KÜLEBİ
1997 yılıydı. Ankara´da Sıhhiye Köprüsü´nün altından geçiyordum. Elimde Adnan Ötüken İl Halk Kütüphanesi´nden aldığım Reşat Nuri Güntekin´in "Miskinler Tekkesi" romanı. İçimde anlatılmaz bir hüzün. Şiirlerini çok sevdiğim, 1996 yılında Ankara´da kitap fuarında yakından tanıma olanağı bulduğum insan. Bir konferans salonunda konuşmalarını can kulağıyla dinlediğim Şair Cahit Külebi. O da bu dünyadan göçüp gidenler kervanına katılmıştı.
Hemen önümden beyaz gömlekli, elli-elli beş yaşlarında biri geçti. Gömleğinin sol yanına, siyah beyaz bir fotograf iliştirilmişti. Fotograftaki Cahit Külebi´ydi. Hafifçe gülümseyerek, gözlerim dolarak baktım. Cahit Külebi´nin cenazesi o gün Ankara´da kaldırılmıştı. 20 Haziran 1997.
ÇARŞI
Mezarımı çarşının ortasına kazsınlar
Akça kadınlar
İnce kadınlar
Başucuma gelip ağlasınlar.
Mezarımı çarşının ortasına kazsınlar
Üstünden dostlar geçsinler
Çocuklar oynasınlar.
Ben öldükten sonra
Ben öldükten sonra
Dostlar yaşasınlar....
Cahit Külebi´yi ilk kez ortaokulda tanıdım. Coşkulu bir sesle onun şiirini okuyordu sınıf arkadaşım. Duyduğum anda büyülenmiştim. Ancak, bunu sonraları daha iyi anlayacaktım. Şiirin adını da hiç unutmadım.
YURDUM
1917 senesinde
Topraklarında doğmuşum.
Anamdan emdiğim süt
Çeşmenden tarlandan gelmiş.
Emmilerim hudutlarında
Senin için döğüşürken ölmüşler.
Kalelerin burcunda
Uçurtma uçurmuşum,
Çimmişim derelerinde.
Bir andız fidanı gibi büyümüşüm.
Topraklarının üstünde.
Koca koca kamyonlara binmişim.
Daha büyük şehirlerine
Okumaya gitmişim.
Eşkiyalar yolumu kesmiş,
Alacak şey bulamamışlar.
Topraklarının üstünde
Top oynamış, aşık olmuş, düşünmüş,
Ahbap edinmişim.
Kederlendiğim günler olmuş
Naçar dolaşmışım sokaklarında,
Sevinçli günlerim olmuş
Başım havalarda gezmişim.
Bağrımı açıp ılgın ılgın
Esen serin rüzgarlarına,
İlk defa kıyılarından
Denizi seyretmişim.
Issız çorak ovalarında
Günlerce yolculuk etmişim.
Ağladığım senin içindir
Güldüğüm senin için
Öpüp başıma koyduğum
Ekmek gibisin...
Külebi, Tokat´lıdır. Niksar.
Yaşadığım yere diğer kentlerden göçle gelen insanların büyük kısmı Tokatlı. Acaba bu yurdun tertemiz, süt gibi dilini şiirlerinde hissettiren Külebi´yi ne kadarı tanıyordur? Merak ediyorum. Cahit Külebi´nin her şiiri bir Anadolu Türküsü gibidir. Tokat´a Doğru şiirinde olduğu gibi.
TOKAT´A DOĞRU
Çamlıbel´den Tokat´a doğru
Tozlu yolların aktığı ırmak!
Ben seni çoktan unuttum!
Sen de unuttun mu, dön geri bak.
Atların kuyruğu düğümlü,
Bir yandan yağmur yağar, ıslak...
Bir yandan hamutlar şak şak eder,
Bir yandan tekerler döner, dön geri bak.
Yalınlık, içtenlik, doğallık akar şiirlerinde. Tıpkı bir akarsu gibi. Pırıl pırıl akar.
Ve bir gün şu dizeleriyle beni İzmir yollarına düşüren de Cahit Külebi´dir.
İçimde bir şeytan var, diyor ki:
Aklına ne gelirse yapsana...
ÖZLEM
Şimdi tarlalarda güneş vardır,
Karlar donmuştur otların uçlarında,
Artık akşamları dinlenemem
Başım avuçlarında.
İçi korku dolu kış gecesi
Hiç yatağın yok mu sıcak!
Dağları dolduran kır çiçeği
Hangi rüzgârlar seni koklayacak!
Saçlarımı kesip rüzgâra atacağım!
Ta ki haber götürsün bir gün sana!
İçimde bir şeytan var, diyor ki:
Aklına ne gelirse yapsana.
İnsanı insana en çok yaklaştıran şey şiirdir. Yurdumun tüm güzel ve yürekli şairlerinin değerini bilmek ve hiçbir vakit onları yitirmemek gerek.
ÇİÇEKLE KONUŞMA
Artık ne pencerem var seni koyacak
Ne masam
Sevgilim de yok bu şehirde
Çiçek seni alıp ne yapsam...
Ankara´daki konuşmasında dinlediğim Cahit Külebi, seksenli yaşlarına merdiven dayamıştı. Kendini şair sanan kimilerinin şiirlerinden örnekler veriyordu: "Gözünü şiir bürümüş!" diye bir dizesi aklımda kalan şiiri okumuş, bu da salonda gülüşmelere yol açmıştı. Külebi, şiir yazmanın o kadar kolay olmadığını buna benzer onlarca örnekle anlatmıştı.
İKİNCİ KİŞİ
Bazı karşıma çıkıyorsun,
Tanıyacak gibiyim seni.
- Gel biraz konuşalım, diyorum.
Cevap vermiyorsun.
-Ellerin titrer miydi eskiden?
Dumanlı mı görüyordu gözlerin?
Padişahlar gibi hayal mi kurardın?
De bana, diyorum, susuyorsun.
-Kitap okumayı severdin,
Kırlarda dolaşmayı, bahçeler
Bilmediğin kadınlar gibi miydi?
Söyle, diyorum, duruyorsun.
-Atlarla, insanlardan daha çok
Yoldaş mıydın çocukluğunda?
Neyledin hepsinin yokluğunda?
Diyorum, ağız dil vermiyorsun.
- Nasıldı ilk gurbete çıkışın?
Kıyısına ilk vardığın deniz?
Koynuna ilk girdiğin kadın?
Ağzına ilk sürdüğün kadeh?
Nasıldı delice çalıştığın
Delice eğlendiğin geceler?
Bir tutam yonca gibi tertemiz
O kıza aşık olduğun günler
Nasıldı? diyorum, gülüyorsun.
Yorgunum şimdi, yorgunum çok!
Bir de sen cevap vermiyorsun.
Kolundan tutmak istiyorum, fayda yok;
Bırakıp beni gidiyorsun.
Şiir, bir fiyakadır demişti Attila İlhan. Fiyakasız kalmamanız dileğiyle...