Burada, bu küçük kentte, hayat uyuyan denizle el ele sanki.
Durgun, sessiz, uyuşuk, ölü…
X X X
Ortaokuldayım.
Türkçe öğretmenim Muzaffer Bey, bir kitap verdi, “oku bu romanı” dedi.
Reşat Nuri Güntekin’in, ÇALIKUŞU romanı.
Lambanın ışığında geç vakitlere kadar okuyorum.
İlk aşkım da gözümde.
Babam, anneme sesleniyor:
-More, a bu çocuk okucak!
X X X
Diyarbakır’da öldürülen avukat Tahir ELÇİ, bir hukukçu, bir barış insanıydı.
BARIŞ diyordu da başka bir şey demiyordu.
Eşi Türkan ELÇİ, şöyle diyor: “Bir ihtimal, eşimin katilini yakalarsanız,
Sakın işkence yapmayınız. İşkenceye karşı ömrünü adamış birinin katili bile adil yargılanmalı.”
Yılar geçti.
Tahir ELÇİ’nin katili bulunamadı.
BİR FAİLİ MEÇHUL DAHA.
X X X
Aklıma geldi.
Hrant DİNK öldürüldü.
O gün eşi, cenazenin ardından, balkondan konuşuyor:
“Sevgilim, bir bebekten bir katil nasıl yetiştirilir, sevgilim…”
Ah be güzel kadın,
BURASI FAŞİSTLERİN ÜLKESİ…
X X X
“Özgür bir devlette herkes istediğini düşünür ve söyler.”
1640’lı yıllarda Spinoza söylemiş.
ÖYLE BİR DEVLET HİÇ OLMAMIŞ Kİ…
X X X
Aydın olmak zor iş.
Cahille uğraş.
Hırsızla uğraş.
Yalakayla uğraş.
Dinci faşistle uğraş.
Kapitalist düzenbazla uğraş.
Aydın geçinen uşaklarla uğraş.
ZAVALLI AYDIN!
İşi ÇOK ZOR!