Bu kent işgal edilmiş bir o......u.
Bilmediğim bir sürü yabancı sözcük
süslüyor her yerini. Güzel anadilim gizleniyor
arka sokaklara. Anlamsız bir ikiyüzlülük. İçimiz
pislik kokuyor. Aydın geçinen yabancı dil tutkunları...
Anadilim utanıyor kendinden.
X X X
Sevdiğim bulutları seyrederim, konuşurum
onlarla, binerim üstlerine, düş ülkeme götürürler
beni. Çocukların güldüğü, kadınların ağlamadığı,
insanların ürettiklerini sevgiyle paylaştığı düş ülkem benim.
X X X
Küçük kentin küçük insanları küçük ekonomik
girdilerin küçük dehlizlerinde boğuluyorlar adeta,
aldatıcı, kancık bir hayatın cavcavlı şenliğinde ve utanılan
yoksulluğun alacakaranlığında yaşadıklarının
bilincinden yoksun.
Serseri, zavallı, beş paralık bir yaşam.
X X X
Tarlalardaki ağaçlar ve kuşlar...
Gözleri çoktandır yolda.
Gelen giden yok.
Oysa onlar senin dilinin sıcak
sözlüklerine hasrettirler. NEREDESİN SAHİP... Okşanmak
ister ağaçlar, ses ister kuşlar, böcekler, kaplumbağalar...
Selam sarkıtırsın eriğe, aklıma rakı düşüverir, gözlerin
şıppadanak sevişen serçelerde...
X X X
Günah, acı, umut, nefret, sevgi,
bekleyiş, arayış, aşk... Duyguların gelgitinde
çırpınıp durmak, işte hayat.
Yağmur seyirlik yağıyor.
Sessiz ve sıcak.
Şiir işte.
X X X
Hayat yenilmez.
Geri çekilir, gelir ve yine yoluna
devam eder. Bildiğini okur. Hayata
hayat giydiremezsin. Saçlarına ak düşer,
ellerin titrer, bacaklarındaki derman azalır.
Yüreğindeki sevgi büyür, karanfilleşirsin.
"Ellerimde bükülmeyen bir ruh" öptükçe
Seni kıvrışır yaşım.
Narçiçekleri de ne güzel, tanrım.
Seni seviyorum.