Çok uzaklardan geliyorum.
Yazının çamura düştüğü, ilk papirus sayfalarına boyandığı
o uzak günlerden geliyorum. Ben yazarım. Sözün insan aklından diline,
dilden kaleme düştüğü günden beri ben varım. Ben hep yazarım.
Krallar gördüm, ne saltanatlar, ne sevinçler, ne acılar, büyücüler gördüm, şarlatanlar, ölümsüzlüğü arayanı gördüm, firavunlar, şahlar, şıhlar, padişahlar, ne kahramanlar gördüm, acıya, zulme, sömürüye, karanlığa başkaldıran, ne ölümsüz insanlar gördüm ve yazdım onları. Ben yazarım. Tarihi ben yazarım.
Krallar ve şarlatanlar değil.
"Yürümek iyiye, haklıya, doğruya
dövüşmek yolunda iyiyin, haklının, doğrunun
zaptetmek iyiyi, haklıyı, doğruyu :
Sessiz gözyaşın ve gülümsemen gülüm,
hıçkırıkların ve kahkahan, gülüm,
pırıl pırıl beyaz dişli kahkahanın tekrarı.
Güz sabahı üzüm bağında
sıra sıra, büklüm büklüm kütüklerin
kütüklerde salkımların
salkımlarda tanelerin
tanelerde aydınlığın
aydınlıkta yüreğimin."
Çok uzaklardan geliyorum.
Ben söz´üm.
Kalemim.
Ben insanın mührüyüm.
Geçmişten sonsuz geleceğe uzanan
benim kalemimdir.
Ben hiç yenilmedim.
Ne krallar, ne diktatörler, ne sultanlar, ne padişahlar
ne şeyhler, ne şarlatanlar gördüm.
Erdek´te
piyano yok,
balonlu atış poligonu
ister misiniz ?
Onlar hep yenildi.
Ben hiç yenilmedim.
Ben yazarım.
"Onlar ki
toprakta karınca
suda balık
havada kuş kadar
çokturlar
korkak
cesur
cahil
hakim
ve çocukturlar..."
Ben hep "onları" yazdım. Yaratan ve
vareden onlardır. Kocaman elleri, kocaman yürekleri,
kocaman sevgileri vardır. Tarihi yapan ve yazan
onlardır.
Çok uzaklardan geliyorum.
Kil tablete düşen çivi yazısından, Nil vadisinde
yeşeren papirus yaprağına düşen hiyerogliften...
Ben yazarım.
Hiç yenilmem ki...