Bozkurtlar vatanı sert yaylaların,
Huyundan huy kapmış ırkımız bizim,
Her birimiz bir savaşta doğmuşuz,
Zafere karışmış kırkımız bizim.
Atalarımız aldan kırdan yağızdan,
Akıncılar kopmuş gelmiş Oğuz’dan,
Küçüklü büyüklü hep bir ağızdan,
Dünyaca söylenir, türkümüz bizim.
Deniz fatihlere karşı duramaz,
Değme dağlar bize göğüs geremez,
Kapımızdan rüzğâr bile giremez,
Açıktır evimiz barkımız bizim.
Üstümüzde üç kıt’anın kayıdı,
Tarih dizimizde doğdu büyüdü,
Duymamışken medeniyet ne idi,
Garb’a ışık vermiş şarkımız bizim.
Akından akına sesledikçe biz,
İnlerdi kayalar, titrerdi deniz,
Tarihten ihtiyar bir değirmeniz,
Kanımızla döner çarkımız bizim.
Orhan Orgarun
SAADET İÇİN HEM İSLÂM HEM DE AKIL LAZIMDIR…
İslâm Nedir?.
İlk insan Adem (a.s.)’dan beri gelen bütün peygamberlerin hepsi aynı gerçeği yani (İslâmı) tebliğ etmişlerdir. Allah indinde din tektir. O da İslâm’dır.
İnsanlık tarihinin gelişmesine uygun olarak gönderilen peygamberlerin tebliğ ettikleri dinde, inancın temel esasları aynıdır. (Amentü) ile bu esasları ortaya koyuyoruz:
1. Allah’a, 2. Melekler, 3. Kitaplara, 4. Peygamberlere, 5. Ahiret Gününe (öldükten sonra dirileceğimize) 6. Hayır ve Şerrin Allah’tan olduğuna inanıyoruz.
Zamandan, zamana değişen o devrin gereklerine uygun olarak bildirilen ibadetlerin şekilleridir. Yoksa inancın temel esasları Adem (a.s.)’dan beri bütün peygamberler tarafından aynen bildirilmiştir.
Son peygamber Hz. Muhammed (s.a.v.)’dir. Ve onun getirmiş olduğu Kur’an-ı Kerîm’de Rahman ve Rahim olan Cenab-ı Hakk’ın bu sıfatlarından dolayı, insanların dünya ve ahiret saadetine ulaşabilmeleri için gönderdiği saadet yolu “İSLÂM DİNİ” vardır.
Allah Kur’ân-ı iyice anlayabilmemiz ve İslâm dinini şuurlu bir şekilde yaşayabilmemiz için Peygamber efendimiz (s.a.v.)’i de “BİZE EN GÜZEL ÖRNEK OLARAK” göndermiştir.
İslâm Barış Demektir?.
Kelime olarak İslâm itaat etmek, teslim olmak, boyun eğmek anlamına gelir. “SİLM veya SELM” kökünden alınmadır. Silm, barış, güven ve emniyet içinde olmaktır. Selm veya selam, sulh demektir. Selamet de aynı manadadır. Güven içinde olmak, görünen ve görünmeyen afetlerden, kusurlardan emin kalmak demektir.
Hiç şüphesiz ki silm, selam ve selamet bütün yönleriyle ancak cennet yurdunda gerçekleşir. Bunun içindir ki, Cennetin bir adı da “DARÜSSELAM EMİNLİK ve EBEDİ SAADET YURDUDUR.” Cenab-ı Hakk tarafından bütün beşeriyet bu selamet ve mutlak güven yurduna çağrılmıştır.
Şeri manası itibariyle İslâm Allah Teâlâ’nın buyruklarına itaat etmek, O’nun hükümlerine ve takdirine teslim olmak, boyun eğmek demektir. Cenab-ı Hakk’ın buyruklarına gönülden inanarak boyun eğen kimseye MÜSLÜMAN adı verilmiştir.
İslâm’ı Anlamak İçin?.
Kitap ve Sünnetle bize bildirilen İslâm, bir haritaya benzer, Cenab-ı Hakk’ın insanlara verdiği akıl nimeti ise bir pusulaya benzer; Saadet için hem İslâm hem de Akıl lazımdır. Ama yalnız akıl ile saadete ulaşılmaz.
Nitekim bir insan gecenin zifiri karanlığında bir orman içinde yalnız başına kalsa ve kurtulmak istese etrafında ormanlık olsa bu ormanların içinde ve arkasında ne var, karanlıktan dolayı bilemiyor. Nereye giderse kurtulabilecek? Bunu nasıl tayin edebilecektir?
İnsanın aklı var onunla göğe bakacak; (Büyük Ay)’ı, (Küçük Ay)’ı görecek, bunlar vasıtasıyla diyelim ki kuzey ne taraftadır bunu tespit edebilecek. Ancak yönleri tespit ettikten sonra hangi yöne giderse kurtulacak, bunu aklıyla bulması mümkün değildir. Acaba kuzeye gitse o ağaçların içinde veya arkasında bataklıklar, timsahlar, uçurumlar var ise kuzeye gitmesi ne işe yarar. Ne taraf emindir, ne tarafta kurtuluş vardır, bunu bilecek olursa ancak o zaman kendisini kurtarabilir. Bunu ise aklıyla bilemez.
Bunun bilinebilmesi için; etrafında ne var, bu ormanların içinde ve arkasında kendisi için iyilik mi var, yoksa kötülük mü var. İŞTE BUNU GÖSTEREN BİR HARİTAYA İHTİYAÇ VARDIR.
O, HARİTA İSE, İSLÂMDIR…
İslam ve İnsanlık?.
Bir gün bir sahâbî. Allah Resûlü’nün huzuruna gelerek cahiliyeye ait bir canavarlığı söyle dile getirmişti. “Ya Resûlallah! Biz cahiliye devrinde kız çocuklarımızı diri diri gömerdik. Benim de kız çocuğum vardı. Annesine ‘bunu giydir, dayısına götüreceğim’ dedim. (Kadın bunun ne demek olduğunu bilirdi. Ciğerpâresi, evladı biraz sonra bir kuyuya atılacak ve orda çırpına çırpına can verecekti. Ne var ki, kadının böyle bir canavarlığın önüne geçme hak ve selâhiyeti yoktu. Yapabileceği tek şey, için için ağlayıp gözyaşı dökmekti).
Çocuk hakikaten dayısına gideceğini zannediyor ve cıvıl cıvıl koşuşuyordu. Elinden tutup daha önce kazdığım bir kuyunun yanına getirdim. Ona kuyuya bakmasını söyledim. O tam kuyuya bakayım derken, sırtına bir tekme vurdum ve onu kuyuya yuvarladım. Fakat her nasılsa, eliyle kuyunun ağzına tutundu. Bir taraftan çırpınıyor, diğer taraftan da; “Babacığım üzerin tozlandı” deyip elbisemi silmeye çalışıyordu. Buna rağmen bir tekme daha vurdum ve onu diri diri toprağa gömdüm.”
Adam bunu anlatırken ALLAH Resûlü ve yanındakiler hıçkıra hıçkıra ağlıyorlardı. Orada oturanlardan birisi; “Be adam Resûlullah’ı hüzün içinde bıraktın!” deyince. Efendimiz , adama; “Bir daha anlat” dedi. Adam hâdiseyi bir kere daha anlattı. İki Cihan Serveri’nin gözlerinden süzülen yaşlar mübarek sakalından aşağıya akıyordu. ALLAH Resûlü hâdiseyi tekrar ettirmekle sanki şunu anlatmak istiyordu; “İşte siz İslam’dan evvel böyleydiniz. Tekrar tekrar anlattırdım ki, İslam’ın size kazandırdığı insanlığı bir kere daha hatırlamış olasınız!”
İslam, Kolaylık Dinidir?.
İslâm, insanın yaratılışına uygun hükümleri ihtiva ettiği için dini konularda itidali emretmez, bu çizginin altına düşmeyi istemediği gibi bu çizginin üstünde aşırı gitmeyi de uygun görmemiştir. Ne kendisini büsbütün ibadete vererek vücudunu ezmeyi uygun görmüş, ne de kendisini büsbütün dünya işlerine vererek ahiretini unutmasını istemiştir. Binaenaleyh, meşru olmak şartıyla insanı hiçbir zevkten mahrum etmeyen dinimiz, insana gücünün yetemeyeceği görevleri yüklememiştir. Bu husus Kur’ân’ı Kerim’de, “Allah, hiç kimseye gücünün üstünde bir şey yüklemez.” (Bakara Sûresi, Ayet 286) buyurularak açıkça dile getirilmiştir.
İslâm dininin kolaylık dini olduğunu Kur’ân-ı Kerim’de ve Peygamberimizin hadislerinde açıkça görülüyor. Bu konudaki âyetlerden bazıları şunlardır; “Allah, sizin için kolaylık ister, zorluk istemez.” (Bakara Sûresi, Ayet 185). Diğer bir Ayet’te ise “Allah, dinde size hiçbir zorluk yapmadı. (Hâc Sûresi, Ayet 78) diye insanoğluna tebliğ etmiştir.
Yine, Bir Gün?.
Bir gün bir sebepten ötürü Abbâsî Hâlîfesi Hârun Reşid, gayr-i Müslimlere kızar ve mülkünü terk etmelerini emreder. Bunun üzerine ne gayr-i müslimler, Hârun Reşid’in kardeşliği olan büyük insan. Allah dostu Behlül Dânâ hazretlerine giderler. O da îcâbını yapacağını söyleyerek onları teskîn eder. Vakti gelince, akşam namazını kıldırmak üzere Behlül Dânâ hazretleri mihrâba geçer. Fâtiha sûresini okurken, “Rabbi’-âlemîn”i “Rabbi’l-mü’minin” diye tilâvet eder. Arkasında namaza duran Hârun Reşid yüksek sesle. “Rabbi’l-âlemin” diye düzeltir.
Fakat Behlül Dânâ hazretleri, yanlış okumakta ısrar eder; tekrar Hârun Reşid’in tashîhine muhâtap olur. Aynı hata, aynı îkaz üçkez tekrar edildikten sonra, Hârun Reşid hiddetle bağırır; “Ne yaptın? Namazı bozdun!” der.
Bunun üzerine Behlül Dânâ hazretleri şu cevabı verir; “Rabbi’l-âlemîn” yerine, “Rabbi’l-mü’minîn” okununca, namazın bozulduğunu biliyorsun da, Müslüman değildir diye bu insanları yurtlarından sürüp atmanın dînine zarar vereceğini bilmiyor musun?” der. Bunun üzerine Hârun Reşid uyguladığı bazı kararlarından dönmek mecburiyetinde kalıyor.
Hak ve Adâlet Dini, İslâmiyet?.
Resûlüllah (a.s.) Hayber’i fethettiği gün; Medine’ye dönerken bir çoban önünde bir sürü koyunla geldi ve İslâm’a girdi. Koyunları da Müslümanlara vermek istediğini bildirdi.
Resûlüllah (a.s.) ona sordu;
- Bu koyunlar sana mı aittir?
- Hayır, ben fakir bir kimseyim, çobanlık yapmaktayım.
- O halde kime aittir?
- Yanında ücretle çalıştığım bir zengine aittir.
- Bu koyunları bize vermen için o efendin sana yetki verdi mi?
- Hayır, o kâfirin biridir.
- Öyle de olsa, emânete riâyet etmek, ahde de vefa göstermek gerekir. Sen şimdi bu koyunları hemen götür sahibine teslim et, sonra gel bize katıl ve kardeşimiz ol.
Çoban o zaman İslâmiyetin ne kadar büyük ve haklara saygılı son din olduğunu anlayabildi.
İşte bu fazîleti ve büyüklüğü; adâlet ve hakkaniyeti ancak İslâm’da görmek mümkündür.
Kur’ân Ne Diyor?
“Kesilirken üzerinde Allah’ın adı zikredilmeyen hayvanları yemeyin. Bunu yapmak Allah yolundan çıkmaktır.” (6. En’âm Sûresi, Âyet/ 121