Nazım HİKMET, "Kuvay-ı Milliye Destanı" adlı eserinde, bu halkın kutsal Kurtuluş Savaşı'nı anlatırken şöyle başlar:
"Onlar ki,
toprakta karınca
suda balık
havada kuş kadar
çokturlar
korkak
cesur
cahil
hakim
ve çocukturlar
ve kahreden
ve yaratan ki
onlardır
destanımızda
yalnız onların maceraları
vardır."
Anadolu halkının var olma direnişini, başkaldırısını şiirsel bir anlatımla ancak komünist şairimiz Nazım Hikmet anlatır.
Kurtuluş destanı ONLAR'ın destanıdır?
Kimdir onlar dediği şairimizin?
Anadolu'yu yurdu yapmış Türklerdir, Kürtlerdir, Lazlardır, Çerkezlerdir, Araplardır, Boşnaklardır, Gürcülerdir, Azerilerdir, Çeçenlerdir. . . Bu mübarek topraklarda binlerce yıl birlikte yaşamayı becerebilmiş, aç ve sevinçte ortak olmayı başarabilmiş insanlardır. Onlar Anadolu halkıdır.
Nazım'ın Kuvay-ı Milliye destanında bu mübarek insanların hepsinden bir parça vardır. Hepsinin emeği, kavgası, kanı vardır. Ayrılıklarını var olmaya emeğe ve sevgiye gömmüş bu insanlar, binlerce yıldan bu yana sadece insanca yaşamanın hasretiyle yanıp tutuşuyorlar.
Nazım Hikmet'in de daveti ve hasretiyle, o kutsal insanlara dil olalım:
"Dört nala gelip uzak Asya'dan
Akdeniz'e bir kısrak başı gibi uzanan
bu memleket bizim
bilekler kan içinde
dişler kenetli
ayaklar çıplak
ve ipek bir halıya benzeyen
toprak
bu cennet bu cehennem
bizim
Kapansın el kapıları
bir daha açılmasın
yok edin insanın insana kulluğunu
bu davet
bizim
Yaşamak
bir ağaç gibi tek ve hür
ve bir orman gibi kardeşçesine
bu hasret
bizim