Tarih: 02.10.2024 07:04

Bandırma ve Erdek Körfezlerinde çeşitlilik azalıyor

Facebook Twitter Linked-in

Bandırma ve Erdek körfezinde yaşanan kirlilik dolayısı ile uzun yıllardır devam eden Balık çeşitlerindeki azalmanın özellikle bazı türlerde yok denecek kadar azaldığını açıklayan

Bölgenin önde gelen dalgıçlarından emekli güvenlikçi Murat Tezgören Bandırma ve Erdek körfezlerinde yaptığı son dalışlarında son yılların en büyük Kalkan balığı ile su yüzüne çıktı. 

Özellikle dip balıklarını avlama konusunda uzman olan Tezgören son dalışı ardından 14 kg lık Kalkanla döndüğü su yüzünde Bandırma Manşet’e yaptığı açıklamada geleceğe yönelik umut vermedi. 

Dalgıç Tezgören, “ Uzun yılardır dalıyorum. Bandırma ve Erdek körfezinin her noktasın dalarım. Ben bu işi bir anlamda spor olarak yapmaktayım, Denizi severim. Dolayısı ile konuya spor anlamında baktığımızda yaşamsal unsurları tetikleyen su avcılığını genelde derin balıkları üzerinde yapıyorum.  Bandırma ve Erdek körfezlerinde her geçen gün yoğunlaşan kirlilik, bilindiği üzere (Deniz salyası) olarak bilinen Müsilaj olumsuzluğu ile birlikte en üst noktaya taşındı, Müsilaj kaybolsa da, deniz dibindeki etkisi daha uzun yıllar devam edeceği görülüyor. Her şeye rağmen karamsar değiliz, Umudumuz Marmara için kurulan Çevre birliği mücadelesi başarılı olur, yeniden eski balık popülasyonuna ulaşırız.” dedi. 

Müsilaj nedir?

Müsilaj, Marmara Denizi gibi kapalı denizlerde zaman zaman ortaya çıkan bir salgı.

Prof. Sarı bu salgıyı, “Denizdeki biyolojik üretimin başlangıcını, ilk basamağını teşkil eden fitoplankton dediğimiz mikro alglerin, yani mikroskobik bitkiciklerin aşırı çoğalması sonucu, ortamda vuku bulan bazı şartlara tepki olarak bıraktıkları salgıya müsilaj diyoruz” şeklinde açıklıyor.

Bu mukoza gibi yapı, suyun içindeki bakteri ve virüs gibi mikroorganizmalar için çok uygun bir beslenme habitatı yaratıyor ve bu nedenle aralarında zararlı canlıların da olduğu organizmalar bu salgının üzerinde kümeleniyorlar.

Denizin üstünde gördüğümüz beyaz, köpük gibi yapı aslında “buzdağının görünen kısmı”. Aslen bu salgı denizin altında bir tül gibi uzayıp gidiyor.

Prof. Sarı, “Marmara Denizi için konuşursak, ilk olarak deniz yüzeyinden 5 metre aşağıda başlıyor, 15-20 metrelere kadar gidiyor. Ancak şu anda yüzeyden başlıyor ve 30 metre derinliğe kadar iniyor” diyor; “Henüz bu sabah Marmara Denizi’ne daldım ve 12 metreden derine inemedim. Elimizde fenerlerimiz olduğu halde önümüzü göremez halde olduğumuz için 12 metreden gerdi döndük” diyor.

Neden oluşuyor?

Bilim insanları birkaç farklı sebebi olsa da en baskın nedenin atıklar olduğuna dikkat çekiyor.

Prof. Sarı müsilaj oluşumunun üç temel tetikleyicisi olduğunu söylüyor; birincisi küresel iklim değişimine bağlı olarak Akdeniz havzasında sıcaklıkların yükselmesi.

Deniz yüzey sıcaklığı verilerine bakıldığında, Marmara Denizi’nin sıcaklığı bu yıl 40 yıllık ortalama verinin 2,5 derece üzerinde, yani 2,5 derecelik bir anomali söz konusu.

İkincisi tetikleyici ise Marmara’da deniz şartlarının durağan olması. Prof. Dr. Mustafa Sarı Marmara Denizi’nin orijinal yapısı nedeniyle “astımlı bir insana” benzediğini söylüyor.

Denizin üstündeki 25 metre Karadeniz’den gelen sudan, 25 metrenin altı ise Akdeniz’den gelen sudan oluşuyor.

Prof. Sarı, “İki su kütlesi arasındaki tabaka Marmara Denizi’nin yüzeyi ile dibi arasındaki ilişkiyi zorlaştırıyor, sirkülasyonları engelliyor. Yüzey akıntıları da tamamen Karadeniz’den gelen sularla ilgili” diyor. Yani Karadeniz’den akıntı gelmediğinde Marmara’nın üst akıntısı da azalıyor, durağanlaşıyor, özellikle körfezlerde sirkülasyon iyice azalıyor.

3. ve en önemli tetikleyici ise kirlilik yani deniz giden atıklar.

Deniz biyoloğu Mert Gökalp, “Neden olduğu ve doğal olmadığı çok net ortada; bunu yapan insan ve sorumsuz yaşayış, şehirleşme şekli, atıklar” diyor.

Marmara Denizi’nin çevresinde yaklaşık 25 milyon insan yaşıyor. Türkiye’nin endüstrisinin yarıya yakını da Marmara Denizi’nin çevresinde yer alıyor. Yani evsel, endüstriyel ve tarımsal atıkların tümü doğrudan ya da dolaylı olarak Marmara Denizi’ne gidiyor.

Prof. Sarı, “Bizim bu kadar yoğun şekilde atık yükleme potansiyelimiz, Marmara Denizi’nin değişen iklim şartlarıyla beraber artık özümleme kapasitesini düşürmüş durumda” diyor.

‘En büyük etki atıklar‘

Fitoplankton gruplarının fotosentez yaparak hızla üremesi için besin maddesine ihtiyaçları var, ve bu besini azot, fosfor gibi karasal kökenli elementlerden sağlıyor.

Fitoplanktonlar aslında atmosferin en önemli oksijen kaynakları ancak Prof. Sarı’nın dikkat çektiği gibi “Biz denize o kadar çok atık yükledik ki, onlar da bu atığı azaltmaya çalışıyorlar, çok ürüyorlar ve sonucunda müsilaj ortaya çıkıyor.”




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —