Göç geçer, geçer ayrılıklar baladı
Bize böyle pay kalır...
Yılmaz Odabaşı
Büyük usta buralardan terki diyar eyleyeli sekiz yıl olmuş. Onu her dinlediğimde çocukluğumun mis gibi kokuları burnumda tüter. Yufka ekmek, davullu, zurnalı, halaylı düğünler, köyün serin yelleri, kentin çemen ekmek yediğim günleri bir bir gözümün önünden geçer. Hele ki türkü başkenti yurdumun biter biter gülleri...
Bakılmaz mı gözden dökülen yaşa
Gör ki neler geldi o garip başa
Hasret etti bizi kavma kardaşa
Bir ayrılık bir yoksuzluk bir ölüm..
Nice sultanları tahttan indirir
Nicesinin gül benzini soldurur
Nicesini gelmez yola gönderir
Bir ayrılık bir yoksuzluk bir ölüm... diyerek Karacaoğlan'ın sözlerini havalandırmıştır.
Onun ustalarından biri babasıdır. Muharrem Ertaş... Dayısı Hacı Taşan'dır... Daha söz var mı bunların üstüne söylenecek. Muharrem Ertaş da Hacı Taşan da bıraktıkları eserlerle yaşıyorlar, yaşayacaklardır.
Gurbet Elde Yollarımız Bağlandı
Gurbet elde yollarımız bağlandı
Durnalar ne haber yardan ne haber
Hasretiyle garip bağrım dağlandı
Durnalar ne haber yardan ne haber
Yüce dağlar başı boran mı kar mı
Durnalar o yardan bir haber var mı
Yardan ayrılması size de zor mu
Durnalar ne haber yardan ne haber
Yar zülfünü tel tel edip düzdü mü
El içinde garip garip gezdi mi
Gizli sırlarını size çezdi mi
Durnalar ne haber yardan ne haber
Bir Garib'im terk eyledim yurdumu
Açamam kimseye gizli derdimi
Sevdiğim sizlere beni sordu mu
Durnalar ne haber yardan ne haber...
O, yüzyılların ağırlığını, ustalarından aldıklarını taşıyarak günümüze taşıdı. Fakat, tüm bunları kendine özgü tarzıyla bir oya gibi işledi, yeniden yarattı. Sanırım sanatın özünde de bu vardır. Kendi kişiliğinle, dünyaya bakışınla onu yeniden yaratmak...
O, herşeyden önce halkın sanatçısıydı. Gönül insanıydı. Halkın gönlünde taht kurdu sözünün gerçek karşılığıydı.
İnsan ölür ama ruhu ölmez
Bunca mahlukat var hiçbiri gülmez
Cehennem azabı zordur çekilmez
Azap çeken hayvanları gördün mü?
Usandım bu canımdan amman aman derdimle geze geze...
Neredesin sen?