Baştan söylemeliyim, uluslar arası siyaset, kazanımlar üzerine kurulmuş bir tartışma zeminidir. Dünya var olduğundan bu güne kadar geçen süre içinde yaşanan binlerce sosyal kavga ve savaşların temelinde bu menfaat çatışmalarının olduğunu görebiliyoruz. Bu işin içinde insanlık olarak paylaşım, hukuk gibi çağdaş kavramlar aranmış olsa da yaşadığımız ve okuduklarımızdan çıkardığımız kadarıyla güçlülerin egemen olduğu veya daha çok onların sözünün geçtiği bir dünyada yaşadığımızı mutlaka görmemiz gerekiyor.
Her ne kadar çözümsüzlükler karşısında kavga ve savaşlar çıkmış olsa da yaşanan onca olumsuzluklara rağmen sonrasında barış sofralarının kurulduğunu ve sanki hiçbir şey olmamış gibi ilişkilerin devam ettirildiğini tarihten bildiğimizi düşünüyorum.
Örneğin geçtiğimiz yüz yıl içinde iki kez bir birlerini boğazlamaya çalışan Fransa ve İngiltere 21. yüz yıl içinde dost olarak ayakta duruyorlar. Ama bakıyoruz geçen hafta bir küçük balıkçı adası için neredeyse kavga edecek duruma geldiler tekrar..
Aynı şekilde bizler, Müslüman Türkler olarak Ruslarla 11 kez savaşa tutuştuk ama bakıyoruz bu günlerde yakın dost olarak iyi ilişkilerimiz var bizim.
Dolayısıyla günden güne değişen ve gelişen dünyamızda ülkeler olarak her gün yeni ve farklı sorunlarla karşılaşmamız da mümkün.. Bu da bazen dostlukları zedelerken bazen de düşmanlıkları yok edebiliyor ilişkilerde. Bu açıdan baktığımızda duygusallıkları bir tarafa bırakarak bizimde her tür soruna karşı hazırlıklı olmak adına düşünce kurumlarımızı kurmak ve de bunları her daim alarm durumun da tutmalıyız derim..
Ve gelelim Mısır’la olan ilişkilerimize. Mısır bulunduğu coğrafya itibari ile çevresi ile çok sıkı bağları olan bir ülke konumunda. Türkiye ve Mısır ilişkilerine baktığımızda son on yıl içersinde Filistin sorunu başta olmak üzere oldukça derin olumsuz ilişkiler içinde kalmış iki ülke ama bu güne geldiğimizde iki ülkeyi de derinden ilgilendiren bir Doğu Akdeniz enerji sorunu çıktı ortaya. Bu bağlamda hatırladığımız kadarı ile geçtiğimiz yıl Türkiye, Libya ile deniz sınırlarını belirleyen bir anlaşma imzalayarak Doğu Akdeniz üzerinde hakça bir paylaşımın gerekliliğinden söz etmişti biliyorsunuz.
Buna karşın İsrail’in katılımı ile Mısır ve Yunanistan’ın kendi aralarında ortaya koydukları bir çalışma ile Türkiye karşıtı bir pozisyona yönelmeye çalıştıklarına şahit olduk bu dönemde. Ve bu çalışmaya rağmen Mısır Türkiye’nin haklı duruşunu görerek kendi deniz sınırlarını Türkiye’nin çizdiği sınırları gözeterek çizmesi bir şekilde iyi ilişkilerin başlamasına aracılık ettiğini düşünüyorum.
Unutmayalım ki enerji meselesi her ülke için yaşamsal bir konudur. Bu açıdan baktığımızda Türkiye envanterine aldığı yeni arama ve sondaj gemileri sayesinde biran da denizlere açılmış olması ile bu coğrafyada eskiden beri yabancı petrol şirketleri tarafından yürütülen çalışmalara çomak soktuğunu ve de dengeleri alt üst ettiğini gördük. Ve Türkiye bunları yaparken de her ülke için hakça bir paylaşımı ortaya koyarak yapmaya çalışıyor.
İşte bu noktada her iki ülke yan yana gelerek geleceğe dönük önemli bir pozitif adımı atmaktan geri durmadılar. Efendim dün şöyleydi, böyleydi tamam ama ortada büyük bir pasta var ve bu pasta da her iki ülkenin kazanımı olabilecek büyüklükte olan bir pastadır. Dahası iyi ilişkiler yakında Libya’nın geleceği içinde olumlu adımlar üretebilecektir.
Sonuç da hem Mısır hem de Türkiye iyi ilişkiler içine girerse hem kendileri hem de bölge içinde büyük bir rahatlığın olabileceğini düşünüyorum.
