Önder Balıkçı (YAKAMOZ)


Avuçların içinden kayan yaşam

Avuçların içinden kayan yaşam


Rüyalarını hep, Bulgaristan´daki Osmanpazarı ilçesine bağlı Hüseyinler Köyü süslüyordu. Hep, aynı rüya? Ovalar ve tarlalar arasında, dağlarda, çocukluk arkadaşlarıyla kan ter içinde kalıncaya dek koşuyor, koşuyordu. Sonra, ilk aşk mektuplarını yazışı, ilk aşkıyla, ilk dansını ayakları titreyerek gerçekleştirişini görüyordu.

/resimler/2015-12/27/0933386866837.jpg

1989 yılında, 350 bin kişiyle birlikte ?zorunlu göç? ile geldiği Türkiye´de, bir sahil kasabasına yerleşmişti, Ahmet öğretmen?1950´de, Bulgaristan´ın Hüseyinler Köyü´nde doğmuş ve 64 yaşına dek üç isim değiştirmek zorunda kalmıştı. Bulgaristan´da önce Ahmet Hüseyinov Mehmedaliyev, sonra Sevdalin Martinov Martinov ve Türkiye´de Ahmet Yılmaz??Sevdâlı? anlamına gelen ?Sevdâlin?i, kendi isteğiyle almıştı, Arapça, ?hüsn?den gelip, ?güzellik? anlamını taşıyan, doğum yeri Hüseyinler´e duyduğu büyük sevgiyi düşünerek?Bulgarların, isimlerini zorla değiştirmesi nasıl da ağrına gitmişti.

/resimler/2015-12/27/0934100461080.jpg

?Zorunlu göç?ün ardından, ?soydaş öğretmen? kimliğiyle, Türkiye´deki bir sahil kasabasında göreve başladığı okullarda öğretmenler, hiçbir zaman bağırlarına basmadılar, O´nu. Devlet, Ahmet öğretmeni kucaklayarak, bir yıllık ev kirasını ödedi,  ailesini parçalamadı ama ya meslektaşları? Öylesine uzaktılar ki, O´ndan! Hep, aynı suçlama:

?Bulgaristan´daki sistemin yıkılmasında sizlerin de payınız büyük! Neden, orada kalarak direnmediniz? İşin kolayına kaçarak, ülkeyi terk ettiniz? Neden, Avrupa´ya gitmediniz de, Türkiye´ye geldiniz??

/resimler/2015-12/27/0934330617843.jpg

Üstelik bu suçlamalar hep, sol görüşlü meslektaşlarından geliyordu. Sanki, isteyerek terk etmişti, doğup büyüdüğü topraklarını! 1950´de, o güzelim Hüseyinler Köyü´nde başlayan yaşamını, 1989´de, Türkiye´ye gelerek sürdürmek zorunda kalmasının nedenlerini onlar nasıl anlayabileceklerdi ki? Bulgaristan´daki baskılar ve şiddetin dayanılmaz boyutlarını, yaşamayan bilemezdi, hiç kuşkusuz! Son dönemlerinde Bulgarlar, kendilerini ev sahibi, onları ise kiracı olarak görmüşlerdi. Çok sevdiği topraklardan acımasızca koparılması yetmezmiş gibi şimdi de Türkiye´de, üstelik meslektaşları tarafından hor görülmek, ağrına gidiyor, ?Geldiğimizde altındık, burada değerimiz gümüş yerine bile geçmedi? diyordu, gözleri yaşararak? Hatta bir gün, görev yaptığı okulda yaşadığı olay, yüreğine işlemişti. Öğretmenler odasında, kendisi gibi soydaş bir öğretmen ile sohbet ederken, kapıyı açan bir Türk öğretmen, içeri bakıp, kendilerini gördükten sonra, ?Aaa! İçeride kimse yokmuş!? diyerek kapatınca, arkadaşıyla birlikte döktükleri gözyaşlarını ömrünün sonuna dek anımsayacaktı.

/resimler/2015-12/27/0945291724399.jpg

?Neden, Avrupa´ya gitmeyip de, Türkiye´ye geldiği? sorusu ise hiç aklından çıkmıyordu. Adeta beynine kazınan bu soru, Ahmet öğretmeni bir anda geçmişe sürüklüyordu, ister istemez.

1987 yılında Padırlar, ardından Osmanlar köylerinde öğretmenlik yaparken Bulgarların, Türklere uyguladığı asimilasyon, Türklerin isimlerinin değiştirilmesi baskısı, kısacası zulüm, inanılmaz boyutlara gelince oradan kopuş, kaçınılmaz olmuştu artık. Aile kararıyla önce İstanbul´daki büyük ablanın yanına gitmişlerdi. Ancak İstanbul´da kiraların astronomik olup, iş bulma olanağının zorluğu, paralarının yetersizliği nedeniyle bir hafta sonra rota, Bandırma´ya çevrilmişti. 1978 yılında, Bandırmaya yerleşen küçük ablanın yanındaydılar artık. Bir evin, birinci katında, iki aile. Yerleşmelerinin daha ikinci gününde, eniştelerinin, ?Sular duracak, muhacirler durmayacak? sözüne uygun olarak yalnızca nineyi evde bırakıp, iş aramaya başlamışlar, sonunda, Kızıksa kasabasındaki bir konserve fabrikasında iş bulmuşlardı. Ahmet öğretmen, eşi, iki çocuğu, ablası ve yeğenleri ile vardiyalı sistemle 12 saat çalışıyorlardı artık. 40 yaşından sonra, özel sektörde iş bulmak kolay mı? Ahmet öğretmen ve ailesi mutluydu. Ancak yine de tedirgindi. Ya, işine son verilirse? Bir gün, fabrika müdürü yanına çağırınca, korkudan sapsarı oldu. Ama müdür, Ahmet öğretmene müjdeli bir haber veriyordu:

?Devlet, soydaş öğretmenleri sözleşmeli öğretmen olarak atayacak.?

14 Aralık 1989´da, Balıkesir Valiliği´nde, göçmen öğretmenler, sözleşme imzaladılar. Ardından Ahmet öğretmen, dört soydaş arkadaşıyla birlikte Bandırma´daki okullara atandı. Önce boş dersleri doldurdular. Bu arada Ahmet öğretmen, akordeon eşliğinde müzik dersleri de verdi. Ancak, mesleki açıdan kendilerini yetersiz hissediyorlardı. Devlet de bunun farkındaydı. Kısa süre sonra Türkçe, Tarih, Edebiyat ve Din Kültürü branşlarında eğitime katılıp, ?öğretmen olabilir sertifikası? alarak, meslekte kalıcılığı elde ettiler.

/resimler/2015-12/27/0944532192608.jpg

?Neden, Türkiye´ye geldiniz??

 Ahmet öğretmen, geçmişteki sıkıntılarını yeniden yaşarken, bu soruyu önce kendi kafasında, ?Ya, nereye gitmeliydim ki, ana vatandan başka?? diye yanıtladı, her zaman.

Hüseyinler Köyü´nün özlemi her zaman burnunda tütüyordu, Ahmet Yılmaz öğretmenin? Ona göre, ?Dünyanın en mutlu kişisi, doğup büyüdüğü topraklarda ölen?di ama neye yarar? Doğduğu topraklarda ölme olanağı ne yazık ki elinden alınmıştı. Artık, doğduğu topraklara gidişi, arada bir düzenlenen turlara kalmıştı. Bu geziler sırasında, daha sınırı geçtiğinde yüreği ?pır pır? etmeye başlıyor, ?Kuş olup uçsam da, bir an önce evime kavuşsam? duygusu tüm benliğini sarıyordu. Çocukluk arkadaşları Zlatko, Nikolay, Dimitri, Aleksandır, Stanislav, Georgi ve Boris´le yeniden kucaklaşıp, özlem gidermenin tadını hiçbir şeye değişmezdi, Ahmet öğretmen?

Sılaya vardığında yine çocuklar gibi ovalar, tarlalar, dağlarda gezintiler, soğuk pınarlardan yudumlanan sular, doyumsuz sohbetler? Ancak, doğduğu topraklardaki çocukluk arkadaşlarının mutluluklarının, değişen ülke düzeninde, ekonomik sıkıntılar arasında yitip gittiğini üzülerek görüyordu. Çocukluk ve ilk gençlik yıllarında dörtte biri Bulgar, dörtte üçü Türk olan bu aydınlık ve 100 hanelik Hüseyinler Köyü´nde yaşayanların mutsuzluğunu görmenin hüznü kaplıyordu, yüreğini? Aynı, o yanık Rumeli türkülerinin içe işleyen türküleri, şiirleri gibi bir hüzün? İşte, o anlarda, hemen Zafer Şenocak´ın dizeleri geliyordu, aklına:

/resimler/2015-12/27/0935508431901.jpg

?İki ayrı gezegene basar ayaklarım

Dönmeye başladığında onlar

Beni de çekerler birlikte

Düşerim

İki dünya taşıyorum içimde

Ama bütün değil hiçbiri

Kanıyorlar, hiç durmadan

Sınır çizgisi geçer

Dilimin tam da ortasından?

Ahmet öğretmenin bir oğlu, bir kızı vardı. Bir gün, vasiyet etti, oğlu İsmet ve kızı Nevin´e, Türkiye´de:

?Hüseyinler´deki küçük evimizi, ben öldükten sonra sakın satmayın! İki küçük arsamıza da, palamut meşesi dikerek, bir ormana dönüştürün! Bu ormanda çiçekler açsın, kuşlar yuva yaparak, mutluluk ve özgürlük şarkıları söylesinler, bizim adımıza? Yüzlerce yıl yaşasın, bizim ormanımız!?

/resimler/2015-12/27/0944214379366.gif

 

 

 

 

 

 

  • BIST 100

    8718,11%-1,25
  • DOLAR

    32,29% 0,52
  • EURO

    35,13% 0,13
  • GRAM ALTIN

    2242,99% 0,73
  • Ç. ALTIN

    3950,05% 1,42
  • Salı 15.7 ° / 3.8 ° false
  • Çarşamba 7.9 ° / 2.4 ° Bölgesel düzensiz yağmur yağışlı
  • Perşembe 12.4 ° / 3.3 ° Güneşli

Balıkesir

19.03.2024

  • İMSAK 05:43
  • GÜNEŞ 07:06
  • ÖĞLE 13:21
  • İKİNDİ 16:45
  • AKŞAM 19:26
  • YATSI 20:44