Bu tabir, “Şerefsiz Herif” demektir.
Türk Basını ve Türk Milletinin onurlu bireyleri olmaktan gurur duyan Kürt liderleri tarafından, Ermeni Boghos Nubar Paşa ile birlikte, Paris’te yayınlanan
“Ermeni-Kürt” Muhtırasını imzalayan “Baban Aşiretinden Şerif Paşa” için kullanılmıştır.
20 Kasım 1919 tarihinde, Ermenileri temsilen Boghos Nubar Paşa ile Kürtleri temsilen Şerif Paşa, İngiltere ve Fransa denetiminde bir araya geldiler.
Türk Vatanı üstünde bağımsız Ermeni ve Kürt devletleri kurulması için bu muhtırayı imzaladılar!
Olay Türkiye’de çok ciddi tepkilere neden oldu. Türk Basını ve özellikle Kürt asıllı yazarlar ve Aşiret Reisleri bu adamı lanetleyip ona “Şerefsiz Herif” demek olan“Herif-i Naşerif” dediler.
[Özellikle genç arkadaşlarıma, Bilal
Şimşir’in iki ciltlik Kürtçülük ve Erdal Sarızeybek’in Büyük Suikast isimli
kitaplarını okumalarını öneririm.
Hem okusunlar, hem de başucu kitabı yapsınlar.]
Türk Tarihi boyunca çok sayıda “Herif-i Naşerif” gördük. Hepsi hak ettikleri yanıtları alıp, yok olup gittiler. Fakat bunların en densizi AKP üst kadrolarının “Üstat” dediği, önünde el bağlayıp, diz çöktükleri Kadir Mısırlıoğlu denen zavallıdır.
Bu hain densizliği o kadar ileri götürmüştür ki;
“10 Kasım’da saat 9.05 de kenefe gidin” diyebilmektedir.
Şimdi, Türk Milletinin yetiştirdiği Cumhuriyet Savcılarına seslenmek istiyorum;
-Sizler Türkiye Cumhuriyetinin Savcıları mısınız?
-5816 Sayılı Kanun yürürlükte değil mi?
-5816 Sayılı Kanunun 3. maddesi; “Bu kanunda yazılan suçlardan dolayı, Cumhuriyet Savcılarınca re ’sen takibat yapılır” diye yazmaz mı?
-Kadir Mısırlıoğlu denen zavallının dedikleri, sizce hakaret değil midir?
-Sizlerin elinizi tutan, görev yapmanızı engelleyen, yobazları korumanızı emreden birileri mi var?
-Eğer öyleyse, Allah aşkına söyleyin, sizler niçin varsınız?
Neyzen Tevfik bu Herif-i Naşerif gibiler için bakın ne demiş;
“Ben sana bok demem/Boklar duyar ar eder/Bir zerren düşse boka/Onu da mundar eder.
Tanrı senin hamurunu/ Necasetle yoğurmuş/Anan seni s.ç.r iken/Yanlışlıkla doğurmuş…”
Hadi bu Herif-i Naşerif adamları anladık. İhanet bunların genlerinde var!
Peki, Erdoğan tarafından Başbakanlık koltuğuna oturtulan adama ne demeli?
Kısa Adam, Hacıbektaş İlçesine gitti ve “Dersim, modern bir Kerbela’dır” dedi!
TC Başbakanlık koltuğunda oturan zat, Dersim olayları sırasında, devlete isyan edip Türk Askerlerini katledenleri, Hazreti Ali’ nin çocukları Hüseyin ve Hasan’a, başta Atatürk olmak üzere Cumhuriyetin kurucularını ise Yezid’e benzetiyor!
Bu kişi mi Türk Milletinin birliğini sağlayacak!
Bu ne utanmazlıktır, bu ne çirkin bir iftiradır!
Cumhuriyetin kurucularına şimdiye kadar yapılan hakaretlerin en ağırını, en büyüğünü maalesef ülkenin Başbakanı yaptı!
Sizler Kısa Adamın dediklerine katılıyor musunuz, Cumhuriyetin Savcıları?
Cumhurbaşkanı Recep / Başbakan Ahmet
Cumhurbaşkanına veya Başbakana yukarıdaki gibi hitap edilir mi?
Elbette ki edilmez, eğer edilirse hakaret edilmiş sayılır.
Cumhurbaşkanına, Başbakana adı ve soyadı ile hitap edilir.
Onlardan bahsedilirken adları ve soyadları ile anılırlar.
Gelgelelim bu ikili, Atatürk’e sürekli olarak Gazi Mustafa Kemal derler,
Atatürk kelimesini hiç kullanmazlar!
Hâlbuki “ATATÜRK” kelimesi Mustafa Kemal’in soyadıdır.
24 Kasım 1934 tarihinde 2587 sayılı kanunla TBMM tarafından kendisine verilmiştir. Herkes onu soyadı olan, ATATÜRK diye anmalıdır.
Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan ve Başbakan Sayın Ahmet Davutoğlu, eğer bu şekilde anılmak istiyorsanız, Türkiye Cumhuriyetinin Kurucusu, Büyük Atatürk’e soyadı ile hitap etmelisiniz.
Yok, eskisi gibi sadece Gazi Mustafa Kemal demeye devam ederseniz, bilin ki sizler de, ileride eski Cumhurbaşkanı Recep ve eski Başbakan Ahmet olarak anılacaksınız!
Edep yahu, edep. İllâ ki edep…
Sağlık ve başarı dileklerimle 11 Kasım 2014
Rifat Serdaroğlu
