ÇÖKÜŞ İSLÂM´DAN UZAKLAŞMAKLA GELMİŞTİR?

ÇÖKÜŞ İSLÂM´DAN UZAKLAŞMAKLA GELMİŞTİR?

Organ Orgarun´un kaleminden Cuma Sohbeti

Gazi Atatürk Allah´tan korkan, Allah´ın emirlerini elinden geldiği kadar yerine getirmeye çalışan bir insandı.

                Çöküş İslâm´dan uzaklaşmakla gelmiştir.

                Gazi Mustafa Kemâl Atatürk´e göre Osmanlı İmparatorluğunun çöküşünü hazırlayan en önemli sebeplerden birisi İslamiyet´ten uzaklaşmaktı. Zira Osmanlı kuruluşunda İslâm´a sarılarak altı asır boyunca bütün cihana hükmetmiştir. Osmanlı´yı ayakta tutan en büyük gücün İMAN, aşk ve aksiyon olduğunu konuyla ilgili araştırma yapan herkes tespit etmektedir.

                Gazi Mustafa Kemâl Atatürk de bu gerçeği görmüş ve bu konuyla alâkalı görüşünü bir konuşmasında şöyle dile getirmiştir:

                ?Türkler, Müslüman oldukları halde, bozulmaya, yoksulluğa, gerilemeye maruz kaldılar; geçmişin batıl alışkanlık ve inançlarıyla İslâmiyet´i karıştırdıkları ve bu suretle gerçek İslâmiyet´ten uzaklaştıkları için, kendilerini düşmanlarının esiri yaptılar. Gerçek İslâm´ın çok yüce, çok kıymetli gerçeklerini olduğu gibi almamakta inatçı bulundular. İşte gerilememizin belli başlı sebeplerini bu nokta teşkil ediyor.? (*) (Sadi Borak, Atatürk ve Din, s. 36-37.)

                Osmanlı´nın gerileme devrinde batılılaşma ile gelen taklitçilik Türk insanının yaşadığı DİNE de bulaşmış ve artık yaşanan din gerçek İslâm´dan uzak, HURAFELER ve BATIL İNAÇLAR üzerine bina edilmeye başlamıştı. Bu ?UYDURULAN DİN ANLAYIŞI? ülkeyi ve milletimizi yıkıma götürmüştür. Bu gidişi durdurmanın tek çaresinin Kur´ân ve Peygamber Efendimizin (s.a.v.) sünnetinden ibaret olan gerçek İslâm´ın halka anlatılması, yani hurafeleri, batıl inançları içinde barındırmayan, Gazi Atatürk´ün ifadesiyle, ?AKLA, FENNE, İLME UYGUN?? dediği, dininin özünü teşkil eden hakikatlerin anlatılması gerekiyordu. Bu gerceği fark eden Gazi Mustafa Kemâl, Türk ulusunun dinini öğrenmesi için girişimlerde bulunarak Kur´ân ve hadislerin tercümesini sağlamış ve bu hususta şunları söylemiştir:

                ?Türkler, dinlerinin ne olduğunu bilmiyorlar. Bunun için Kur´ân ve Peygamberimizin (s.a.v.) sözleri Türkçe´ye çevrilmelidir. Türk Kur´ân´ın arkasında koşuyor; fakat ne dediğini anlamıyor, içinde neler var olduğunu bilmiyor ve bilmeden İBADET yapıyor. Benim maksadım; arkasından koştuğu kitap´ta neler olduğunu Türkçe anlasın.? (*) (Türk Maarif Tarihi, 1-5, Osman Ergin, İstanbul, 1977)

                Gazi Mustafa Kemâl Atatürk, dinimizin akıl ve mantığa uygun olduğunu aşağıdaki sözleriyle belirtmiştir:

                ?Bilhassa bizim dinimiz için herkesin elinde bir ölçü vardır. Bu ölçü ile hangi şeyin bu dine uygun olup olmadığını kolayca takdir edebilirsiniz. Hangi şey ki akla, mantığa halkın menfaatine uygundur; biliniz ki o bizim dinimize de uygundur.

                Bir şey akıl ve mantığa, milletin menfaatine, İslâm´ın menfaatine uygunsa kimseye sormayın. O şey DİNİDİR. Eğer bizim dinimiz aklın mantığın uyduğu bir din olmasaydı mükemmel olmazdı, SON DİN OLMAZDI.? (*) (Atatürk´ün Söylev ve Demeçleri, II, 1923, s. 127)

                İslâm dini hakkında bu kadar güzel fikirlere sahip olan ve her ortamda bu düşüncelerini dile getiren Gazi Atatürk, açıktır ki Allah´tan korkan Allah´ın emirlerini elinden geldiği kadar yerine getirmeye çalışan bir insandı.

                Gazi´nin Peygamber Efendimiz (s.a.v.) hakkındaki şu sözleri de nasıl bir insan olduğunu açık biçimde ortaya koyacak niteliktedir:

                ?Tarih, hakikatleri tahrif eden bir sanat değil, belirten bir ilim olmalıdır. Bu küçük harpte bile Askerî dehası kadar siyasî görüşüyle de yükselen bir insanı, cezp edici bir derviş gibi tasvire yeltenen cahil serseriler, bizim tarih çalışmalarımıza katılamazlar. Hz. Muhammed (s.a.v.) bu savaş sonunda çevresindekilerin direnmelerini yenerek ve kendisinin yaralı olmasına bakmayarak galip düşmanı takibe kalkışmamış olsaydı, bugün yeryüzünde MÜSLÜMANLIK DİYE BİR VARLIK GÖRÜLEMEZDİ.

O´nun hak Peygamber olduğundan şüphe edenler, şu haritaya baksınlar ve BEDİR DESTANINI okusunlar. Hz. Muhammed (s.a.v.) bir avuç imanlı Müslüman´la mahşer gibi kalabalık ve alabildiğine zengin Kureyş ordusuna karşı Bedir´de kazandığı zafer, fani insanların kârı değildir;

                O´nun peygamber olduğunun en kuvvetli işareti işte bu yapılan savaştır. Büyük bir İnkılâp yapan Hazreti Muhammed´e (s.a.v.) karşı beslenilen sevgi ancak onun ortaya koyduğu fikirleri, esasları korumakla tecelli edebilir. (*) (Şemsettin Günaltay, Ülkü Dergisi, Cilt: 9, Sayı: 100, 1945, s. 3.)

                Gazi Atatürk´ün DİNDARLIĞININ kanıtlarını hem ferdi yaşamında hem de konuşma ve söylevlerinde bulmak mümkündür.