Cemal Süreya’nın şiir üzerine bir deyişi ile başlasak…
“Şiir, insanın bilincini daha ileride bir yere atarak insana yeni nitelikler kazandıracaktır.
Var mıdır böyle bir hayat?
Olacaktır.
Nerval’in çıldırmadığı, Mayakovski’nin kendine kıymadığı, Lorca’nın kurşuna dizilmediği bir hayat.”
Şiir, insanın hayatıdır.
Veya her insanın hayatında şiir vardır.
Şiir, insanın iç dünyasıdır, duygularıdır. Nedir insan duyguları? Acılardır, sevinçlerdir, aşklarıdır, yalnızlığıdır, güçsüzlüğüdür, çılgınlığıdır.
X X X
Şiir mi?
“Sütten bir nehir, emziriyor bütün geceleri”
Demiş ya şair, şiir insanları emzirir, sevgi, aşk, öfke, başkaldırı, kıskançlık, özlem dolu memeleriyle.
Bir ayrılışın hüznünü nasıl düşürürsün dilinden mesela:
“Duruşunu, şehla sesini mesela
Yatağımda kalan sıcaklığını
Yastıkta başının bıraktığı çukuru
En çok da bir yolculuğa çıkarken
Dönüp dönüp sarılışını”
Demiş ya Ahmet Telli, sen de düşürme dilinden.
X X X
Şiir, umuttur.
Bir bekleyiştir hep.
Bir özlemdir.
Bir arayıştır.
“Öyle çok sevdim ki
Yağmurdan arta kalmış toprak kokusu ıslak ve buğulu
Şimdi tam melekleri çağırmanın vakti”
Aynen böyle demiş bir dörtlüğünde
Ahmet Erhan.
X X X
Kış kapıya dayanmadan, İzmir’e doğru yola koyuldum
Dilimde yine Cemal Süreya şiiri:
“Nasıl olsa yine bir gün döneriz bu yollardan geri
Senin ellerinde bir mendil
Öbüründe kuş sesleri…”