* Doslukta ileri gitme, olur ki o dost bir gün düşman kesilir; düşmanlıkta da haddi aşma, olur ki o düşman bir gün dost olur. Hazret-i Ali (Radıyallahü anh)
* Bilgili insan, diploması olan değil; istediği her şeyi başkalarının hakkını çiğnemeden elde edendir. (Pascal)
… SON DURAKTA İNECEK VAR
Elveda dedik hayata,
Son durakta inecek var.
İşte bindik cansız ata.
Son durakta inecek var…
Uçtu gitti gönül kuşu,
Geçtik inişi yokuşu,
Olmaz bu yolun dönüşü,
Son durakta inecek var…
Çektik yokluğu varlığı,
Olmaz hayat pazarlığı,
Geçmeyelim mezarlığı,
Son durakta inecek var…
Bir rüya hayatın kendi,
Ömür ne çabuk tükendi?
Unutma İmam Efendi,
Son durakta inecek var…
Kim temel atmış cihana?
Baş ağrısı bir bahane,
İşte geldik kabristana.
Son durakta inecek var…
Hepimizin sonu ölüm,
Orhan Orgarun bağlı elim,
Yavaş yavaş indirelim,
Son durakta inecek var…
Orhan Orgarun
ÖMÜR KAÇ GÜN? (9)
Kabir Ziyaretinin Kazandırdıkları…
Kabir ziyareti erkekler için olduğu gibi, kadınlar için de menduptur. Kabirleri ziyaret, ölülerden yardım istemek Allahu Teâlâ’yı gücendirecek sözlerden ve hareketlerden sakınmak şartıyla; ibret almak ve ahreti hatırlamak için meşrudur.
Peygamberimiz (s.a.s.) öyle buyurmuştur. “BEN SİZİ KABİRLERİ ZİYARET ETMEKTEN NEHYETMİŞTİM. Fakat Peygamberimiz Muhammed’e (s.a.v.) annesinin kabrini ziyaret etmesi için izin verildi. Siz de kabirleri ziyaret ediniz. Çünkü kabir ziyareti, ahireti hatırlatmaktadır.” (Müslim, Cenâiz, 36)
İslâmiyetten önce Arap yarımadasında putlara tapılıyor, kabirlere secde ediliyordu, İslâm dinini yeni kabul etmiş olan insanlar için İslâmiyetten önceki bu alışkanlıkların tevhit inancını bozacağı endişesiyle Peygamberimiz (s.a.v.) ilk zamanlarda kabir ziyaretini yasaklamıştı.
Müslümanların tevhid inancı tam yerleştikten sonra kabirleri ziyaret etmelerine izin verilmiştir. Peygamberimiz bizzat kendisi de annesi Âmine’nin mezarını ziyaret etmiştir. Ayrıca Peygamberimiz (s.a.s.) her yıl UHUD ŞEHİTLERİNİ ziyaret ederdi. Ara sıra Medine’deki BAKÎ KABRİSTANLIĞINI ziyaret eder dua da bulunurlardı.
Ölümü Çok Hatırlamak Lâzım…
Kâinatın Efendisi Aleyhissalâ tü ve’s- Selâm’ın beyanları içinde, lezetleri acılaştıran ölümü çok zikretmek gerekir. Efendimiz, bizzat kabirleri ziyaret etmiş ve ziyaret tavsiyesinde bulunmuşlardır.
İnsan ölümün hakikatına inandığı gibi, onu his, duygu ve aklına nakşederek, hayâl ve düşünce dünyasına hakim kılar ve kıyamete kadar sürecek kabir hayatına da kendini ikna ederse, bu takdirde dünya ya ve ukbaya (Ahiret âlemi, öbür dünya.) bakış, ve davranışları farklılaşır ve değişik olur.
Onun içindir ki, söz Sultanı, “BENİM BİLDİKLERİMİ BİLSEYDİNİZ, AZ GÜLER ÇOK AĞLARDINIZ” buyurmuşlardır:
Ölüm düşüncesi, insanın mânevi damarlarında meydana gelebilecek ülfet (Alışma, kaynaşma. Görüşüp konuşarak dostluk kurma. İçli dışlı olma. Huy edinme.) ve vesveseyle (Kuruntu, kuşku. Kararsızlık.) birlikte, şeytanın süslü gösterildiği günah virüsünün ve benzeri mikropların en azından tesirlerini ve zararlarını giderecek bir antikor gibidir “Madem öleceğim ve öldükten sonra da hesaba çekileceğim; öyleyse, şu fani dünyânın elemli lezzetlerine kapılıp günah işlemenin ne ma’nası var!”
Düşüncesi içinde ölüm, bir yönüyle güçlü bir vazgeçirici, bir yönüyle de çoşturucu bir tesire sahiptir.
Fakat, eğer mânevî damarlarımız, anti korların hiç fayda temin etmeyeceği ölçüde günahlarla, dünyanın haram lezzetleri olan mikroplarla dolmuş ve artık vücudun her yanında bir hücre anarşisi meydana gelmiş ve ölüm antikorlarının bile te’sir edemeyeceği bir duvar teşekkül etmişse, o zaman ne ölüm, ne de ölüp gidenler ruhta bir şey uyandırmayacak ve yakınlarımızın birer birer göçüp gidişi, bizde sadece birkaç günlük geçici bir elem hasıl edecektir.
Sonra da, “CANIM, ÖLÜMLE ÖLÜNÜLMEZ Kİ! HEPİMİZİN YERİ DE ORASI; ALLAH İMAN, KUR’ÂN NASİP ETSİN!” şeklindeki klişeleşmiş teselli ve temennilerle bütün göz ve gönüller yeniden gaflete gömülüp gidecektir!
Niçin Hatırlanmaz Ölüm?
Nefsin hoşuna giden pek çok haram lezzetleri acılaştırarak ağzın tadını kaçırdığı, keyfi bozduğu, insanı nefsanî isteklerinden vazgeçmeye, bir kısım bedenî haz ve alışkanlıklardan kopmaya zorladığı, peşin lezzetlere rağmen ruha öteler hesabına zâhidlik (Bağlı olduğu dinin buyruklarına ve kurallarına sıkı sıkıya bağlı olan.) aşıladığı, dünyaya bakan yönüyle kalbi daralttığı içindir ki, ölüm hatırlanmak istenmez.
HİÇ ÖLMEYECEKMİŞ GİBİ YAŞAMAK, ÖLÜMÜ UNUTTURUR!
Ölümü Temenni Etmemek…
“Kendisine isabet eden bir sıkıntı sebebiyle sizden biri ölümü temenni etmesin, (illa bir istekte bulunacaksa) “ALLAHIM! YAŞAMAK BENİM İÇİN HAYIRLI İSE BENİ YAŞAT, ÖLMEK BENİM İÇİN HAYIRLI İSE CANIMI AL” diye DUÂ ETSİN.” (Tirmizî, “Cenâiz”, 3)
Temenni, geleceğe dair bir şeyin gerçekleşmesini dilemektir. Ölümü temenni etmek de zamanından önce onun gelmesini istemek demektir.
Hangi durum ve sıkıntıda olursa olsun ölüm temenni edilmez. Çünkü insan dünyada yaşadıkça ibadet, hayır ve hasenat ve sebat ile sevap kazınır. Geleceği mutlak olan ölümü temenni etmemekle birlikte ölümü unutmamak, ölüm ve ötesine hazırlıklı olmak da gerekmektedir.
Çünkü Peygamberimiz (s.a.v.), “İŞTAHI KESEN ÖLÜMÜ ÇOK ZİKREDİNİZ”, (Nesâî, Cenâiz, 3) buyurmuştur.
Kur’ân Ne Diyor?
“Kim Allah için güzel bir ödünç takdiminde bulunursa, Allah onun karşılığını kat kat verir. Onun için ahirette de güzel bir mükâfat vardır.” (57. Hadîd Sûresi, Âyet/ 11)
“Helâlden kazanana hesap, haramdan kazanana azap vardır.“ (Hadis-i Şerif)