Balıkesir milletvekili Haluk Ahmet Gümüş

Balıkesir milletvekili Haluk Ahmet Gümüş

Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanunu ile bazı kanun ve kanun hükmünde kararnamelerde değişiklik yapılmasına ilişkin konuştu




Balıkesir milletvekili Haluk Ahmet Gümüş TBMM`de Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanunu ile bazı kanun ve kanun hükmünde kararnamelerde değişiklik yapılmasına ilişkin söz alarak konuşma yaptı.

Balıkesir Milletvekili Haluk Ahmet Gümüş`ün TBMM konuşmasını aynen yayınlıyoruz.

Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanunu ile bazı kanun ve kanun hükmünde kararnamelerde değişiklik yapılmasına dair kanun tasarısı ile İstanbul Milletvekili Sayın Aydın AYAYDIN'ın 193 sayılı gelir vergisi kanununda değişiklik yapılmasına dair kanun teklifi; Kayseri Milletvekili Ahmet ÖKSÜZKAYA ve 5 milletvekilinin; Bazı kanunlar ve kanun hükmünde kararnamelerde değişiklik yapılmasına Dair kanun tasarısı üzerine konuşuyorum.

Sayın Üyeler gördüğünüz gibi tasarının adının dahi anlaşılması kolay değil. Kanun Tasarıları karmaşık ve zor anlaşılır yapısını devam ettirmektedir.

Alışkın olduğumuz gibi hükümet tarafından yine birbiri ile bağlantısız ve bağlantı durumu tartışmalı konular kanun taslağı olarak önümüze getirilmiştir. Dolayısı ile bu tasarı diğer birçoğu gibi bir bütünlük arz etmekten uzaktır.

Kanun tasarısı metni ise yazım şekli açısından eklektik bir yapıdadır. Tasarıda, hiçbir sistematik olmaksızın Bireysel Emeklilik Sistemi, Tarım Sigortaları, Kira Sertifikaları, Bireysel Katılım Yatırımcıları konularındaki Kanun ve Kanun Hükmündeki Kararname maddeleri değişiklikleriyle birbiri içine geçmiş konulara, karışık bir sırayla yer verilmiştir. Bireysel Emeklilik Sistemi ile ilgili maddelerin arasında ilgisiz şekilde diğer konulara ilişkin maddelerin yer alması kanun yazım tekniği açısından uygun görüntü arz etmemektedir. Torba yasaların maddelerinin dahi belirli bir mantıki sıra takip etmesi beklenir.

Ele alınan konulardan; İstanbul'un bir finans merkezi haline getirilmesi, Bireysel Emeklilik Sistemi`nin tasarrufları daha yüksek oranlarda destekler hale getirmek için yapılan düzenlemeler; gerçekte geç kalmış düzenlemelerdir.

Türkiye ekonomisi birçok konuda olduğu gibi tasarruflar konusunda OECD ortalamalarının ve bireysel sigortalar konusunda da Dünya ortalamalarının altındadır. Üstelik tasarruflarda, gerilemeler yaşanmaktadır. Türkiye'de tasarrufların gayri safi milli harcanabilir gelire oranı 2002'de 18,6 iken 2011 yılında bu oran 13,3'e düşmüştür.

Hükümet birçok iddia ile ortaya çıkarken hedeflerini nasıl gerçekleştirebilecektir? Tasarruflar gelişmiş ülkelerde %30'lar civarında dolaşırken, Türkiye bu oranın yarısının dahi altında bir oranla tasarruf yeteneğine sahip bir tablo ile hangi hedefi tutturabilecektir?

Bu manzara Türkiye ekonomisi için geleceğe ve hatta yakın geleceğe dair endişeleri artırmaktadır. Önümüze gelen tasarıda yurtiçi tasarruf açığının kapatılması için temel mekanizma Bireysel Emeklilik Sistemi” olarak düşünülmektedir. Ancak bazı olumlu gelişmelere rağmen tasarı içeriğinde sıkıntı yaratabilecek konular vardır.

Mevcut durumda sigorta ve emeklilik şirketleriyle yapılan sözleşmeler; sigortalının kendisine, eşine ve küçük çocuklarına ait ölüm, kaza, hastalık, sakatlık, işsizlik, analık, doğum ve eğitim gibi bireysel sigorta poliçeleri vs. için bizzat mükellef tarafından ödenen primler ve bireysel katkı payları vergi matrahından indirilebilmektedir.

Tasarının getirdiği durum ise şudur; Bireysel emeklilik için daha farklı bir sistem önerilerek, sisteme katılımda Devlet katkı payı verilmesi yoluna gidilmektedir. Böylelikle Bireysel Emeklilik kapsamında yapılan prim ödemeleri için vergi matrahından indirim yolu terk edilmektedir.

Ancak bu uygulamanın da sakıncaları ve eksiklikleri vardır: Mevcut sistemde vergi avantajları kısa vadede devreye girerken ve mükellef avantajı hızla hissederken, bugün getirilmek istenen sistemde mükellef, yıllarca sürebilecek, Devlet katsısının tamamını alabilmek için 30 yıl beklemek zorunda kalabilecektir.

Getirilmek istenen şartlar hem yeni handikapları ve hem de 10 yılda birkaç kez krize girebilen bir ülkede sisteme güveni etkileyebilecektir.

Tasarıda katkı payı istisnasının görüntüde yükseltildiği görülmektedir. Bize göre istisna limitinin çalışanlar ve işverenler için ayrı ayrı ücretin % 15'i olarak belirlenmesi gerekliydi.

Kanunun 3. maddesinde, işveren kurumların bireysel katılımcılar adına Bireysel Emeklilik Sistemi'ne yapabileceği katkı payı ödemelerinde indirim konusu yapılabilecek tutar ücretin %5'inden %15'ine yükseltilirken, kanunun 4. maddesinde bireysel katılımcılar için bu tutar %10'dan %15'e yükseltilmektedir. Görüntüde, indirim yapılabilecek limitin yükseltildiği izlenimi verilmesine karşın, kanunun 3. maddesinde bireysel katkı payı ve işveren katısının toplamının %15 limitini aşamayacağı hükmü dolayısıyla hali hazırdaki sistemden daha yüksek bir limit getirmiş olmamaktadır. Zira hâlihazırda çalışanlar ücretin %10'una, işveren kurumlar, ayrıca” ücretin %5'ine kadar istisna tutulabilen katkı payı ödemesi yapabilmektedirler.

Kanunun gerekçesinde belirtildiği gibi eğer yurtiçi tasarruf açığının gerçekten kapatılması isteniyorsa kanunun 3. maddesindeki sınırlayıcı hükmün kaldırılıp hem bireysel katılımcıların hem de işverenlerin ücretin %15'ine kadarki Bireysel Emeklilik katkı paylarının ayrı ayrı” istisna kapsamına alınması düşünülebilir.

Bireysel Emeklilik Sistemi hesaplarına artık devlet de katkı yapacak” diye adlandırılan yaklaşım; aslında yurtiçi tasarrufları daha kabarık gösterecek bir makyaja benzemektedir. Kanun tasarısıyla mevcut katılımcıların sahip olduğu nakit vergi teşviği kaldırılıp, birçok tasarruf sahibinin gerçekte tabi olduğu vergi diliminin altında (%25 düzeyindeki) bir vergi oranıyla, ileride ödenmek üzere sanal bir hesaba alacak kaydedilmektedir. Bu yöntem ilave bir teşvik ya da daha iyi bir gelişme değil, aslında mevcut duruma göre aleyhte bir uygulamadır.

Kendini zorunlu tasarruf, konut edindirme, işsizlik sigortası gibi çeşitli düzenlemelerle sistem tarafından göz alıcı vaadlerle adeta aldatılmış hisseden ve bu durumu fark eden vatandaşlarımız için, oyunun kurallarının tekrar hükümet tarafından değiştirilme riski olan sanal hesaplar, yöntemi gerçekçi ve tasarrufları ciddi olarak destekleyici bir model değildir.

Yapılması gerekenler tasarruf sahipleri için şüphe uyandırabilecek vaadlerde bulunmak değil hâlihazırdaki sistemin vergi istisnasını artırmak olarak düşünülebilir.

Herhangi bir gelir elde etmeyen kesimlerin mevcut sistemde vergi avantajına sahip olmadıkları savı ise doğru bir yaklaşım değildir; Çünkü gelir sahibi olmayan kişinin kendisine ait olmayan bir geliri tasarruf etmesi diye bir şey mümkün değildir. Geliri her kim elde etmekte ise, daha yüksek oranda tasarruf etmesi için ona vergisel teşvik uygulanmalıdır.

Mevcut Bireysel emeklilik düzenlemelerindeki yıllık asgari ücret düzeyi limiti kanun tasarısında da korunmaktadır. Halbuki, ülkemizde tasarruf kabiliyetine sahip kesimlerin gelir düzeyinin asgari ücretle arasında bir korelasyon, bir ilişki kalmamıştır.

Bireysel Emeklilik Tasarrufları için bir mihenk noktası aranıyorsa kişi başı milli gelir asgari ücretten daha mantıklı bir alternatif teşkil etmektedir.

Sistemde getirilmek istenen vergi teşviki herkese aynı oranda olmamalıdır. Bugün itibarıyla ülkemizde sigortasızlık gerçeği, ya da bu oranın düşük oluşu göz önünde tutularak en azından önümüzdeki 10 - 15 yıllık süreç içinde yaşlı çalışanlara gençlerden daha yüksek vergi istisnası yapılmalıdır. Veya bu istisna sisteme yeni giren geçlerle yaşlılara özel olarak yapılmalıdır.

Bu şu nedenle önemlidir; ülkemiz insanlarının ilk gençlik yıllarında temel ihtiyaçlarını giderirken tasarruf yapmadığı, izleyen yıllarda çocukların zorunlu eğitimiyle, konut sahibi olmaya yoğunlaştıkları ve ancak 45 - 50 yaşlarından sonra tasarrufa yöneldikleri ve bu dönemlerde gelirlerinin yükseldiği göz önünde tutulmalıdır.

Bireysel Emeklilik Sistemi'nde diğer bir risk; sisteme katılanların finansal bilgisi ve dahil oldukları sistem hakkında bilginin pazarlama argümanları ile sınırlı olabilmesidir.

Örneğin; Topluma Bireysel Emeklilik Sistemi olarak pazarlanan ürünler, gerçekte Bireysel Tasarruf Araçlarıdır.” Burada, bence, emeklilik tanımı aldatıcıdır ve algı yanlışlığına yol açmaktadır. Bizim gibi sık kriz yaşayan ekonomiler için bu tür ürünlerde emeklilik tanımı kullanılmamalıdır.

Emeklilik sigorta ve garanti unsurunu içermesi gereken bir kavramdır. Oysa bu sistemde böyle bir garanti unsuru eksiktir.

Size, birçok Bireysel Emeklilik Sistemi ürününde yaşanacak ekonomik krizler ve olağanüstü şartlarda ortaya çıkabilecek enflasyon oranları karşısında anaparanın dahi korunamadığını söylemek isterim. Hatta çoğu durumda bu tür ürünler enflasyona karşı korumasız durumdadır.

Türkiye için krizlerden etkilenmeyecek, enflasyona karşı korunabilen ve devlet garantisinin yüksek olduğu yeni bir bireysel emeklilik sistemi üretilebilir veya mevcut sistem bu yönde geliştirilebilir. Bu tür çalışmalar acilen başlatılmalıdır.

Bugün için sistem, içine girdikten sonra düşük riskli, orta riskli ve yüksek riskli yatırım fonları arasında yapılacak seçimle bir tasarruf portföyü oluşturmak, finans dışında bir alanda yüksek eğitim görmüş kişiler için bile zorluk arz etmektedir.

Mevcut veya tasarıyla getirilmek istenen yeni halde yüksek gelir hedeflerken, enflasyonun da altında bir getiriyle karşılaşmak ve birkaç yanlış karar neticesinde anaparanın da altında birikim düzeyine gerilemek muhtemeldir. Bunu önlemek için şimdiden özellikle anapara koruma garantili emeklilik fonları çoğaltılmalı sisteme girenlerin bu fonlara yönlendirilmesi sağlanmalıdır.

Diğer bir konu Bireysel Emeklilik Sistemi'ndeki tasarrufların artırılması için gereksiz masraf yaratan noter onayları dahi kaldırılırken 21. maddede Sermaye Piyasası Kurulu'nun, diğer yatırım fonlarıyla yeknesaklık sağlayabilmek için emeklilik fonu net varlığı üzerinden yüz binde beş düzeyinde kayıt izni parası alması başlı başına çelişkidir. Bireysel Emeklilik Sistemi tasarruflarını teşvik etmek istiyorsak öncelikle kamu kurumlarının bu tasarruflar üzerinde yükünü azaltmakla işe başlanabilir.

2001 yılında emeklilik varlıklarının çok sıkı mali denetim ve gözetim altında tutulacağı vaadleriyle kurulan Bireysel Emeklilik Sistemi'nde on yıl sonra gelinen nokta, Kanun Tasarısı'nın 23. ve 24. Maddeleriyle emeklilik şirketleri üzerindeki denetimin hafifletilmesi olmuştur. Emeklilik şirketlerini diğer sigorta şirketleri ve bankalarla aynı periyodlarda denetlemek, bir gün emeklilik şirketlerinde de sigorta şirketleri ve bankalardaki zafiyetlerle karşılaşılması ihtimalini beraberinde getirme riski taşımaktadır. İnsanların en uzun vadeli ve dolayısıyla en değerli yatırımları olan emeklilik tasarrufları konusunda kamuoyu nezdinde oluşabilecek en küçük bir güvensizlik, yurtiçi tasarrufları arttırmayı hedefleyen bu tasarının gayesinin tam aksi yönde bir etki yaratabilir. Tasarruf düzeyi arttırılmak isteniyorsa, o tasarrufların daha az değil, daha fazla denetlenerek sürekli güvence altında bulundurulmaları ve bu konuda kamuoyu nezdinde hiçbir tereddüte mahal bırakılmaması gerekir.

Burada, bu kanun tasarısının, Plan Bütçe Komisyonu'ndan alt komisyona gönderilmesi kararını destekleyen tüm milletvekillerine ve alt komisyonda verimli çalışmaları destekleyen alt komisyon başkanına, kişisel olarak teşekkür etmek isterim.

Bu tasarıdaki düzenleme ile gelir vergisi kanununun 75. maddesinde tanımlanan Menkul Sermaye İradı açıklığa kavuşturularak; mevcut durumda anapara dahil gerçekleşen stopaj düzenleme sonrası sadece getiri üzerinden gerçekleşecektir. Ancak halen bireysel emeklilik sistemine girmiş olduğu halde sistemden ayrılan ve ödemiş olduğu katkı payları getirileri üzerinden vergilendirilen katılımcılar mevcuttur. Bunların sayıları 450 bindir.

Bu sistem kazazedeleri, sistemden ayrıldıkları takdirde getirileri dahil, anaparaları üzerinden vergilendiriliyorlardı.

Plan Bütçe Alt Komisyonu'nda, tarafımdan konunun gündeme getirilmesi, İktidar Partisi ve MHP Milletvekillerinin katkıları ile bu durum tasarıya yeni madde eklentisiyle geçmişe yönelik olarak düzenlenmektedir.

Bu yolla, mahkemeler 450 bin kişinin davasından kurtulurken adaletsiz vergi kesintisine uğrayan vatandaşlar haklarına kavuşacaklardır. Vatandaşlar teker teker mahkemeye başvurarak haklarına kavuşmaktaydılar, ancak 450 bin kişinin mahkeme sürecinin yaratabileceği zaman ve maddi israfı düşünürsek, yapılan düzenlemenin aciliyeti gerekliliği daha iyi anlaşılacaktır. Bu konuda Plan Bütçe Komisyonu`nun ve Alt Komisyon Üyelerinin aldıkları kararları olumlu buluyoruz.

Gündemdeki tasarının ilk hali 58 madde idi. Plan Bütçe Komisyonuna bu halde gelmişti. Bu hükümler alt komisyonda ele alınmışken devam eden Plan ve Bütçe Çalışmaları sırasında tasarıya 13 madde daha eklenmiştir. Tüm itirazlara rağmen, alt komisyon çalışmaları sonrasında eklenen bu maddeler oylanmış ve komisyondan geçirilmiştir.

Mevcut tasarı ve yasalarla hiçbir ilişiği bulunmayan bu yeni hükümlerin eklenmesi aşamasından sonra soruyoruz:

- Bu nasıl bir anlayıştır?

-  Bu nasıl bir yasal düzenleme yoludur?

-  Bu nasıl bir saygı biçimidir?

-  Tartışılmayan bu maddeler Plan Bütçe Komisyonu`ndan

nasıl geçirilebilir?

-  Hatırlatıyoruz düzen ve adalet herkes için lazımdır.

Saygılarımla.



Anahtar Kelimeler: 0
  • Çarşamba 15 ° / 10.6 ° Bölgesel düzensiz yağmur yağışlı
  • Perşembe 18.7 ° / 9.6 ° Bölgesel düzensiz yağmur yağışlı
  • Perşembe 18.7 ° / 9.6 ° Bölgesel düzensiz yağmur yağışlı