Başbakan Erdoğan, “Türkiye 11 yılda çok büyüdü, adeta rekor kırdı” diye konuştu.
Demokratik ülkelerde büyüme deyince, toplumun her kesiminin sağlıklı ve uygar ölçülerde büyümesi anlaşılır. Toplumun bir kesimi olağanüstü büyürken, diğer kesimler yerinde sayıyor veya küçülüyorlarsa buna sağlıklı büyüme denemez. Çarpık bir büyüme, zaman içinde toplumu kargaşaya iter.
Böyle toplumlarda sosyal barışı korumak ve sürdürmek mümkün olmaz.
Türkiye’nin büyümesinden kim ne pay almış;
*Emeklinin durumu 11 yıl önceye göre daha mı iyi?
*Çiftçi-Köylü huzur içinde mi?
*Esnaf mutlu mu? Sattığının yerine yenisini koyabiliyor mu?
*Memur ve çalışanların ekonomik durumunda “gerçek iyileşme” var mı?
*Sanayiciler yeni yatırımlar yapabiliyorlar mı?
*İhracatın İthalatı karşılama oranı yükseliyor mu?
*Gençlerde işsizlik oranı geçmiş senelere göre düşüyor mu?
*Türkiye’nin dış borcu, milli gelirinin %50’sini geçti.
Gelecek 10 yıl, geçmiş 10 yıl kadar cari açık verilirse dış borcun, milli gelire oranı %100’ü geçecektir. Bu iyi mi?
(Fazla rakam vermedim. Çünkü Bademlerin kafası rakamlara basmıyor!)
Keşke bu soruların yanıtları olumlu olsaydı. Ama ülke gerçekleri buna izin vermiyor. Toplumun dar gelirli kısmının işleri her gün daha da kötüye gidiyor.
Buna en güzel örnek Pazartesi günkü gazetelerde çıkan bir haber idi;
2002 yılında yani AKP’nin iktidar olduğu yıl Türkiye’deki tüm icra dairelerindeki dosya sayısı; 8 Milyon 613 Bin 759 adet idi.
2012 yılında bu sayı; 19 Milyon 98 Bin 705 adet olmuş!
11 yılda artan dosya sayısı yaklaşık 11 Milyon adet.
Adalet Bakanı Türk Milleti ile alay edercesine dosya sayısındaki artışın, ekonomik büyümeden kaynaklandığını söylüyor!
Değerli Okurlar;
Kötü niyetli birkaç kişiden başka, hiç kimse borcunu ödeyememek gibi bir utanca düşmek istemez. Hele İcra Dairelerine düşüp, maaşına-evine haciz gelmesini istemez. Gerçeği görmek istiyorsanız, lütfen en yakınınızdaki bir köye gidip, muhtarını ziyaret ediniz. Muhtarların büroları icra kâğıtları ile dopdolu durumdadır. Her icra kâğıdı, o eve düşen ateş gibidir.
İşleri tıkırında olanlar, Erdoğan Ailesi- Yakınları- AKP Müteahhitleri ve İşadamları, kısacası badem takımıdır. Yedikçe semiriyorlar, semirdikçe daha fazla yemek istiyorlar. Gözlerini para-mal hırsı bürümüş.
Kaçak gecekondudan Dolmabahçe Sarayına geldiler, yetmedi. Şimdi de İstanbul Çengelköy’de 60.000 metre kare alana sahip Sultan Vahdettin Sarayına göz diktiler. Yakında orası da yetmez, adında “Saray” geçen her yere el koyarlar.
Bademler büyümeye devam ediyorlar. Göbekleri-metresleri-cipleri de onlarla beraber büyüyor.
Fakat bunlardan Türk Milletine fayda gelmez. Çünkü bunlar “Acı Bademdirler.”
Bunlardan olsa-olsa “Badem Yağı” olur. O yağı da garibanlara değil, Araplara sürerler. Arap yağı bol bulunca…
Sağlık ve başarı dileklerimle 08 Ekim 2013
Rifat Serdaroğlu