Zübeyir ÇÖMLEKÇİ


GECEYİ KADİR YAPAN KUR’ANDIR

GECEYİ KADİR YAPAN KUR’ANDIR


   Değerli dostlar!

   Allah için zaman ve mekân söz konusu olmadığı halde, Kur’an-ın bazı zaman ve mekânlara atıfta bulunduğu açıktır. Atıfta bulunulan en önemli zaman dilimi de kesinlikle Kadir gecesidir. Kur’an-ın anlatımıyla ‘’Kadir Gecesi bin aydan daha hayırlıdır’’ (Kadir:97/3).

  Pekiyi bu geceyi diğer gecelerden ayıran nedir de bin aydan daha hayırlı olmuştur. İşte esas üzerinde durulması gereken konu da bu olmalıdır. Çünkü diğer zamanlarda olmayan bir olay bu gecede gerçekleşmiştir. Eğer o olay gerçekleşmeseydi, bu gecenin diğer gecelerden hiçbir farkı olmayacaktı.

 Bir an için çok sevdiğiniz ve değer verdiğiniz birinden sizi mutlu ve memnun edecek bir haber aldığınızı düşünelim.

  Bu durumda haber de haberi getiren de sizin için mutlaka çok önemli bir değer taşıyacaktır. Ayrıca bu kadar önemli bir haberin sıradan bir yolla ve sıradan insanlarla gönderilmesini de beklemezsiniz herhalde. Onun için Kur'an; emin Elçiler (Cebrail ve Muhammed as.) aracılığı gönderilmiştir. Ama kim ve ne olursa olsun hiçbir mübelliğ (tebliğ eden) tebliğ ettiğinin önüne geçemez. Tebliğ edilen bir de vahiy ise; hiç kimse ve hiçbir şey, asla ondan daha önemli olamaz. Çünkü o herşeyi kuşatan alemlerin Rabbindendir. Onun dışında her şeyi kuşatan başka bir varlık da yoktur. Onun için Kur'an; hiçbir şeyle ve kime ait olursa olsun, hiç kimsenin sözüyle bir ve denk tutulamaz. Nebi ve Resül de olsa hiç kimse ona değer katamaz. Ama o, kendisine uyan herkese değer katar. “Şüphesiz o (Kur'an) senin ve toplumun için şerefli bir öğüttür. Yakında ondan sorguya çekileceksiniz.” (Zuhruf:43/44).

  Bildiğiniz gibi Kadir Suresi; "Şüphesiz biz O’nu (Kur’an-ı) Kadir Gecesinde indirdik" (Kadir:97/1) diye başlamaktadır. Sureyi bütünlük içinde okuduğumuz zaman ortaya çıkan gerçek şudur: Bu gece Rabbimiz, seçilmiş elçi Muhammed Aleyhisselam aracılığıyla katından çok önemli bir haberi insanlığa göndermekte ve o haberin önemine göre de gece değer kazanmaktadır. Buna göre bir numaralı değer Allah, ikinci sırada O’ndan gelen haber, üçüncü sırada haberin gönderildiği insan ve son olarak da haberin geldiği gece olmaktadır. Çünkü bizim tek ve gerçek Mevla’mız (dostumuz) olan Allah, içinde hiç şüphe bulunmayan ve muttakiler için bir hidayet kaynağı olan (Bakara:2/2), hayatımızı kuşatacak ve rehberliğine uyduğumuz takdirde bizi karanlıklardan aydınlığa çıkartacak (Bakara:2/257-Al-i İmran:3/3-Maide:5/16) kitabını bu gece göndermektedir.

  Yaşadığımız hayatı bir düşünelim ve içinde bizi mutlu ve memnun eden olayları bir bir sıralayalım. Hepimizin hayatında ortak olan durumlar üzerinden yürüyelim isterseniz. Okulu bitirdiğimiz, işe girdiğimiz, evlendiğimiz (eğer mutlu bir evliliğimiz varsa tabi), çocuğumuzun olduğu, çocuğumuzun mürüvvetini gördüğümüz gibi sayılı olaylar hemen öne çıkacaktır.

  Dikkat edilirse bunların, ömrümüzün içinde çok kısa zaman dilimlerinde gerçekleşen olaylar olduğu rahatlıkla görülecektir. Fakat hayatımızdan bunları çıkartırsak geriye; yeme-içme, işe gidip-gelme, yatıp-dinlenme, gezip-eğlenme gibi hemen hemen bütün canlıların yaptığı ve hayatın büyük bir bölümünü kapladığı rutin durumlar kalacaktır.

  Şimdi soruyorum: Hayatın büyük bir bölümünü kaplayan rutin işler mi, yoksa kısa zaman dilimlerinde gerçekleşen ve hayatın tamamını anlamlı hale getiren özel anlar mı daha değerlidir ?.. Elbette hayatın tamamını anlamlı hale getiren anların daha değerli olduğu tartışmasız bir gerçektir.

  Bunun için Sanatçı Özdemir Erdoğan’ın bir şarkısındaki şu beyit çok anlamlıdır:

 “Sevgi anlaşmak değildir, nedensiz de sevilir,

 Bazen küçük bir an için ömür bile verilir”.

Çünkü insan, ömür verilecek anları hayatına ne kadar çok sığdırırsa, o kadar mutlu olmaktadır.

 Değerli dostlar!

 Kur’an-ın kendisine geldiği ve açıkça da bin aydan daha hayırlı olduğunu bildirdiği bir geceyi Allah’ın Elçisi Muhammed Aleyhisselam, acaba bilmediği veya unuttuğu için mi, Kadir Gecesini aramamızı öğüt vermektedir ?..

  Her şeyden değerli ve her şeye değer katan Allah, kendi değerine uygun değerde bir haber gönderecek ve bu değeri de seçkin insan ve son Nebi olan Muhammed Aleyhisselamın bilmediğini veya unuttuğunu düşünmek, Kur’an-da tanıtılan Allah Elçilerini tanımamak demektir. O halde bu çelişkiden kurtulmak için nasıl anlamalıyız?

  Kur’an, bizi karanlıklardan aydınlığa çıkartarak hayatımızın tamamını anlamı hale getirdiği, böylece tüm hayatımızı kuşattığı için her şeyden daha değerli, şerefli, kıymetli ve önemlidir. Hiçbir şey, hiçbir gün-gece, adı ve sıfatı ne olursa olsun hiç kimse Kur’an-a değer katamaz, onu yüceltemez ve kuşatamaz. Fakat Kur’an her şeye ve herkese değer katar ve yüceltir. Çünkü o, Allah’ın ilmi ve insanlığı aydınlatan nurudur. Onun için hayatını Kur’an-la buluşturup birleştiren insanın her anı kadir, değerli ve şerefli olur.

   Kur’an-ı hayatın dışına attıktan sonra bir geceyi ibadetle geçirip sonra yine bildiğini okumaya devam etmek, basitlik ve kolay yoldan köşe dönme mantığı taşımanın ötesinde, o gecede gelen haberi de o haberi tebliğ eden muazzez Peygamberi de haberi gönderen Rabbimizi de anlamamanın ve tanımamış olmanın bir göstergesi olarak kalacaktır. Buradan sakın ola ki; Kadir Gecesinde daha çok ibadet etmeye gerek yoktur gibi bir anlam çıkartılmasın. Çünkü böyle bir durumda; anlatmak istediğim şeyin hiç ama hiç anlaşılmadığı ortaya çıkacaktır. Söylemek istediğim şey açık olarak şudur:

Kadir Gecesi bizi Kur’an-la tanıştırmalı, buluşturmalı, barıştırmalı ve hayatımızın nirengi haline getirmelidir (odak noktası yapmalıdır). İşte o zaman tüm hayatımız kadir ve kıymetle dolarak şereflenecektir.

  Kur’an’ın; ‘"insanlığı karanlıklardan aydınlığa çıkarmak’’ gibi büyük bir iddia ve hedefi olduğunu belirtmiştim. Pekiyi bugün ortalama bir milyar yedi yüz milyon nüfusuyla Müslümanların halinde karanlıklardan aydınlığa çıkmış bir durumu görmek mümkün mü ?.. Bu soruya göğsünü gere gere "EVET" demek, her Müslüman’ın için bir iman ve vicdan borcu olduğu mutlaka bilinmelidir. Ama ne yazık ki, bakın diyemiyoruz. Çünkü Savaş, kan ve gözyaşının neredeyse tamamı, açlık ve sefaletin diz boyu olduğu, insanca yaşamanın asgari şartlarından bile yoksun nüfusun çoğunluğu Müslüman toplumlarda. Gelir dağılımındaki en büyük dengesizlik, o da yetmiyormuş gibi üretmeden tüketmek, hatta fakirliği iyi bir Müslüman olmanın göstergesiymiş gibi dini anlatmak, bizim hocaların işi.

  Hâlbuki Kur’an-ı doğru anlayan bir Müslüman’ın ben de zengin olayım da zekât vereyim, Allah’ın bana verdiği gibi ben de insanlara vereyim diye çalışıp üretmesi gerekir. İstatistikî veriler bugün, sadece Yemen ve çevresinde sekiz milyon insanın sokakta yaşadığını gösteriyor. İslam’ın düşmanları yetmiyormuş gibi birbirleriyle savaşan hatta din kardeşine karşı düşmanla işbirliği yapan İslam ülkeleri var.

  Kur’an bin beş yüz yıl önce gelmiş, o günün insanına bir şeyler söylemiş fakat bugünün insanına söyleyecek hiçbir şeyi yokmuş dini anlayan ve anlatanlar da Müslümanların hocaları değil mi ?.. Kadını aşağılayan anlayışın ve kadın cinayetlerinin yoğun olduğu, çocuk istismarı ve taciz olaylarının artış gösterdiği yerler bizim toplumlarımız, bunlara karşı önleyici ve caydırıcı tedbir alamayanlar da bizim ülkelerimiz değil mi?...

   Kişi ve gruplara özgü din anlayışının artarak geliştiği, böylece hocasız-şeyhsiz din anlaşılamaz ve yaşanamaz algısı oluşturularak sayısız ruhbanların ve yeni yeni şirk araçlarının üretildiği yerler de maalesef İslam ülkeleri. Her türlü güzel söylemlerin ayyuka çıktığı ama fiiliyatta (gündelik insan hayatında) hiçbirinin yerinin olmadığı yerler de Müslüman toplumları.

   Kur’an-a inandığını söyleyen ama Kur’an bana ne diyor, benden nasıl bir insan olmamı istiyor diye merak bile etmeyenler, Kur’an-ı ölüye-hastaya hatta suya okuyan ama bir türlü kendine okumayı akıl etmeyenler yine Müslümanlar değil mi?.. Ya da okusa bile, anlamadan okumanın daha çok sevap olduğunu zanneden zavallılar ve onları bu acıklı duruma getiren din tüccarları da hep İslam ülkelerinde değil mi ?..

   Kur’an anlamadan okunduğu için, Kur’an-ın ilkelerinden habersiz yaşayan, onun için de insanın ve insanlık değerlerinin zerre kadar öneminin olmadığı ve herkesin aklına estiği gibi yaşadığı, her gün sayısız Deli Dumrul’ların ortaya çıktığı yerler de maalesef Müslüman toplumları. Eğer Müslümanlar Kur’an-ı anlamak için okusaydı; Allah’ ın sınırsız ve sonsuz gücüne rağmen ilkesiz iş yapmadığını ve "Sırat-ı Müstekıym" (Hud:11/56) üzere olduğu gibi “Rahmet ve şefkati kendisine farz kıldığını’’ (En’am:6/12) çok rahatlıkla görecek ve hayatına da örnek alacaktı.

   Her yıl Ramazan ayına girerken Ziraat Odaları Birliği Başkanının gıda fiyatlarına zam yapılmayacak diye bir açıklama yapmasını utanarak dinlediğimiz yetmiyormuş gibi yine de fiyatların katlandığı, deprem olan bir bölgede çok fazla sayıda ailenin eve ihtiyaç duymasıyla kira fiyatlarının iki katına çıktığı yer bizim ülkemiz ve depremin faturasını Allah’a kesenler de Müslüman toplumlar değil mi?.. 

   İkinci yılını yaşadığımız virüs felaketinden kurtulmak için bütün dünya gece-gündüz çabalarken, İslam ülkeleri, büyük çoğunlukla dinsiz-imansız dediğimiz toplumların eline bakmaktan başka ne yapıyorlar ?..

  Siz de takdir edersiniz ki; bu sorunları sayfalarca uzatmak mümkündür.

Şimdi soruyorum: Sürekli eleştirdiğimiz cahiliye Arap toplumu ile ortaçağ Hıristiyanlık dünyasından şu anki İslam toplumlarının (büyük çoğunlukla) ne farkı var ?.. İslam dünyası bu haliyle kendini kandırdığının, dahası (haşa) Kur’an-ı yalancı çıkardıklarının farkında mı acaba ?.. Çünkü Kur’an, insanı karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için geldiğini açıkladığı halde ona inandığını söyleyenler karanlıklar içinde boğulmaktadırlar.

   Değerli dostlar!

   Hiç birimiz, fert bazında bunları ben yapmıyorum diyerek kenara çekilemeyiz. Hepimizin gücü, bilgisi, yetkisi vb durumuna göre sorumluğu vardır.

   Bir Müslüman’ın hiçbir şeye gücü yetmese bile, nesillerinin; Kur’an-ın çizdiği istikamette insan olmaları için çalışması, sevdiğim ve değer verdiğim Rabbimin bana gönderdiği haberde ne diyor diye anlamaya gayret etmesi, zalimden yana değil mazlumdan yana olması, hakkı ortaya çıkarmak ve ondan yana tavır alması, yaşı ve konumu ne olursa olsun, kendisini asalak ve tembel yaşamaktan kurtarıp üretme gayreti içinde olması ve emeğe değer vermesi…

   Hepimizin asla ihmal edemeyeceği sorumluluklarımızdır. Sadece dünyamızı değil Ahiretimizi kurtarmak da ancak sorumluluk bilinciyle Kur’an-a sarılmakla mümkün olacaktır.

   Çünkü Allah; Kur’an-ın bir öğüt olduğunu ve ondan hesaba çekileceğimizi (Zühruf:43/44) bildiriyor. Müslüman’ın kafası sayısız batıl inançlar, hurafeler, mitolojiler ve israiliyatla doluyken hesaba çekileceği kitaptan hiç haberinin olmaması, çok garip ve bir o kadar da trajikomik değil mi ?.. Bir öğrenci düşünün; Tarih Dersinden sınav olacak ama o sürekli Coğrafya Dersine çalışıyor. Bu öğrencinin Tarih Dersinden başarılı olması mümkün mü ?..

Olay bu kadar açık seçik ortada iken Müslümanların hala Kur’an-a mesafeli olması anlaşılır şey değildir. Kur’an-la arasına mesafe koyarak dini anlatan din tüccarlarına hala inanmak ise tam bir akıl tutulmasıdır.

   Sanki bu gece geliyormuş gibi Kur’an-la yeniden buluşmanız dileğiyle, gecenizin kadri kıymeti yüce, dualarınız da makbul olsun inşallah.

                                                 08 / 05 / 2021

                                                          Zübeyir ÇÖMLEKÇİ 

demokrat
9.05.2021 15:20:46
Hayırlı olsun dost.DEMOKRASİ,CUMHURİYET VE LAİKLİKLE sorunu olmayan insanları,uydurdukları sahte din anlayışıyla biata sürükleyenlere cevap niteliğinde bir ilk yazı sanırım.Devamı dileğiyle...DEMOKRAT BİR DOST.

Zübeyir Çömlekçi
5.08.2021 12:14:24
Sayın demokrat, yazıma gösterdiğiniz ilgiye teşekkür eder saygılarımı sunarım.

  • BIST 100

    9693,46%1,77
  • DOLAR

    32,50% 0,08
  • EURO

    34,60% -0,12
  • GRAM ALTIN

    2496,16% 0,48
  • Ç. ALTIN

    4181,01% 0,22
  • Cumartesi 15.6 ° / 7.5 ° Şiddetli yağmurlu
  • Pazar 21.3 ° / 6.1 ° Güneşli
  • Pazartesi 22.5 ° / 9.7 ° false

Balıkesir

20.04.2024

  • İMSAK 04:46
  • GÜNEŞ 06:17
  • ÖĞLE 13:12
  • İKİNDİ 16:57
  • AKŞAM 19:58
  • YATSI 21:23