24 Kasım Öğretmenler günü dolayısı ile güne dair basın açıklaması için Cumhuriyet alanında bir araya gelen Eğitim-İş öğretmenleri anıta çelenk sundu. İstiklal marşının okunması sonrası ise Eğitim İş Bandırma temsilcisi Kadri Taylan tarafından basın açıklaması okundu.
Eğitim iş Başkanı Kadir Taylan; “Yöneticilerin riyakarca övgülerini değil, haklarımızı istiyoruz, Alacağız!…”
Sevgili öğrencilerimiz, evlatlarımız, velilerimiz ve ülkesi için aydınlık bir gelecek düşleyen tüm yurttaşlarımız biliniz ki; bugün yani Öğretmenler Günü’nde, sizlerden alacağımız her tebrik, her bir güzel söz biz eğitim emekçileri için yaşam sevincidir, umuttur.
Buna rağmen bugün okullarımızda, bizler için düzenlenen törenlerde, sizlerin yanında olmak yerine alanlardayız çünkü eğitimi ve eğitim emekçisinin durumunu yıllardır günden güne kötüleştiren bir yönetim anlayışı nedeniyle bugün bizim için bir gurur nişanesi olduğu kadar aynı zamanda burukluğun da günüdür.
Eğitim emekçisinin haklarını kırpan, sistematik olarak itibarsızlaştıran, geçinemez ve yaşayamaz hale getirenler, bugün riyakarca bir tiyatro sergileyerek, bizleri ezberledikleri sözlerle övmek için sıraya girecekler. Bugün yılın 364 günü eğitime de eğitimciye de çile çektirenler, yılın bir gününü vicdan rahatlatmak, imaj tazelemek için kullanacaklar.
Eğitime dair toz pembe bir tablo çizip, eğitim emekçisine en çok kendilerinin değer verdikleri safsatalarını sıralayacaklar. Onlar size kendi elleriyle inşa ettikleri rezil gerçekleri anlamayacaklar. Ama biz anlatacağız! Bunun için buradayız.
Peki gerçek nedir? Eğitim-İş’in Öğretmenler Günü için binlerce öğretmenle görüştürerek oluşturduğu güncel anketten yola çıkarak anlatalım:
· Yöneticiler tarafından öğretmenlerin sözüne/fikrine değer verilmiyor. Adına meslek kanunu denen ucube “Öğretmenlik Meslek Kanunu”nu çıkarırken öğretmenlere danışmaya lütfetmeyen yönetim zihniyeti, lokal ve daha küçük çaplı yönetimsel kararlarda da despot tarzını koruyor. Eğitimi herkesten iyi bilen öğretmenlerin yüzde 72’si çalıştığı kurumla ilgili bir karar alınırken görüşünün bile alınmadığını söylüyor.
· Öğretmenler liyakatin yok edildiği bir sistem içinde erdem mücadelesi veriyor. Öğretmenlerin yüzde 78’i çalıştığı kurumlarda görevde yükselmenin kişisel ve siyasi referanslardan, yani torpilden geçtiğini anlatıyor. Yüzde 88’i de görevde yükselme sınavlarının güvenilir olmadığından emin. Öğretmenlerin yüzde 63’ü okul yöneticileri tarafından siyasi baskı gördüğünü söylüyor. Okul artık öğretmen için liyakatten arındırılmış, siyasallaştırılmış bir yer olduğu kadar huzurun da kapısından girmediği bir yapı. Öğretmenlerin yüzde 90’ı önü alınmayan eğitimciye şiddet olayları nedeniyle kendini güvende hissetmiyor. Mesleğe ihanet kanunu olan “Öğretmenlik Meslek Kanunu” nedeniyle okulda çalışma barışı kalmadı diyenlerin oranı da yine yüzde 90.
· Bugün bize “hakkınızı ödenmez” edebiyatı yapmak için sıraya girecek olan yöneticiler, gerçekten de hakkımızı ödemiyorlar. Öğretmenlerin yüzde 95’i maaşının yetersiz olduğunu söylüyor. Bu maaşla kendim ve ailem için bir gelecek hazırlayamam diyenlerin oranı yüzde 98. Öğretmenlerin hakları gibi umutları da çalınmış durumda; yüzde 96’sı “gelecekten ümitli değilim” diyor. Öğretmenlerin yüzde 96’sı düşük maaş nedeniyle toplumdaki saygınlığının azaldığı görüşünde. Sınıfındaki her öğrenciye kendi evladı gibi yaklaşan öğretmenlerin yüzde 97’sinin bütçesi kendi çocuklarının ihtiyacını gidermeye yetmiyor. Öğretmenlerin yüzde 65’i esnafa, yüzde 37’si şahıslara borçlu. Matematiğe aykırı biçimde öğretmenler için bir ay, ortalama 30 gün değil bir yıl gibi geçiyor, ay sonu bir türlü gelmiyor, öğretmenlerin yüzde 72’si her ay borç alarak ayakta kalabiliyor. Öğretmenlerin yarısından fazlası kredi kartının sadece asgari borcunu ödeyebiliyor.
· Geçim derdi yüzünden öğretmenler, kendilerini adadıkları mesleklerini bile ağız tadıyla, kafa rahatlığıyla icra edemiyor. Öğretmenlerin yüzde 92’si borçları nedeniyle mesleki veriminin düştüğünün farkında. Öğretmenlerin yüzde 88’i düşük gelir nedeniyle sık sık psikolojik sorunlar yaşadığını anlatıyor. Ülkede kira ortalaması 8.500 liraya tırmanmışken maaşının yarısına yakını barınmaya giden öğretmenler, geçim derdinin ağırlığı altında ezilmektedir.
· Öğretmenlerin hakları o kadar keyfi şekilde gasp edilmeye başlandı ki Anayasal bir hak olan güvenceli istihdam konusunda bile güven duyulamıyor. Öğretmenlerin yüzde 60’ı görevden alınma korkusu yaşıyor. Güvencesiz, kölelik sistemiyle emeği sömürülen ücretli öğretmenler ordusu da düşünüldüğünde, bu endişenin ne kadar haklı olduğu görülüyor.
· Öğretmenler, Cumhuriyet’e yakışır bir şekilde laik, bilimsel, adil ve kamusal bir eğitim veremiyor olmanın sıkıntısı içinde. Öğretmenlerin yüzde 99’u eğitimin niteliğinin her gün biraz daha düştüğü tespitinde birleşiyor.
· Çalışma hayatı yerle bir edilen öğretmenin, düşük gelir nedeniyle sosyal ve özel yaşamı da sancılı. En insani ihtiyaçlar bile lüks. Öğretmenlerin yüzde 86’sı haftada bir kez bile ailesini yemeğe çıkaramıyor. Öğretmenlerin yüzde 90’ı çok kısa süreli bile olsa ailesiyle bir tatil yapamıyor. Yine yüzde 90 için tatil, evinde kalmaktan ya da köyüne gitmekten ibaret.
· İnsanca çalışma koşulları ve insanlık onuruna yaraşır bir ücret alamayan öğretmenler için artık yaşanabilir bir emeklilik hayali de imkânsız. Ömürleri boyunca çalıştıktan sonra zaten kuş kadar emeklilik ücreti alacak olan öğretmenler, o günler için bir hazırlık da yapamıyor. Maaşından herhangi bir birikim yapamayan öğretmenlerin oranı yüzde 91.
Üstelik burada önemle vurguluyoruz ki bu acı tablo, sadece öğretmenler için değil tüm eğitim emekçileri için geçerlidir. Tüm eğitim emekçilerinin mücadele örgütü olan Eğitim-İş olarak, her zaman söylediğimiz gibi, eğitim bir ekip işidir. Ve ne yazık ki biraz önce sıraladığımız acı gerçekler, idari memurundan okul personeline, üniversitelerdeki akademisyene kadar tüm eğitim emekçilerinin getirildiği halin özetidir.
Buradan altını çiziyoruz: Eğitim emekçisinin, bu sorunları çözmek yerine öğretmene önlük giydirmeye çalışan, öğretmeni okuldan çıkarıp imamları sokmaya gayret eden, öğretmenlerin mesleki haklarını teslim etmek yerine o hakları keyfi kriterlere bağlayan, MEB’in raporlarında ortaya çıkan öğretmen açığı kadar bile öğretmen ataması yapmayan, protokol adı altında gerici yapıları eğitimin taşeronu haline getirenlerin boş sözlerine ihtiyacı yoktur. Eğitim emekçisi geçinemez, barınamaz, yaşayamaz hale gelmiştir.
Bu böyle gidemez! Dünyada başöğretmen unvanlı bir liderin kurduğu tek ülke olan Türkiye Cumhuriyeti’nde eğitim eğitim emekçisi de bu kadar değersizleştirilemez!
Bu karanlıktan çıkış için taleplerimiz:
· İnsanlık onuruna yaraşır bir ücret alıp, insanca yaşamak istiyoruz!
· Eğitim çalışanları arasında ayrımcılık yaratacak uygulamalara son verilmesini istiyoruz!
· Ücretli, sözleşmeli öğretmenliğe son verilmesini, kadrolu güvenceli atama yapılmasını istiyoruz!
· Öğretmen ve yönetici atamaları başta olmak üzere tüm atamalarda mülakatın kaldırılmasını, tüm kademelerde somut kriterler ile liyakatin esas alınmasını istiyoruz!
· Ek ders ücretlerinin emekliliğe sayılmasını talep ediyoruz!
· Eğitim emekçilerinin köle değil geleceğin mimarları olduğunun anlaşılmasını istiyoruz!
· Sadece öğrencilerimiz ve kendimiz için değil ülkemizin geleceği için laik, bilimsel, adil ve kamusal eğitim istiyoruz!
· Eğitim kurumlarımızın personel ihtiyacının; hükümetin ekonomi ve eğitimde din eksenli politikaları ile değil, nesnel ve bilimsel kriterlerle belirlenmesini talep ediyoruz!
· Yeterli sayıda öğretmen ve yardımcı personel istihdam edilmesini istiyoruz!
· Öğretmenlere ve eğitim çalışanlarına yönelik şiddetin önüne geçecek önlemler alınmasını talep ediyoruz!
Her şeyden önemlisi meslek onurumuzu geri istiyoruz!
Başöğretmenin eğitim neferleri olarak, Eğitim-İş olarak yarın Ankara’da düzenleyeceğimiz büyük buluşmayla hep bir ağızdan bu gerçekleri haykıracak, ardından Başöğretmenimizin ebedi istirahatgahına yürüyerek saygımızı sunacağız. Eğitimin aynı zamanda ülkenin geleceği için hayati olduğunu hatırlatıyor, çocukları için iyi bir eğitim, ülkesi için parlak bir gelecek düşleyen tüm yurttaşları mücadelemize destek vermeye davet ediyoruz.
Öğretmenler Günü’nde bize vereceğiniz en büyük hediye, haklı kavgamıza omuz vermek; kendinize yapacağınız en büyük iyilik ülkenin eğitimine, yani geleceğine sahip çıkmaktır.