Son yıllarda ekonomik olarak Türkiye’yi zayıflatmak ve bu yolla bir iktidar değişikliğini yapabilmek adına epey çalışmaların yapıldığını yurt dışından gelen açıklamalardan iyi biliyoruz.. Bunu da zaten ABD’nin yeni başkanı Joe Biden tarafından geçen yıl yapılan konuşmalarından hatırlıyoruz.
Türk ekonomisi bilindiği gibi sorunlarını tam olarak çözememiş bir ülke olması nedeniyle özellikle dövize yapılan kasıtlı müdahalelerle parasında aşırı değer kayıpları ile karşılaşan ve bunu önlemek adına hep yeni tedbirler alma peşinde koşan bir ülke konumunda olarak hala yoluna devam etmeye çalışıyor.
Bilindiği gibi hayat pahalılığı ve enflasyon özellikle ülkemiz iç siyasetinde de çok konuşulan bir konu. Başta sosyal medya olmak üzere yazılı ve görsel basında bu konunun çokça işlenmesine rağmen bu güne kadar yapılan seçimlerde iktidarın değişimi olarak ekonomik parametrelerin çok büyük etkilerinin olmadığını görebiliyoruz.
Bu konuda özellikle muhalefetin bu kadar konuşulan ve tartışılan bir konuda vatandaş olarak memnuniyetsizliklerin neden dile getirilmediği noktasındaki şikayetlerini de zaman zaman işitiyoruz.
Peki, muhalefet tarafından yoğun bir şekilde dile getirilen olumsuzluklar ortaya konulurken vatandaşın kendi halinde, sakin ve hayatından memnun halindeki sebepler ne acaba?
Bence bu işin temelinde Avrupa ve ABD’den farklı olarak değişik bir sosyal yapımız olduğunu, bunun da hala dışardan görülemediğini düşünüyorum. Özellikle bizler geleneklerine sıkıca bağlı çekirdek aile kavramına sıkıca bağlı bir toplumuz. Örneğin çocuklarımız evli de olsalar, kaç yaşına gelirlerse gelsinler onlar hala bizim küçük çocuklarımız olarak hiç büyümezler. Onların maddi ve manevi tüm dertleriyle yakından ilgilenmeye çalışıyor ve çözmek içinde kendimizi zorunlu görüyoruz.
Geçenlerde Bandırma’dan gelirken yolda aracıma aldığım bir komşumla sohbet ederken iki çocuğundan birine ev aldığını diğerine de bir araba almaya çalıştığını, bu yüzden biraz ekonomik olarak zorlandığını söyleyince bende kendisine hepimiz aynıyız, bir türlü çocuklarımızı yalnız bırakamıyoruz, onların sıkıntıları ile uğraşırken ne yazık ki kendimizi unutuyor ve de kendimize zaman ayıramıyoruz derken genel anlayışımızı dile getirmiştim.
Yakın çevreme baktığımda bu şekil pek çok örneğin olduğunu söyleyebilirim. Kimimiz imkanımız varsa evini alıyoruz, kimimiz olan borçlarını ödüyoruz, kimimiz arabasını alıyoruz, kimimiz az da olsa maddi desteğimizi sağlıyoruz. Demem o ki, anne, baba olarak kendimizi çocuklarımıza karşı zorunlu hissediyoruz. İstiyoruz ki biz yaşadık onlar bir sıkıntı görmesinler. Hani çok sıkça söylenen bir laf vardır biliyorsunuz. Avrupa’lı emekliler dünyayı gezerken bizler emekliler olarak torunlarımıza bakıyoruz.
Sonuç olarak her aile içinde az veya çok maddi veya manevi bir desteğin olduğunu söyleyebiliriz. Yani bir şekilde aile içi dayanışmamız söz konusu. Dolayısıyla maddi sıkıntıların azaltılması da toplum genelinde yaşamın sakin bir şekilde sürmesine katkı yaptığını düşünüyorum.