AYDIN; EKONOMİK KRİZ KAPIDA”…

AYDIN;  EKONOMİK KRİZ KAPIDA”…

Saadet Partisi, Gençlik Kolları Genel Başkanı Fatih AYDIN,il yöneticileri ile bir araya geldi.

Saadet partisi Balıkesir İl Gençlik Kollarının ev sahipliğinde Altınoluk’ta gerçekleştirilecek bir haftalık gençlik eğitim Kampı’nın açılışına katılmak üzere Balıkesir’e gelen Gençlik Kolları Genel Başkanı Fatih AYDIN, dün gece il yöneticileri ile bir araya geldi.

AYDIN burada yaptığı konuşmada özetle; “Sevgili kardeşlerim, bize soruyorlar: Saadet Partisi teşkilatları neden deliler gibi çalışıyor? Sizin derdiniz ne? Yav siz % 1 lik bir partisiniz. Teşkilatınız gece demiyor, gündüz demiyor, yaz demiyor kış demiyor, harıl harıl çalışıyor ama bir türlü kazanamıyorsunuz. Buna rağmen, kazanamayan bir parti olarak, % 1 lik bir parti olarak neden bu kadar çok çalışıyorsunuz.

Bizde diyoruz ki; bizler Allah’ın dini hakim olsun diye cihat ediyoruz. Cihat etmek imanı bir görevdir ve insanlığın dünya ve ahiret saadeti için mutlaka yapılmalıdır. Terk edilirse ne olur? Yeryüzü ifsada uğrar ve bozgunculuk yaygınlaşır. İnancımızın gereği olarak yapageldiğimiz bu çalışmaların karşılığı sayılarla/rakamlarla ölçülemez. Allah yolunda yapılan çalışmaların karşılığı makam, mevki, şan şöhret, saltanat değildir. Allah yolunda bulunan insanlarla beraber olmak, hidayet üzere bulunmak, şuurlu olarak yaşamak en güzel karşılıktır.

İşte bizler, bu teşkilatlanmayı, bu haftalık toplantıları, bu il/ilçe divanlarını, gençlik eğitim kamplarını bunun için yapıyoruz ve yapmaya devam edeceğiz. Çünkü yeryüzünde oluk oluk kan ve gözyaşı akarken, ıstıraplar yaşanırken, Gazze’deki Müslümanlar katledilirken, hiç bir şey olmamış gibi yaşayamayız. Gazze’deki, Afrika’daki, Bangladeş’teki, Mısır’daki, Libya’daki, Irak’taki, Suriye’deki ve diğer yerlerdeki zulümlerin bitmesi, kan ve gözyaşının dinmesi için, yeni bir dünyanın kurulması gerekmektedir. Yeni bir dünya kurulmadıkça insanlığa saadet gelmeyecektir. Yeni bir dünyanın insanlığa saadet getirebilmesi için barış merkezli, adalet merkezli olabilmesi için de Müslümanların eliyle kurulması gerekmektedir. İslâm Birliği teşkilatı kurulmadığı müddetçe de yeni bir dünya kurulmayacaktır. Onun için Müslümanların temel görevi; İslâm Birliği’ni kurmalarıdır. Bizler İslâm Birliği ile tanışmadığımız müddetçe, Gazze için ve yeryüzündeki diğer mazlumlar için bir şey yapmış sayılmayız.

Peki bu İslâm Birliği nasıl kurulacak? İslâm Birliği’ni hayata geçirebilecek tecrübeye, tarihe, bilgi birikimine sahip olan yegâne ülke Türkiye’dir. Ancak bu işbirlikçi siyasi kadrolarla olacak iş değildir. Bu ancak ve ancak, Millî Görüş’ün iktidarıyla mümkün olacaktır. Türkiye’de Millî Görüş iktidar olduğunda İslâm Birliği’nde Allah’ın izniyle kurulacaktır. Efendim, ‘İslâm Ülkelerinin yöneticilerinin çoğu batı ile işbirliği halindeyken, siz bunu nasıl yapacaksınız?’ diyenler olabilir. ERBAKAN hocamız D-8’ leri kurarken de şartlar aynı idi. Ama D-8’ler kuruldu. Hem de Türkiye’de Süleyman DEMİREL Cumhurbaşkanı iken, Hüsnü MUBAREK Mısır Kralı iken, bu gün Bangladeş’te mollaları idam eden Bayan Hasina Başbakan iken, D-8 ler 15 Haziran 1997 tarihinde kuruldu. Bu neyi gösteriyor? Türkiye’ye kim hakim ise, İslâm coğrafyasına da o hakimdir.

 

Yine bize deniliyor ki; efendim, sizler durmadan iktidarı tenkit ediyorsunuz. Hâlbuki iktidar da güzel işler yapıyor, dış politika da başarılıda!

Gazze’li yaralıları getirmek için, İsrail’den izin alarak hava köprüsü kurmak ve mahdut sayıda yaralı kardeşimizi buraya getirmek bir başarı değildir. Dış politikada başarılı olmak, şahsiyetli bir duruş sahibi olmakla, Gazze’li kardeşlerimizin başlarına indirilen bombaları durdurmakla mümkündür. Yoksa seçim meydanlarında milletin gazını almaktan başka bir işe yaramayan boş sözlerle dış politikada başarılı olunmaz.

EMPERYALİZMİN HEDEFİ BÜYÜK İSRAİL’İLİN KURULMASIDIR

Değerli kardeşlerim, ırkçı emperyalizmin kendisi için belirlediği bir hedefi vardır. Bu da, büyük İSRAİL devletini kurmaktır. Geçen 20. yüzyılda yaşanan savaşlar/bölünmeler, rejim değişiklikleri hep bu hedefe varmak için planlanmış ve gerçekleştirilmiştir.

Osmanlı Devleti bu maksatla parçalanıp, ortadan kaldırıldı. Yurdumuz işgale uğradı. Ama Çanakkale’yi geçilmez kılan şanlı ecdadımız, gönlündeki millî görüş duygusundan dolayı, imanından dolayı, değmesin benim mabedimin göğsüne namahrem eli diyerek, Balıkesir’de Alaca Mescitte ve Anadolu’nun birçok merkezinde örgütlenerek başlattığı kurtuluş savaşı sonrasında Antep’i Gazi Antep, Maraş’ı Kahraman Maraş, Urfa’yı Şanlı Urfa yapan büyük kurtuluş savaşını gerçekleştirdi ve yeni bir devlet kurdu.

Milletimizin imanından aldığı bu güç karşısında yenilen ırkçı emperyalizm pes etmedi, taktik değiştirdi. Bu plâna göre Türk milleti;

-          Aç bırakılmak,

-          İşsiz bırakılmak,

-          Borca esir edilmek,

-          İnancından kopartılmak,

Suretiyle teslim alınacak ve İslâm dünyası için muhtemel önderlik ve ağbeylik posizyonu ortadan kaldırılınca Büyük İSRAİL devletinin önündeki engeller bertaraf edilmiş olacaktı.

Bu plân gereği Türk milletinin inancına saldırmaya karar verdiler.

-          Kur’an-ı yasakladılar,

-          Ezan’ı yasakladılar,

-          Dilimizi değiştirdiler,

-          Tarihimizi yok saydılar,

-          Alfabemizi değiştirdiler,

-          Kıyafetlerimizi değiştirdiler,

Ama yine de başaramadılar. Bu defa da başka bir taktiği devreye soktular. Milletimizin yaşantısını değiştirmek suretiyle dinini değiştirmek için harekete geçtiler. Demokrat Parti, Adalet Partisi, Anavatan Partisi, Adalet ve Kalkınma Partisi’nin kuruluş ve iktidara getiriliş maksadı budur.

-          Arapça ezan okumak serbest,

-          Kur’an okumak serbest,

-          Namaz kılmak serbest,

-          Oruç tutmak serbest,

-          Zikir yapmak serbest,

-          Hacca/Umreye gitmek serbest. Paraları yoksa Bankadan kredi çekmek serbest. Tavaf yapmak

serbest. Tavaf yaparken cep telefonuyla konuşup hava atmak serbest!..

Ama, dinin sosyal ve siyasal hayata dair hükümlerini ağzına almayacaksın. Cihad’ı konuşmayacaksın/ yapmayacaksın. Bunlar yasak…

İşte Menderes’ten günümüze kadar geçen zaman içinde tatbik edilen bu strateji neticesinde bu gün maalesef milletimizin yönü ve yaşantısı büyük ölçüde batıya çevrilmiştir.

AHLÂKIMIZ ÇÖKTÜ

Ahlâkımız/maneviyatımız çöktü. Müslümanlar tepkisiz ve seyirci.

Geçtiğimiz Ramazan ayında Burdur’da orta üçüncü sınıfa giden bir kız, bir erkek bebek doğurdu.

Kocaeli’nde 15 yaşında bir kız gayri meşru doğum yaptı. Şimdi devlet bu çocukların babasını arıyor. 

Sevgilisiyle yatağa girebilmek için babasına uyuşturucu veren kızına iki tokat atan babaya Mahkeme hapis cezası verdi, Yargıtay’da onayladı.

Alkol, uyuşturucu ve şimdide yeni moda bonzai neslimizi zehirliyor.

Şu anda cezaevlerinde 151 bin kişi yatıyor. Bu sayı, Cumhuriyet tarihinin rekorudur.

Bütün bunlar neden böyle oluyor?

Çünkü bu milletin yaşantısını değiştirdiler. İnandığı gibi yaşamayan bir toplum, gün gelir yaşadığı gibi inanmaya başlar ve Allah korusun Din’de, Devlet’te elden gider.

Olmaz demeyin, işte delili; Diyanet İşleri Başkanlığı geçtiğimiz Ramazan ayında Türkiye genelinde bir anket yaptırdı. Türkiye’nin Din Haritasını çıkarttı.  Ankete katılanların % 47 ‘si ne diyor biliyor musunuz? ‘Haramların ve Helallerin, yeniden gözden geçirilmesi ve çağımızın şartlarına göre düzenlenmesi lazımdır’. Yaşantısı değişen bir toplumun geldiği nokta işte burasıdır.

Bu milleti bu noktaya kimler getirdi? Kim verecek bunların hesabını!

EKONOMİK KRİZ KAPIDA

İşin ekonomik cephesine baktığımızda ise; Ülkemizde müstemleke tipi bir ekonomi ve kalkınma modelinin uygulandığını görüyoruz.

Yaygın bir kalkınma plânımız yok. Fabrika yok. Ağır Sanayi yok. Millî ve yerli Harp sanayimiz yok. Yerli otomobil Sanayimiz yok. Neyimiz var? Otoyollarımız var. Neden? Otoyol yapmazsan üretilen ve Türk milletine yüksek fiyatlarla satılan araçları kimse almaz da ondan. Peki milletin parası çok ve ihtiyacı olduğundan mı otomobil alıyor. Bankalar ne güne duruyor kardeşim! Bas imzayı al krediyi. % 70’i yabancıların eline geçmiş banka patronları nasıl da seviniyorlar. Efendim, sayın Başbakan faiz lobisiyle mücadele ediyor ya! Bu nasıl mücadele ise, 12 yıldan beri her yıl bütçeden ortalama 50 milyar lira faiz ödeniyor. 12 yılda faiz lobisine aktarılan kaynak 600 milyar liraya ulaştı. Bu para ile neler yapılabileceğini, her kes kendisi hesaplayabilir.

2002 yılında 230 milyar dolar civarında olan Türkiye’nin iç ve dış toplam borcu, şu an itibariyle 650 milyar dolar civarındadır. 

2002 yılında Türkiye’de 15 milyon civarında kredi kartı kullanılıyordu. Şu anda kullanılan kredi kartı miktarı 100 milyona yaklaştı. 2002 yılında milletin kredi kartı borcu 6 milyar civarında idi. Şu anda 360 milyara yükselmiş bulunuyor. Devlet borçlu-Millet borçlu…

Ekonomiden sorumlu Bakan Sayın Ali BABACAN, 200 milyar dolar civarında yeni kaynağa ihtiyaç duyulduğunu söylüyor.

Bu beyan, Türkiye’nin krize doğru koşar adımlarla gittiğinin işareti değil mi?.

Görüldüğü gibi, Hayım Naum plânı adım adım yürütülüyor.

İşte bundan dolayı, mevcut ve gelecek nesillerimizi düşünüyorsak, bu milleti ve bu vatanı seviyorsak çalışmaya mecburuz. Aksi takdirde toprak ayağımızın altından kayıyor, haberiniz olsun”. Şeklinde konuştu.                                                                                     Zülfer EROL                                                                               İl Basın Müşaviri