Taylan Özgür KÖŞKER (Güne Özel Hikayeler)


Altın

Altın


 

    Adı Altındı. Neden Altın´dı diyeceksiniz? Çünkü tüyleri altın sarısıydı. Uzun kulakları ve ayakları sapsarıydı. 

/resimler/2016-2/25/1745269773266.jpg

     Her gün okulumuzun kapısının önünde, bahçesinde görürdük Altın´ı. Sabah okula  geldiğimizde henüz kimsecikler yokken  çıkardı karşımıza. O karşılardı bizi. "Neredesiniz, çok sıkıldım, gözüm yollarda kaldı" der gibi bakardı. Durmadan havlar, yanımızda yöremizde dolaşırdı. Sıra olmadan önce hepimize bakar,  umut ve sevgi dolu sesiyle  üstümüze atılırdı. Sanırım bize, "Günaydın! Güzel sabahlar." demek istiyordu.

     Sonra kuyruğunu sallar dolanırdı. Hava güneşliyse koyu sarı tüyleri ışıl ışıl parlardı. 

     Yağmur yağdığı günlerde okulun bahçesindeki çardağın altına sığınırdı. Kiraz tanesi kadar yağmur damlaları şarıl şarıl dökülmeye başlardı. Okulun çatısına, arabaların ön camlarına, asfalt yola tapır tapır inerdi. Çevrede ufak ufak derecikler oluşmaya başlardı. Yağmur tanelerinin ıslattığı tüyleri biraz daha koyulaşırdı. Yağmur dinince çardağın altından çıkar şöyle bir silkinip kurulanırdı. Sonra koşarak yanımıza gelirdi. 

     Öğretmeni, öğrencisi, temizlik görevlisi, müdürü, müdür yardımcısıyla hepimizin sevgisini kazanmıştı. Okulumuzdan biri gibiydi. Anne babalarımız da onu çok seviyorlardı.

      Altın, nereye gidersek peşimizden geliyordu. Dilini dışarı çıkarıyor, türlü oyunlarla bizi güldürüyordu. Sıcacık bir gülümsemenin dünyanın en güzel şeyi olduğunu bilmeyenlere anlatmak istiyor gibiydi.

      Ders aralarında oyun arkadaşımız olmuştu. Arkamızdan koşuyor, bizi kovalıyor, yakalamaya çalışıyordu. Zil çalıp da biz yorgun argın evimize dönecekken yine gölge gibi ardımızdan geliyordu.

     Kimi zaman bize hiç yüz vermediği de olurdu. Başını kaldırmadan dolaşır, bir ileri bir geri koşturup hiç bitmeyen hızıyla çayır otlarını, ağaçların köklerini koklardı. Her zaman bir oyunun, uğraşın içinde gibiydi.

     Evleri yakın olanlar sabahları okula erken gelirdi. İşte o zaman aralığında Altın´ı alıp okulun içinde gezinirlerdi. Duvarlara bakar, panoları incelerlerdi. Arkadaşlarla oturur şakalaşırlardı. 

     Okulun açılış ve kapanış törenlerinde de Altın eksik olmuyordu. Kürsüye çıkıp bizimle törenlere katılıyordu. Uğultular sesler arasında beden  öğretmeni Tülay Hanım "Rahaaat!", "Hazır oool!" derken ayaklarına dolanıyordu. Tülay Hanım gülümsüyor, ne yapayım der gibi etrafına bakıyordu. Sıradayken hepimiz kahkahalarla gülüyorduk. Sonra yeniden ciddi durumumuzu takınıyor, dimdik duruyorduk.  

     Yemek zamanı ne yiyorsak ona da veriyorduk. Herkes ekmek arasının küçük bir parçasından ona da sunardı. Yediğimiz bisküvi parçalarından da verirdik ona. Altın hiç birimizi kırmadan hepsini sessizce yerdi. 

     Okulumuzun müdür yardımcısı Ayla Hanım bir hayvan dostuydu. Evinde iki tane kedi besliyordu. Biri siyah beyaz, biri saman sarısıydı.

     Ayla Hanım yalnız yaşıyordu. Köpekleri de çok severdi. Apartmanının kapısından girmeden önce mahallenin tüm köpekleri yanına toplanırlardı. Hepsini sevgiyle okşar, hiçbirinden korkmazdı. Altın´la da okulda en çok o ilgilenirdi. Ona ekmek, su verir, sarı tüylerini okşardı.  

     Bir gün yine dersteydik.  Asuman öğretmenimiz bize Fen Bilimleri´nden ´Dünyamızın Oluşumu´nu anlatıyordu. Konu bitince ışıkları kapatıp ´Gösterici´ ile belgesel seyretmemizi istemişti. Gösterici perdesini sınıf tahtasının üzerine indirmişti, biz de filmi izliyorduk. Tam o sırada sınıfın kapısı hafif bir gıcırtıyla açıldı. Gelen Altın´dı. İlk önce öğretmenimiz görmüştü. Kısık bir sesle  "Bakın, bakın bir konuğumuz var" dedi. Hepimiz kapıya doğru baktık. Donup kalmıştık. Öğretmen de şaşkındı ama yine de gülümseyen bir yüzle ona bakıyordu. O, sessizce arka ayaklarının üzerine oturmuştu. Hiçbir şey olmamış gibi filmi izlemeye başladı. Hiç kimse yerinden kalkmadı. Öğretmenimiz de sesini çıkarmadı. Zil çalana dek birlikte izledik.

     Zil çalınca Altın  bizimle dışarı çıktı. Derse ara verilmişti.  O da dinlenmeli, azıcık hava almalıydı. Koştuk oynadık onunla. Peşimiz sıra kovaladı bizi. 

     Bir gün düşümde gördüm onu. Sapsarı tüyleriyle o kaçıyor, ben kovalıyordum. Güreşiyor, şakalaşıyor, taklalar atıyor, yuvarlanıyorduk.  

     Aradan uzun bir zaman geçti. Bir gün okula geldiğimizde Altın´ı göremedik. Neredeydi? Birbirimize soruyorduk ama kimseden bir yanıt gelmiyordu. Ona öyle alışmıştık ki, onsuz yapamazdık. Ne yapacağımızı bilemiyorduk.

     Sınıflarımıza girdik, çıktık, bahçeye baktık ama yine göremedik. Yitip gitmişti birdenbire. Yer yarılmış da içine girmişti sanki. Kime sormalıydık Altını?

     Ben, bizim sınıftan Hüseyin, Burak, Ayşe durmadan düşünüyor, konuşuyorduk. 

     Öğretmenimize sorduk. "Altın nerde? Bugün hiç görünmedi." dedik.  O da "Evet çocuklar," dedi. "Birkaç gündür ben de göremedim onu. Umarım başına bir şey gelmemiştir.? 

     Üç dört gün sonra karar verdik. Ben, Hüseyin, Burak, Ayşe hep birlikte müdür yardımcımıza gidecektik. Altına ne olduğunu soracak, durumunu ondan öğrenecektik.

     Ayla Hanım´ın ikinci kattaki odasına çıktık. Kapısını tıklatıp içeri girdik. Ayla Hanım, önündeki belgelerden başını kaldırıp sordu:

"Evet, çocuklar ne istiyorsunuz? Bir sorun mu var?" dedi.

Burak çekingen bir sesle,

"Şey, biz Altın´ı sormaya geldik öğretmenim. Altın´ı göremedik kaç gündür."

"Altın mı??

"Evet öğretmenim".

"Haa Altın. Şu bizim sarı köpek. Onu mu soruyorsunuz?"

"Kaç gündür ortalıkta gözükmüyor, biz de merak ettik." dedi Burak.

Ayla Hanım, dördümüzü de sıcak bakışlarla süzdü. 

"Altın´ı götürmüşler çocuklar. Benim de haberim yoktu. Yeni öğrendim." dedi.

"Nereye götürmüşler? Kimler götürmüş öğretmenim" dedik. 

"Belediye ekipleri gelmiş. Bütün köpekleri toplayıp götürmüş".

Ah Altın ah! Kim bilir onu götürmek isteyenlere ne denli direnmiştir. Yarı havlayış yarı uluyuşla nasıl sesler çıkarmıştır. Beni götürmeyin. Ben burada, bu okulda çok çok mutluyum. Yaşayıp gidiyorum, demiştir. Beni neden götürmek istiyorsunuz" demek istemiştir.

     Aslında belediye ekipleri araçlarından yiyecek çıkarıp köpekleri bir yerde toplar, beslerlerdi. Köpekler de güzelce karınlarını doyururlardı. Bu sefer farklı bir amaçla gelip onu götürmüşlerdi. Çünkü Altın´ı şikâyet etmişlerdi.

     Altın´ın kime, ne zararı vardı ki... Okulumuzu şenlendirip hepimizi neşelendiriyordu. Suçu bu muydu? Herkesin suratını  astığı bu dünyada rengi altın sarısı, sevimli  bir köpekten ne isterlerdi? Çok merak ediyorduk. Ama bilemedik, anlayamadık...

     Bir süre sonra Altın´ı neden şikâyet ettiklerini öğrendik. Efendim okulda bir köpeğin ne işi vardı? Orada, okul bahçesinde bir köpek... Hatta okulun koridorlarında, tören alanında... Öyle ya, olmaması gerekirdi. Kendi halinde bir köpeğin okulda ne işi vardı...

     Ondan uzunca bir süre haber alamadık. Sanki yer yarılmıştı da içine girmişti. Nereye götürmüşlerdi?  Nerede kalıyordu? Ne yiyordu, ne içiyordu? Nerede barınıyordu? Ya da nerede barındırılıyordu?  Bilen yoktu. Bizden başka soran, sorgulayan, araştıran da yoktu. 

     Sonra araya günler, geceler, oyunlar, sınavlar, ödevler girdi. Bir ara onu unuttuk, gitti.

     Aylar sonra bir gün okulumuzun öğretmenlerinden biri Altın´ı gördüğünü söyledi. Altın,  ilçe merkezine götürülmüş. Okulu çok seven Altın nasıl olduysa kaçmış, yine başka bir okula gitmenin yolunu bulmuş. Bahçede dolaşıyormuş. Sabahları yine öğretmenleri, öğrencileri okulun kapısında  karşılıyormuş. Ders arası verildiğinde çocukların peşinden koşuyor, onlarla oynuyormuş. Ara sıra sınıfların kapısını aralayıp ders dinliyormuş.

/resimler/2016-2/25/1745586961488.gif

  • BIST 100

    8718,11%-1,25
  • DOLAR

    32,33% 0,17
  • EURO

    35,17% 0,00
  • GRAM ALTIN

    2246,71% 0,16
  • Ç. ALTIN

    3950,05% 0,00
  • Salı 15.7 ° / 3.8 ° false
  • Çarşamba 7.9 ° / 2.4 ° Bölgesel düzensiz yağmur yağışlı
  • Perşembe 12.4 ° / 3.3 ° Güneşli

Balıkesir

19.03.2024

  • İMSAK 05:43
  • GÜNEŞ 07:06
  • ÖĞLE 13:21
  • İKİNDİ 16:45
  • AKŞAM 19:26
  • YATSI 20:44