Hedef (GÜNDEM)


BİR ŞEHRİN YERLİSİ OLMAYI GÖZE ALMAK

BİR ŞEHRİN YERLİSİ OLMAYI GÖZE ALMAK


"Bir şehrin yerlisi olmak", Dostoyevski`nin diliyle, "gidilecek bir yeri olmak" la benzeşir mi bilmiyorum ? "yerlilik", artık ihtilal sonrası Avrupa başkentlerinde ve İstanbul`da işportaya düşen Beyaz Rus aristokrarisi nevinden fersunde bir değer haline geldi : Hükümsüz, rüküş ve yirminci yüzyılın ilk yarısına dair ve kıymet hükmü !

- Nerelisiniz ? Sualine tek kelimelik cevapların verildiği devir geçmiştir.

- Annem ... li, babam ... lı, ben de ... da doğmuşum, ama çocukluğum ... da geçti. Ortayı ... da üniversiteyi ... de bitirdim. Şimdi de ... ya yerleştik ama ! 
Nereli olduğunu anlatmaya çalışırken (daha doğrusu anlatamazken) bir parçalanmışlığı yaşayanlar, bir yerde yeni bir vatandaş modelini oluşturmaktalar. Parmağını Türkiye haritasına uzatıp, şuralıyım demek yerine birkaç yeri işaretleyen bu insanlar, çoğunluk itibariyle büyük şehre yerleşmiş ve metropolün taşralılığı affetmeyen çehresiyle karşılaşmamak için büyük şehir değerlerine dört elle sarılmıştır.

"Kıro, maganda, hanzo" gibi sıfatlar ise, büyük şehrin, kimliğini tek kelime ile tarif edebilen taşradan aldığı intikamın diğer adıdır. "Kıro" durumuna düşmemek için, sık sık taşra değerlerinin yüksek sesle inkarı gerekir.

- Başka İstanbul yok ! İkazıyla bir saygısızı edebe davet eden kişiyi İstanbul`un yerlisi sanmayınız; aslında daha önceleri taşrayı terk etmiş bir taşralı, kidem itibariyle daha taze bir taşralıyı büyük şehir standartlarında saygı göstermeye çağırmaktadır.

Artık ruhu rantiyelere icara verilmiş şehirleri birbiriyle yarıştırabilirsiniz. Farksızlık ve biteviyeliğin en hazinini , bir şehrin "yerlisini ararken fark edeceksiniz. "Bir şehrin yerlisi" kavramı sosyolojik olmaktan çıkmış, tarihi, etnik ya da etnografik bir malzeme haline gelmiştir. Şehrin nüfus egemenliği artık, "şurda doğdum şurda büyüdüm ama şurda okudum" diyerek uzunca bir paragrafla kendini tarif edebilen potansiyel göçebe bir çoğunluk ele geçiriyor. Bu çoğunluk, büyüme stratejisini uzmanların hayranlıkla izlediği diri, hızlı, tüketimde iştahlı, bulunduğu refah seviyesinden hoşnut olmayan, hareketli bir topluluktur.

Bu hareketlilik sosyolojik bir çerçevede hem yatay, hem de dikey istikametler gösteriyor; dikeydir çünkü yükselme hırsı ve azmi içindedir, yataydır çünkü Amerika`nın batısını fışkıran bir enerjiyle fetheden "frontiersman" (öncü) leri hatırlatan tarzda hicrete hazırdır. Bulunduğu yere bağlılığı, orada ulaşabildiği umran ve refahla orantılıdır. Toprağına karşı ne yazik ki bir orta çağ değerini temsil etmekten gayri anlam taşımayan "vefa" duygusu taşımaz. Haydi itiraf edelim "hiç bir yerin yerlisi olmayanlar" sosyal ekonomik büyümenin sürükleyici gücüdür.

Kıro, dağlı, köylü, hanzo gibi yakıştırma onları fazla rahatsız etmez. Bilirler ki, kendilerini "taşralı" diye küçümseyenler başarılı oldukları zaman bu iğneleyici sıfatları daha muteber ve geçerli tabirlerle değiştireceklerdir.

Asıl diramatik olan yerlilerin durumudur. Her gün izah edilemez bir alışkanlıkla bağlı oldukları çevreden keleynak kuşlarını hatırlatır bir tedirginlik ve şüpheyle huruç ederler. Aşinalarının giderek tükendiği, ananelerinin çözüldüğü, şehir değerlerinin fersudeleştiği, gittikçe üzerlerine kapanan ve küçülen dünyalarında hatıralarından ve geçmişten başka kendilerini mutlu hissedebilecekleri yer kalmadığını kahırla anarlar.

Her şey bozulmuş, dünya tersine dönmüştür. Eskinin ivazsız ve samimi nezaketi, saldırgan ve tahammül ettiğini gizlemeyen iğreti bir kibarlığa dönüşmüş, dostlukla "kideme riayet" kalmamış, kadirşinaslık hodgamlığa, devamlılık yumruk şiddetinde darbeleri andıran süprizlere tahvil olmuştur. Ne bet kalmıştır ne de bereket ! Büyüyen ekonominin, değişen sosyal yapının ve durmadan artma eğilimi gösteren nüfusun tesiriyle " YERLİ " artık kilometre kareye birkaç tane isabet eden bir hilkat garibesi olup çıkmıştır.

Zamanın yüreğini aheste bir usulle işleten mazi, şimdi varlığı bile tartışılır, şüpheli bir vehimdir. Kimse "... bizim zamanımızda..." diye başlayan cümleler kurmaya cesaret etememekte, "pöh... noltalji ha !" cebabıyla karşılanmaktan ürkmektedir.

Bir şehrin yerlisi olmak, artık itibarı kalmayan bir metadır. Şöyle veya böyle artık şehrin yerlileri,

- Vay canına, biz meğerse neymişiz.? Diye hayretten dudak uçuklatan sosyolojik etüdlerinin çok bilmiş ve munkabız "kurumsal çerçeve" si içine düşmüş arkaik bir fosil gibi görünüyorlar. Gelişmecilerin yürek yağlarını eriten bu değişim neden bilmem, zihnime ince sızılarla dağılan bir yürek burkuntusu veriyor. Zamansız ve mekansız bir tünel başındayız sanki...

"Bir Şehrin Yerlisi olmamak" Yahut Veda Provası

Şehirlerde azınlıkta kalan yerlilerin bir kısmının da zaman içinde büyük şehirlere taşınmaları "yerlilik" hassasiyetinin neredeyse tamamen ortadan kalkmasına yol açmıştır. Küçük şehirlerin nüfuslu büyük şehirlere, köylerin ve kasabaların nüfusu da hem küçük şehirlere, hem de büyüklerine doğru akarken, yüzyıllar içinde oluşmuş şehir kültürleri yok olma noktasına geldi.

Bir şehrin yerlisi kalmamışsa, o şehrin kültürünü ve kendisine has atmosferini koruyacak kimse de kalmamış demektir. Şehirlerin hakiki yerlileri, soyları git gide tükenmekte olan cins adamlardır. Aşınası oldukları mekanların ve hayat tarzının asil çizgileri bir bir yok olurken derinden sarsılırlar.

Türkiye`de halen yaşanmakta olan iç göç sahipsiz bir gün son bulacak ve şehirlerin yeni sakinlerinin çocukları o şehirlerin yerlileri olacaktır. Fakat o zamana kadar şehre geçmişten kalan ne varsa hepsini zamanın elinden kurtarıp gelecek nesillere aktarmak aydınların görevidir. Kültür şüphesiz dinamik bir süreçtir. Ancak bu tekevvünün sağlam bir zemin üzerinde yaşanması gerekir.

Bu bakımdan şehir tahripçiliği büyük önem taşıyor. Sadece büyük şehirlerimiz için değil, bütün şehirlerimiz için önemlidir bu. Anadolu şehirlerinde yaşayan ve gerçekten oralı olan aydınlar, şehirlerinin kültürünü yok olmaktan kurtarmak zorundadırlar. Yoksa çok geçmeden bu topraklar üzerinde çirkin betonarme binaların yanında sadece devlet eliyle korunan Yunan, Roma, Bizans vb. kalıntıları ayakta kalabileceklerdir.

Ahmet Hamdi TANPINAR`ın dediği gibi, "sıçrayabilmek, ufuk değiştirebilmek için bile bir yere basmak lazımdır"

Bakalım şehirlerin "kuşatılmış yerlileri" zamanın elinden tutmakla başarılı olabilecekler mi ?

Yaşanan bu gerçekler karşısında memleketi kuşatılmış ve nesli tükenmiş keleynak kuşlarına dönen bir Erzurum yerlisi olarak; gurbeti yüreğimizde yaşayıp, tedirgin ve ürkek bir tavırla kendimize kahrederek, içimize ağlıyoruz. Sevgileri dostlukları yarınlara bırakmamak dileklerimle, kalın sağlıcakla diyorum...

Selahattin KILIÇ

NOT : Paylaşımdaki duygu ve düşüncelerimize tercüman olan bu manidar yazı Eğitimci, Şair ve Yazar sevgili kardeşim Yaşar BAYAR`ın "Şehirleşmede İnsani Ölçü ve Jakobenlik" isimli kitabının " Şehirler ve Kuşatılmış Yerlileri" bölümünden kaynak olarak alıntı yapılıp, kaleme alınmıştır...

  • BIST 100

    8730,47%0,14
  • DOLAR

    32,33% 0,17
  • EURO

    35,13% -0,14
  • GRAM ALTIN

    2241,10% -0,09
  • Ç. ALTIN

    3950,05% 0,00
  • Salı 15.7 ° / 3.8 ° false
  • Çarşamba 7.9 ° / 2.4 ° Bölgesel düzensiz yağmur yağışlı
  • Perşembe 12.4 ° / 3.3 ° Güneşli

Balıkesir

19.03.2024

  • İMSAK 05:43
  • GÜNEŞ 07:06
  • ÖĞLE 13:21
  • İKİNDİ 16:45
  • AKŞAM 19:26
  • YATSI 20:44