Bandırma'da yaşamak gerçekten zor, hem zor, hem de bir o kadar anlaşılması zor bir kent… Bir taraftan İl olma arzusu ile yıllardır yanıp tutuşurken "Limanımız var, Hava alanımız var, Demir yolumuz var, Karayolları bağlantılarımız var, dahası mı? Köprülü kavşağımız var, Dal-çık'ımız var, Onlarca ilde olmayan TFF 1. Lig'de mücadele eden aslanlar gibi mücadele eden Bandırmasporumuz var…
Varda var, var oğlu var…
Hep istedik, hep bekledik… Bir tek istemediğimiz otel gibi yüzen ahırlar ile Bandırma'ya boca edilen sığırları istemedik..
Kış kıyamet, afan ve tufan günlerde başımızı candan uzatamadığımız için görmedik, kokuyu da duymadık, sessiz ce ciğerlerimize çektiğimiz ahır kokusu taki Kurban bayramı tatilini fırsat bilip yazın göbeğinde sıcaklığın 30 derece olduğu bu günlerde limanı kaplayan devasa dört ayaklı turist gemilerini istemedik.
Kurban dedik kurbanlık koyun gibi biz istemedikçe, daha büyüğünü gönderdiler, önceki hafta boşalan yüzen ahır 4 katlıydı, “İstemezük ” dedik bu hafta 6 katlısını gönderdiler…
Timur'un filleri gibi biraz daha sesimizi yükseltsek heralde 10 katlısını gönderecekler..
Şu halimize bakım dostlar..
Kasabın bıçağını yalayan kurbanlığa döndük…
Bu arada unutmadan günah çıkartman isteyen Şehrin Emin-i yaptığı açıklama ile konuya bürokratik mevzuat açıklaması getirdi.
Öyle ama onu kentin başına getiren insanlar açıklama değil çözüm bekliyor.
Şehrin Emin-i varken gidip çakı Ahmet'e dert yanacak değiller ya!…