DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, TV5'te Mustafa Yılmaz ve Bünyamin Güler’in “Kulis Ankara” Programında gündemi değerlendirdi:
Türkiye'nin ihtiyacı güçlendirilmiş parlamenter sistemdir
TÜİK verilerine göre Başkanlık Sistemi geldiğinden beri Türkiye’de çalışan sayısı 3 milyon 185 bin kişi azaldı. Bu sistem geldiği günden beri Türkiye kan kaybediyor. Başkanlık Sistemini denedik ve olmayacağını gördük. Bu deneyimden sonra artık Türkiye için en ideal sistemi bulmak için arayışa geçmemiz gerekiyor. O da, bizim hep savunduğumuz gibi güçlendirilmiş bir parlamenter sistemdir.
Türkiye'nin en acil ihtiyaçlarını karşılayabilmek ve en ciddi sorunlarını çözmek ancak birleştirici, bütünleştirici bir siyasi hareketle mümkün. Biz partimizi siyasi yelpazenin tam da ortasında ve ana akım bir siyasi hareket olarak görüyoruz. Türkiye'nin barış içinde yaşayan, yüksek refaha ulaşmış ve insanların özgürce yaşadığı bir ülke olmasını istiyoruz. Türkiye'nin şu an da yeni bir ayrıma, yeni bir fraksiyona, yeni bir çatlağa tahammülü yok. Biz tam tersine ortak bir gelecek amacı, ortak bir Türkiye amacında halkımızı buluşturmak istiyoruz.
Bu sene baskın bir seçim ihtimalini zayıf görüyorum
2017 referandum kampanyasında Anayasa değişikliği yapılırken en önemli argümanlardan birisi şuydu: Sistemi değiştireceğiz, başkanlık sistemine geçeceğiz ve artık koalisyon devri bitecek. Koalisyonu bırakın, şimdi önceden bir ittifak yapma, ondan sonra seçime girme tablosu oluştu. Dolayısıyla halkın ne kadar aldatıldığını o seçim kampanyasında, o referandum kampanyasında bugün açık bir şekilde görüyoruz.
İktidara destek zayıflıyor, bugün seçim olsa eski oylarını almaları mümkün değil; ne AK Parti'nin, ne küçük ortakların, artık eski destekleri yok. Daha İstanbul’un, Ankara'nın, Antalya'nın hatırası çok taze, Adana kaybedilmiş, Mersin kaybedilmiş, yerel yönetimlerde büyük şehirlerde en önemli illerde seçim kaybedilmiş. Dolayısıyla ben açıkçası bu sene böyle bir baskın bir seçim ihtimalini o açıdan zayıf görürüm.
Dinimizin kutsallarını günlük siyasete alet etmeyeceğiz
Partimizin kuruluş gününde temel ilkelerimizi ve değerlerimizi açıkladık. Dedik ki, biz dinimizin kutsallarını günlük siyasete alet etmeyeceğiz, dinimizin kutsallarını siyasi amaçla asla kullanmayacağız. Dinimizin böyle siyasetin içerisine sokulmasına, oy toplamak için kullanmasına karşıyız.
İktidar partisinin yaptığı korkutarak oy toplamaya çalışmak. Ben daha iyisini yaparım diyemiyorlar artık. Bütün propaganda şu anda korkutma, elindekini kaybedersin korkutması. Biz diyoruz ki, hayır, hiç kimse elindekini kaybetmeyecek, tam tersine herkes kazanacak, herkesin kazandığı bir Türkiye bizi bekliyor ve biz onun için çalışacağız diyoruz, onun garantörü biziz diyoruz.
Ortak aklın tek akla dönmemesi için parti tüzüğümüzü koruyan kurulumuz var
Ortak aklın tek akla dönmeyeceğinin garantisi için biz şunu yaptık: Öncelikle parti tüzüğümüzde “İlke ve Değerler Kurulu” oluşturduk. Ana amacı tüzüğümüzde ortaya konulan değerleri korumak olan bu kurula ayrıca siyaset yasağı getirdik. Bu kurulu ilk büyük kongremizde oluşturacağız. Nasıl bir anayasa var, bir de Anayasa Mahkemesi varsa, bizim de tüzüğümüz var ve o tüzüğün koruyucusu bir kurulumuz var.
Devlet yönetimiyle ilgili en önemli üç ilke adalet, ehliyet liyakat ve istişare
Eskiden bir bakanlıkta bir genel müdür olabilmek için 12 yıllık bir devlet tecrübesi aranırdı, şimdi öyle bir şey yok. 5 yıllık herhangi bir tecrübe yetiyor. Devletin sürekliliği kopmuş durumda. Bir kişi atayabilmek için kural değiştiriliyor mevzuat değiştiriliyor o kişi atanıyor, o kişi atandıktan sonra tekrar mevzuat eski haline getiriliyor. Sırf o bir kişiyi atayabilmek için yapılıyor bunlar, çok yanlış yapılıyor. Türkiye 83 milyonluk bir ülke, insan mı yok? Devlet yönetimiyle ilgili en önemli üç ilke adalet, ehliyet liyakat ve istişare; bu üçlü sacayağı çok önemli. Ehliyet liyakat şu an da kırılmış durumda. Onun için bu sistemin ayakta durması mümkün değil.
Sermaye çok ürkektir, kuştan daha ürkektir, sermayeyi korkutmamak lazım, onlara güven vermek lazım. Ekonomideki bir numaralı sorun güven
Ekonominin bir politika parametreleri vardır, bir de güven ve itibar boyutu vardır. Ekonomiyle ilgili kurumların ayağa kalkması 1 aydır. Ondan sonra ileriye doğru en az üç yıllık bir ekonomik program açıklarsınız. Ekonomik programla bu ülke toparlar diye kanaat oluştuğu anda zaten yatırım da gelmeye başlar piyasa canlanır. O güven ve ışığı bulduğu anda yatırımcı hemen yatırım yapmaya başlar. Yatırım başlar, istihdam başlar.
Siyasetle bankacılık aynı ateşle barut gibidir. Eğer bankacılık siyasetin günlük rüzgarları içinde savrulmaya başlarsa Türkiye 2001 bankacılık krizinin olduğu günlere döner. 2001’de niye 19 tane banka bir gece de battı? Hep siyasetle bankacılığın iç içe girmesi sebebiyle. Siyasi amaç, bankaların kredilerine yansıdığı zaman orada zarar kaçınılmazdır. Bu dünyanın her yerinde böyledir, Türkiye’de de böyle olmuştur, şu anda ki bu iş eğer böyle giderse sonucu da öyle olur, Allah korusun 2001 gibi olur.
Bugün İslam iktisadı deniyorsa, bir soru soruyorum ben burada; 2017’de devletin ödediği faiz 57 milyar TL, 2020’de faiz ödeneği 139 milyar TL. Ne oldu da 3 yılda 57 milyarlık faiz ödemesi bütçede 139 milyara çıktı?
Eğer İslam ekonomisi diyorsak, burada öncelik güvendir, sözünde durmaktır, konuşurken doğruyu söylemektir, asla aldatan olmamaktır. Bu kadar sıradanlaştırmamak, günlük malzeme haline getirmemek lazım, gereğini yapmak lazım.
Son 3-4 yıla bir bakın, bugün eğer ekonomi bu hale geldiyse bunun en önemli sebeplerinden birisi de israftır.
KHK kanayan bir yaradır, adalet eksikliğidir
KHK kanayan bir yaradır, adalet eksikliğidir. Burada önemli olan, gerçekten yargıyı iyi çalıştırmak, ama tarafsız ve bağımsız çalıştırmak ve varsa hak kayıpları bunları da acilen iade etmek. Biz parti programımızda bunu açık açık yazdık bu kapsamdaki KHK'lılarla ilgili mutlaka gereken yapılmalıdır dedik.