ALLÂH KATINDA MAKBUL OLAN DÎN İSLÂMDIR…

ALLÂH KATINDA MAKBUL OLAN DÎN İSLÂMDIR…

Allah katında makbul olan dîn İslâm’dan ibarettir.

“Her kim de, İslâm’ın gayrı bir dîn ararsa artık –ondan ihtimali yok- kabul olunmaz ve ahirette o hüsrâna uğramışlardan olur.” (3. Âl-i İmrân Sûresi, 85. Âyet).

                İşte, tevhît-i ilâhînin, zarurî bir neticesi olmak üzere bütün peygamberler ve ilâhî kitaplar

-Allâh’a karşı değil- Allâh’ın olmaları ve ancak Allâh’a kulluk etmeleri yönünden îmân edilmedikçe İslâm’ın mânâsı ve tevhît tahakkuk etmez.

                Allâh’a değil, kendine kul olmaya dâvet edenler. Allâh’ın rasûlü olamaz. Sefir (gönderilen, elçi) ancak mûrsili (kendisini gönderen)’e davet eder. Ve peygamberi inkâr etmek de o peygamberi göndereni inkâr etmektir.

                Hakk dîn olan İslâm’ın esâsı, bu tevhîd inancı ile Allâh’a itâat etmektir. Bu (inanç)’dan çıkmak irtidât (dinden dönmek), bunun dışı küfürdür, inkârdır. Velev bir peygamberi dahi diğerlerinden ayırıp inkâr etmek peygamberliği inkâr etmektir. Peygamberliği inkâr etmek, bütün tüm peygamberleriyle beraber Allâhü Teâlâ’yı inkâr etmektir.

                Şimdi, İslâm’ın amelle alâkalı hükümlerine ve tatbikatına geçelim. Anlaşıldı ki Allâh katında makbul olan dîn, İslâm’dan ibârettir. Ve İslâm’dan başka bir dîn arayanın dini kabul edilmez, âkıbeti hüsran olur. Allâh’a ve Allah’dan gelene tam bir îmân ve İslâm bulunmadıkça –bir dünya dolusu altın infâk etmiş (vermiş) olsalar da ahirette kendilerini kurtaramazlar.

                Bereketin İki Şartı:

                * İman ve

                * Allâh Korkusu.

                Allâh’ın mükâfâtına ancak ona itâatle erilir.

                Kim mal ve evladında bereket isterse, Allâh’dan korksun; onun emirlerine uyup nefsini dâimâ murakabe altında tutsun.

                Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.) buyurdular: Muhakkak Rûhul Kudüs (Cebrail a.s.) bana ilhâm etti ki, hiçbir kul rızkını tamamen tüketmeden ölmez. Siz onu helâlinden arayınız.

                İstediğiniz bir hususta rızkın size geç yahud yavaş gelmesi onu Allâh’ın fazlından isyân ile kazanmaya götürmesin. Elbette her kişinin, gelmesi muhakkak olan rızkı vardır.

                Kim takdîr olunan rızkına razı olursa o ona bereketli kılınır ve onda genişlik bulur.

                Her kim de ona kanaat edip razı olmaz ise onun bereketini ve genişliğini bulamaz.

                “Elbette rızık kişiyi ecelinin aradığı gibi arar (bulur).” (7. A’râf Sûresi, 96. Âyet-i Kerîmesini Tefsiri: Eğer o memleketin ahalisi imân edip Allah’u Teala’dan korkmuş  -yani Peygamberlerin tebliğ ettiklerine inanıp korunması lâzım gelen şeylerden korunup sakınmış  -olsalardı elbette üzerlerine yerin göğün bereketlerini açardık. Azap yerine her taraflarından feyz ve bereket yağar, her işleri yolunda gider, saâdetleri ve refahları artardı. Lâkin inanıp korunmadılar ya yalanladılar. Biz de kendilerini kazana geldikleri küfür ve isyânları ile yakalayı verdik.

                Resûlullâh’a Salevât Getirmek..

                Rusûlullâh Efendimiz (s.a.v.)’e salevât okumaktan maksad, Allâh’ın emrine uymak ve Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in üzerimizdeki hakkını ödemektir.

                Salevât Allâh’dan rahmet, meleklerden istiğfâr ve Mü’minlerden duâ demektir. Onun en kısa olanı: “ALLÂHÜMME SALLİ ALÂ MUHAMMED VE ÂLA ÂL-İ MUHAMMED” demektir ki;

“Ey Allâh’ım, Muhammed aleyhisselâmı dünyâda şerefli namını yüce ve meşhûr, güzel dînini devamlı kıl, ahirette sevaplarını sonsuz, kendisini her tâifeye şefaatçi, cennette yüksek ve nurlu vesîle makamına kavuşturmakla pek çok tazîm eyle” demektir.

                Hadîs-i Şerîfte şöyle buyuruldu:

                * “Kıyâmet gününde üç sınıf kimse, gölgesinden başka gölgenin bulunmadığı arşın altında bulunurlar.

                - Onlar ümmetimi sıkıntıdan kurtaran, sünnetlerimizi ihyâ eden ve bana çok salevât getirenlerdir.”

                * Kim bana Cuma günü ve Cuma gecesi yüz defa salevât getirirse Allâh onun yüz ihtiyacını giderir. Onların yetmişi ahirete otuzu da dünyaya aittir. Sonra Allâhü Teâlâ bir melek vazifelendirir de size hediyelerin arz olunduğu gibi salevâtı bana arz eder. Muhakkak ben (salevât okuyanları) hayatımda bildiğim gibi vefâtımdan sonra da bilirim.

                Hz. Ebûbekir (r.a.) buyurdu:

“Resûlullâh’a salevât okumak, suyun ateşi söndürdüğü gibi günahları mahveder. Resûlullâh’a selâmı köle azad etmekten efdaldir. Resûlullâh’ı sevmek, Allâh yolunda cihad etmekten üstündür.

                İbn-i Abdüsselâm dedi ki, “Resûlullâh’a salevât okumanız, Allâh katında asla onun için şefaat istemek değildir. Allâh bize iyilik edene hayırlısı ile karşılık vermemizi ve karşılıktan âciz olduğumuza da hayır duâ etmemizi emretti. Halbuki üzerimizde hesapsız hakkı olan habîbine başka bir şeyle karşılık vermekten aciz olduğumuzu bildiğinden salevât ile karşılık vermemizi emretti.