Bu topraktaki İslâmi varlığımız tehlikede… Oysa anahtar bizde!
Sadece tüketim çılgınlığı peşinde koşturan; kariyerizme, paraya tapan, egoizmin pençesinde kıvranan; medya, sanal dünya, filim, futbol, moda gibi nerdeyse hayatın bütün alanlarını şekillendiren bütün mecralarda, hız, haz ve ayartı peşinde koşturan duyarlılıklarını yitirmiş, dünyanın sorunlarına yabancılaşmış, düşünme melekeleri dumura uğramış, sorumluluk bilinci sıfırlanmış, bu ülkeye, bu ülkenin bu ülkenin bin yıllık medeniyet birikimine aidiyet mensubiyet biçimleri yerle bir olmuş, bir an önce kapağı Avrupa´ya Amerika´ya atmak için kurulmuş, kurgulanmış, beyni yıkanmış bir yok oluş kuşağı bu…
Uyuşturucu kullanımındaki patlamayı yazmıyorum bile!..
Özetle genç kuşaklarımız zihnen ve bedenen ölüyor gözümüzün önünde!..
Geleceğimizin yok oluşunu seyrediyoruz hep birlikte… Kimi zaman bazı çevrelerde güle oynaya hem de…
İntihar bu. Bir toplumun bugünün değil, yarının da adım adım yok edilmesi, katledilmesi hatta.
Genç kuşağın savruluşuyla sınırlı değil bu ülkedeki İslâmî varlığımızın yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalması sorunu.
Toplumda boşanma oranları katlanarak artıyor… Hem de muhafazakâr çevrelerde bir patlama yaşanıyor özellikle… Egoizm, kariyerizm, bireyleşmenin meyveleri…
Toplumun bütün kesimleri hızla konformistleşiyor… Oportizm tavan yapıyor…
Herkes menfaatine bakıyor…
Kardeşlik, yardımlaşma, kanaatkârlık, tevazu, fedakârlık, diğergâmlık gibi kurucu değerlerimiz yok oluyor..!
Yeniden tekrar Müslümanlaşamazsak yok oluruz…
Ne yapacağız Peki?
Yapacağımız şey çok açık ve net : Yeniden Müslümanlaşmak. Deyim yerindeyse, kendimizi RE-SETLEMEK, BİSMİLLAH diyerek her şeye yeniden, taze bir ruhla, taze bir heyecanla silbaştan başlamak…
Müslüman olma çoşkusunu yakalamak… Müslüman olmanın nasıl bir nimet olduğu gerçeğini iliklerimize kadar hissederek sarsılmaz ve aşılmaz ilkelerimizi yeniden güzel bir şekilde hayata geçirmek…
Müslüman olma çoşkusunu doyasıya yaşamak, bu çoşkuyu diğer Müslüman kerdeşlerimizle doyasıyla paylaşmak…
Müslüman olmanın tadına varmak, tadını almak ve herkese tattırma çoşkusunu iliklerimize kadar yaşamak…
İslâm, cemaatle yaşanır, cemaatle yaşar ve herekeside yaşatır…
Peki, nasıl yeniden- MÜSLÜMANLAŞABİLECEĞİMİZ HAKKIYLA öyleyse?
Cemaatleşerek…
Efendimiz (s.a.v.) âlemlere rahmet olarak gönderildi!
Efendimiz olmadan rahmet tecelli etmez. Doğum gerçekleşmez.
Rahmet cemaat´de gizlidir. Cemaat olmadan İslâm hayatı inşa edilemez!
Cemaat, her bakımdan, rahmetin kaynağı ve tecelliğahıdır.
O yüzden üç Müslüman bir araya geldiğinde cemaat olmaları emredilmiştir. Bu kadar açık, sarih ve nettir bu. Emirdir.
Ama bir cemaat sadece kendini düşünmez, kendi mensuplarını düşünerek asla ve asla hareket edemez.
Cemaat ruhuna terstir bu.
Cemaat, mahviyetkâr olmalıdır. Kendinden önce başka bir kardeşini, başka bir cemaati, başka bir cemaatin mensubunu düşündüğü zaman hakkıyla cemaat olur, hakikatten süt emen, herkesin susuzluğunu giderecek hakikatli gerçek bir cemaat olur.
O zaman rahmet tecelli eder.
O zaman kardeşlik yeşerir, NEŞVÜNEMÂ bulur, cemaat olmanın maksadı hâsıl olur, kapanan kapılar açılır, açılan kapılar göğüsleri genişletir, gönül coğrafyası inşa edilir…
Dünyayı ontolojik felâketten sahih EHL-İ SÜNNET CEMAATLER kurtaracak…
Öyleyse yeniden Müslümanlaşabilmenin yolu, cemaatlerin hakkıyla yeniden- CEMAATLEŞMESİNDEN geçiyor…
Unutmayalım: Ayağımızı basacağımız zemin kalmadı. Eksenimiz kaydı iki asır önce.
Bir asır önce de yörüngemizi yitirdik biz…
Zemin çok kaygan o yüzden. Kaygan zeminlerde patinaj yapıyoruz yine bu nedenle.
Her tür saldırıya karşı bizi hakikate bağlayacak, dimdik ayakta tutacak, birbirimize tutun-mamızı sağlayacak muhkem (dayanıklı) bir yer, bir tutamak, kaynak olmalı.
İşte o yer cemaatlerdir. Ama siyasaya, piyasaya, dünyaya, dünyaya asılan, tutunan cemaatler değil. Küresel sistemin kölesi hâline gelen, İslâm´ı içerden dönüştürme/ayrıştırma misyonerliği verilen FETÖ TERÖR ÖRGÜTÜ hiç değil elbette!..
Siyaseti, parayı, dünyayı hizaya getirecek SAHİCİLİĞE, SAMİMİYETE, FEDEKÂRLIĞA, ÇİLEYE UMUDA ve UFKA sahip cemaatler…
Bize yeni Gazâlîler, Rabbâniler, İbn Arabîler, Yunus´lar, MevLânâlar, Itrîler, Sinanlar, Şeyh Galipler yetiştirmek için yola koyacak temiz/duru ve gerçek sahici olan cemaatler…
Şunu zihnimize kazıyalım, derim:
Osmanlı padişahları bu dünyanın sultanları değil yalnızca; aynı zamanda gönül sultanlarıydı;
O yüzden Müslümanların gönlünde taht kurmayı başarmıştı Osmanlı de, Sultanları da.
Osmanlı sultanları mûrid olmayan bir Allah´ın kulu yoktu birkaç özel istisna dışında!..
Son olarak şunu söyleyeyim nihilizmin, izafileşmenin zıvanadan çıktığı, kitleleri hız, haz ve ayartının kölesi dönüştürdüğü postmodern dünyayı da ontolojik felaketten ancak ve ancak Müslüman cemaatler kurtarabilir.
Omurgasını EHL-İ SÜNNETİN oluşturduğu, sâbitleri koruyarak değişkenleri yeniden yorum-lama kabiliyetine sahip cemaatler…
Bin yıl insanlık tarihini yapmamızı mümkün kılan Selçuklu´nun mayasını karan Osmanlı´nın ruhunu kuran Ehl-i Sünnete, temel kurucu kaynaklarımıza, hadislere, mezheplere ve cemaatlere son derece sığ gerekçelerle neden saldırıldığını şimdi daha iyi anlıyor olmalıyız…
Vesselam.