Tarih: 08.03.2021 20:47

Bir hak mücadelesinin adıdır 8 Mart...

Facebook Twitter Linked-in

Aysun AYKAN; TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası Güney Marmara  (Balıkesir, Bursa, Yalova, Çanakkale) Şubesi Yönetim Kurulu Üyesi 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar günü dolayısı ile yaptığı yazılı açıklama…

Kadınların eşit haklara sahip olmak yolunda verdiği mücadelenin adıdır 8 Mart.

8 Mart 1857 tarihinde ABD`nin New York kentinde 40.000 dokuma işçisi daha iyi çalışma koşulları istemiyle bir tekstil fabrikasında greve başladı. İşçilerin fabrikaya kilitlenmesi, arkasından da çıkan yangında işçilerin fabrika önünde kurulan barikatlardan kaçamaması sonucunda 129 kadın işçi can verdi. Bu grev, ABD’deki işçi mücadelesinin önemli eylemlerinden biri oldu. Kadınların ayaklanmasıyla büyük bir işçi dayanışması doğdu.

1910 yılında Danimarka`nın Kopenhag kentinde 2. Enternasyonal’de 8 Mart 1857 tarihindeki tekstil fabrikası yangınında ölen kadın işçiler anısına 8 Mart`ın Dünya Kadınlar Günü olarak anılması önerisi getirilir ve öneri oybirliğiyle kabul edilir.

Tarihin 8 Mart olarak saptanışı, 1921`de Moskova`da gerçekleştirilen 3. Uluslararası Kadınlar Konferansı`nda gerçekleşti. Adı da "Dünya Emekçi Kadınlar Günü" olarak belirlendi.

Dünya Kadınlar Günü, kadın hakları açısından verilen mücadelenin ve bugünlere nasıl gelindiğinin hatırlanmasını sağlayan ve hiç unutulmaması gereken özel bir gündür. Ancak Mart ayı yaklaşırken herkesin aklına Dünya Kadınlar Günü gelmekte ve bir anda başarılı girişimci kadın haberlerinden kadınların seçme ve seçilme oranlarına, cinsiyet eşitsizliklerine kadar aslında her an gündemimizde olan ama gündem yapılmayan birçok konu bir anda önümüze serilmekte.

Hak mücadelesinin çok önemli dönüm noktalarından biri olan Dünya Kadınlar Günü içi boşaltılarak, sıradanlaştırılmakta ve popüler kültürün bir parçası haline getirilmektedir.

8 Mart gününde, ekranlardan ve gazete sayfalarından saldırıya uğradığımız “kadın verileri” kadınlığın eğitimde, istihdamda, siyasal temsilde, sağlıkta ne denli geri, dayakta, tacizde, yoksullukta ve acılarda ne denli “ileri” olduğunu göstermekte:

Ücretsiz aile işçilerinin yüzde 61`i, ama dünyadaki kamu ve özel sektör yöneticilerin yalnızca yüzde 21`ini kadınlar oluşturuyor.

Dünyada 700 milyon kadın beslenme, içme suyu, sağlık hizmetleri ve eğitim olanaklarından yoksun.

Dünyada okuma-yazması olmayanların yüzde 67`sini kadınlar oluşturuyor.

Her yıl 1.5 - 3 milyon arası kadın dayak yediği, şiddete uğradığı ya da ikinci sınıf muamelesi gördüğü için yaşamını yitiriyor.

Ülkelerin gelişmişlik oranları değişmekle birlikte şiddet ve taciz vakaları hiç değişmiyor. Tam anlamıyla küresel bir salgınla karşı karşıyayız; bu salgının adı erkek şiddetidir.

Örneğin Fransa`da her dört günde bir, bir kadın eşi tarafından dövülerek öldürülüyor, Almanya`da her beş kadından biri, eşinden şiddet ve taciz görüyor. Paraguay`da her on günde, bir kadın öldürülüyor. Ülkemizde ise hayatının herhangi bir döneminde fiziksel şiddete maruz kaldığını belirten kadınların oranı %36.

Ülkemizdeki genel duruma bakıldığında ise görülen tek şey kadına yönelik her türlü şiddetin arttığıdır.

Siyasetten ekonomiye, istihdamdan eğitime birçok alanda cinsiyet eşitsizliğinin hüküm sürdüğü Ülkemizde erkek egemen toplumun gerek bakış açısı, gerekse özensiz söylemleri ile derinleştirdiği cinsiyet ayrımcılığı, toplumsal cinsiyetçi şiddeti her alanda daha cüretkâr, pervasız ve kural tanımaz hale getirmektedir. Her gün bir yenisine tanık olduğumuz kadına şiddet haberleri, görüntüleri toplumun kanıksadığı sıradan hatta dikkat dahi çekmeyen bir haber portalına dönüşmekte, bu kahredici sessizlik ve görmezden gelme çoğunlukla cinayetle sonlanmaktadır.

8 Mart gününde önemli bir soruna dikkat çekiyor, Halen hem ülkemizde hem de dünyada siyasetten ekonomiye, istihdamdan eğitime birçok alanda cinsiyet eşitsizliği hüküm sürüyor.

Kadına Yönelik Şiddete Karşı, hukuki ve sosyal alanda gerçekçi adımların atılması; “amasız ve bahanesiz” toplumun her kesiminde toplumsal cinsiyet eşitliğinin hayata geçirilmesi, her türlü şiddetin suç olarak kabul edilmesi ve şiddeti alelade hale getiren konuşma dilinden vaz geçilmesi ile mümkündür.

Toplumumuzda kadınlara yönelik şiddeti ve ayrımcılığı besleyen toplumsal cinsiyet klişeleri ve önyargıların da ortadan kalkması gerekmektedir.  “Toplumsal cinsiyete dayalı” ayrımcılık ve şiddetin önlenmesi gerekmektedir.

En temel biçimiyle;

Kadına ve çocuğa yönelik her türlü şiddetin önlenmesi,

Şiddet mağdurlarının korunması,

Suçların kovuşturulması, suçluların cezalandırılması

Kadına karşı şiddet ile mücadele alanında bütüncül, eş güdümlü ve etkili bir işbirliği içeren politikaların hayata geçirilmesini kapsayan ve kadınlar ve erkekler arasında hukuki ve fiili eşitliğin gerçekleştirilmesi yoluyla kadına yönelik şiddetin önlenmesi ve kadınlara yönelik ayrımcılık yasaklanmalıdır.

Toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin derinleşmesine, kadına ve çocuğa yönelik şiddetin artmasına neden olacak bütün çağ dışı girişimlerden vaz geçilmelidir.

Kadının toplum içinde eşit ve özgür biçimde yaşaması  temel bir ihtiyaç ve kadınların yıllarca süren mücadelesinin bir ürünü, kazanılmış hakkıdır.




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —