Aylardan mayıs,
Günlerden perşembe…
Burada güneş Murat Bayırı’ndan doğar.
Ormanın ağaçlarını yalar, ısıtır önce düşer zeytin ağaçlarının üstüne.
Zeytini bir sıcaklık.
X X X
Güneş yayılıverir kente.
Yamaçlarındaki badem ağaçları çiçekleniverir hemen, şeftali ağaçları durur mu, erik ağaçları güneşin ışık yaptığını görmesin, bir ak ormanına döner tarlalar, kiraz ağaçlarının çiçekleri de katılır bu renk seyranına. Oraya bir renk senfonisi kaplayıverir.
Bahar şenliği…
X X X
Güneşin yolculuğu başladı ya…
Baharın yeşiline büründü ya kent, sanki denizin mavisine düşürecekmiş gibi duran ormanın o koyu yeşil örtüsü, temiz ve kokulu havasını da sarınca, cennetten bir köşe olur, sanırsınız.
Öyle güneşin sıcaklığında her canlı, kediler, köpekler, insanlar sığınıverir bir gölgeye.
Kent sessiz ve uykudadır.
İnsanlar, ulu çınarların gölgesinde muhabbete dalarlar. Denizin mavisinde, aç martı çığlıklarında, karşılarında sessiz, terk edilmiş, mahzun adaların düşlerine dalarak…
Güneş kumsala düştü ya…
Altın sarısı kumda, güneşin sıcaklığını öpen insanlar, denizin serinliğine bırakıverirler kendilerini.
Zakkumlar renk cümbüşü içinde.
X X X
Güneş de yorulur.
Adaların hemen yanından, kocaman, yusyuvarlak kızıl bir top gibi denize düşmeye başlar. Kızıllığını denizin mavisine bırakarak.
Güneş hüzünlüdür.
İnsanlar, rıhtımın taşlarına çökerek bu muhteşem vedânın kızıllığında ibadet edercesine, sessiz ve mahzundur.
X X X
Aylardan mayıs,
Günlerden perşembe…