Tarih: 04.06.2013 14:13

DP lideri Gültekin Uysal

Facebook Twitter Linked-in




İstanbul`da yaşanan olaylar sonrası bir açıklama yapan demokrat Parti genel başkanı Gültekin Uysal; Demokrat Parti olarak, ‘sandıktan sandığa demokrasi' söylemini ne kadar reddediyorsak, halkın tepkisinden yararlanmaya çalışan, provakasyon, şiddet ve siyasi rant çabalarını da o derece reddediyor ve kınıyoruz.” dedi.

Genel Başkanı Gültekin Uysal, Taksim Gezi Parkını protesto ile başlayan ve tehlikeli boyutlara ulaşan olaylar nedeniyle yaptığı açıklamada, sağduyu” çağrısı yaptı ve 7 Maddelik bir Acil Eylem Planı” önerdi.

Sayın Başbakan'ın, ‘sınırsız yetki, sıfır denetim'li Başkanlık Sistemine uzanan uzun ince yolu, Taksim gezi parkında son bulmuştur.” şeklinde konuşan Demokrat Parti Genel Başkanı Gültekin Uysal, Türkiye'nin her tarafında yaşanan olayları değerlendirmek üzere toplanan Başkanlık Divanı'ndan sonra yaptığı açıklamada şu görüşlere yer verdi: Siyaset, son yaşanan olaylar ile ciddi ölçüde itibarını kaybetmiş bulunmaktadır.”

Türkiye, bugün büyük bir badire atlatarak, tarihi bir yol ayırımından geçiyor. Tüm dünya ve kamu oyu ile birlikte, devam etmekte olan krizin geri dönülmesi güç bir mecraya doğru kaydığını endişe ile izlemekteyiz. Milletçe bu badireyi atlatmamız ve bir daha böylesi üzücü olayların yaşanmaması için başta siyaset mekanizması olmak üzere, medyası ile, sivil toplumu ile hepimize düşen tarihi bir sorumluluk olduğunu göz ardı edemeyiz. 

Olayların bu noktaya gelmesi ve tepkinin nedeni çok açıktır. Siyaset, son yaşanan olaylar ile ciddi ölçüde itibarını kaybetmiş bulunmaktadır. İktidarıyla muhalefetiyle, siyaset mekanizmasının tamamı sorumludur, vebal altındadır. 

Tepkinin adresi siyaset mekanizmasının bütünüdür.”

Tepkinin adresi; ayıran, ötekileştiren, otoriterleşen, kibirle kulak tıkayan, görmezden gelen, adaletten uzaklaşan iktidar anlayışı ve dayatmacı söyleminedir. Aynı zamanda, başta CHP olmak üzere iktidar karşısında ideolojik ve simgelerin ötesine geçemeyen, alternatif koyamayan, proje ve çözüm üretemeyen, topluma umut vaat edemeyen ve buna rağmen olaylardan siyasi rant elde etmeye çabalayan muhalefettir. Tepkinin adresi siyaset mekanizmasının bütünüdür.

Demokrasinin, sandıktan-sandığa bir ritüelden daha fazlasını ifade ettiğini bu yaşanan olaylar göstermiştir.”

Gezi parkında yaşananlar, maalesef Türkiye`de iktidarın geldiği noktayı ve demokrasi anlayışını gözler önüne seren üzücü bir örnektir. 2009'da partisinin siyaset akademisinde, ‘kentimiz evimizdir, birlikte yönetelim' sloganını benimseyen bir iktidar partisi ve lideri bugün; ‘ne yaparsanız yapın, biz kararımızı verdik', ‘kimse kusura bakmasın yapacağız', ‘birkaç çapulcudan izin alacak değilim' gibi  jakoben dayatmacılık noktasına gelmenin daha ötesinde, on binlerce vatandaşını ‘çapulcu' diye niteleyebilecek kadar bir kibirle, gerilimi tırmandıran bir iktidar körlüğü içerisindedir.

Görülen o ki AKP, geçmişte CHP ile özdeşleşen halkını küçümseyen ve ceberrut devlet anlayışını, parti devleti yaklaşımını, daha da ileriye götürerek devralmış durumdadır. Bu düzeyde bir iktidar körlüğü ve demokrasiden uzak anlayış, Türkiye`yi ancak daha çok kaosa gebe bırakabilir. 

Olaylar göstermiştir ki; demokrasi, sandıktan-sandığa bir ritüelden daha fazlasını ifade etmektedir. Demokrasi konjonkturel bir program değildir. Çoğunluk karşısında azınlığı, azınlık karşısında çoğunluğu, devlete karşı bireyi koruyarak anlam kazanmaktadır. %99 oyla gelmiş bir iktidarın, %1'i bile hor görmeye, baskı altında bırakmaya, sesine kulak tıkamaya hakkı yoktur. Demokrasi, tüm kurumları ile bir bütün olarak vardır. Tek bir ayağı bile eksik kalsa demokrasi, demokrasi olmaktan, çözüm üreten olmaktan çıkmaktadır. Türkiye'de medyanın iktidar baskısı ile getirildiği durum, bunun çok iyi bir örneğini dünyaya göstermiştir. 

‘Gece gündüz, kafası kıyak dolaşan' gibi tanımlamalar ile küçümsenen, kendisi adına karar verilen, bir format dayatılan Türk gençliği demokratik olmayan düzene tepkisini, otoriterleşme hevesinde olan iktidarlar için bir ‘başbelası' olan sosyal medya aracılığı ile dünyaya duyurmuştur. 

İktidar tarihi cephanelik gibi kullanıyor..”

İktidar, ısrarla, Türkiye'nin tarihi içinde yaşayıp kapattığı defterleri açmanın gayreti içindedirler. Ama tarihi adeta bir cephanelik gibi kullananlara karşı bu millet, gerektiğinde cevabını verecektir. Ortada kaynattıkları kazana odun lazımdır.

Bu ülkede yaşanan bütün olumsuzlukları, kendilerinden öncekilere havale ederek, kabuk bağlamış yaraların deşildiğini görüyoruz. OIumsuzlukları Millet'in önüne koyarak, yaşanan acıları tazeleyerek, bu milleti bir ve beraber tutma imkanınız yoktur. 

Milli Mutabakat çağrısı”

AKP, tam demokrasiyi lüks görüyor. Türkiye`nin en kritik meselelerini maalesef siyasi zemin içerisinde tartışamıyoruz. Türkiye`de belki de cari açık probleminden daha fazla bir demokrasi açığı var. Milli mutabakat meselesi yapmamız gereken her meselede, şahsi önceliklerimizden ziyade milletin öncelikleri etrafında bir araya gelebilme kabiliyetini gösterebilmemiz lazım. Ülkenin büyüklüğü, derinliği ve geçmiş birikimi buna müsaittir.

Siyaset, sadece siyasi partilerden ibaret değildir. Sivil toplum kuruluşlarının, derneklerin, üniversitelerin, birliklerin, odaların, sendikaların da ülke meselelerinde sorumluluk duygusu içinde taraf olmalarını istiyoruz. Siyasi hiçbir kaygısı olmayan bu tür kuruluşların sesinin önemli olduğunu biliyoruz.

Başbakan'ın, Başkanlık Sistemine uzanan uzun ince yolu,Taksim gezi parkında son bulmuştur.”
Demokrat Parti olarak, ‘sandıktan sandığa demokrasi' söylemini ne kadar reddediyorsak, halkın tepkisinden yararlanmaya çalışan, provakasyon, şiddet ve siyasi rant çabalarını da o derece reddediyor ve kınıyoruz. 

Türk Siyasal Sistemi bu son olaylar neticesinde; iktidarı dengeleyici tarafsız kurumların, denetim mekanizmalarının ve tarafsız bir devlet başkanının önemini bir kez daha ortaya çıkartmıştır. Sayın Başbakan'ın ‘sınırsız yetki, sıfır denetim'li Başkanlık Sistemine uzanan uzun ince yolu, Taksim gezi parkında son bulmuştur. 

Gelinen süreci anlamaktan kaçınan, kitlesel tepkileri hafife alan, küçümseyen, görmezden gelen, olayları provokasyon, örgüt ya da görünmez ellere bağlama kolaycılığına kaçan bir anlayışın bu sorunu çözemeyeceği ve benzeri yeni sorunlara yol açabileceği açıktır. Ayıran, kamplaştıran, ötekileştiren, dayatmacı bir siyasetin hoşgörü üretmeyeceği ortadadır.

Türkiye'de 10 yıldır alınan kararlar, hazırlanan yasalar, Büyük Millet Meclisi'ndeki dayatmalarla, gece yarısı operasyonları yerine, gerçek anlamda demokratik bir siyaset mekanizması işletilerek, toplum kesimlerinin duyarlılıklarını dikkate alan bir biçimde enine boyuna tartışılmış olsaydı, bu olaylar bugün yaşanmazdı.

Hükümet, meşruiyetini kaybetmiştir.”

Demokrasiyi, sandıktan ve Meclis'teki sandalye sayısından ibaret gören çoğunlukçu anlayış, Meclis'i, iktidarın politikalarını meşrulaştırıcı prosedürel bir düzeye indirmesi, siyasetin çözüm üretememesi toplumu bu noktaya getirmiştir. Her ne şekilde ve sebeple olursa olsun, gerilimi tırmandıran, gerginlik ve kamplaşma ile adeta ülkeyi iç savaş ortamına getiren bir Hükümet, meşruiyetini kaybetmiş demektir.

Demokrat Parti olarak, son yaşanan olayları ve Türkiye'nin diğer sorunlarının tamamını daha derinde yatan, bir sistem ve demokrasi sorunu olarak görüyoruz. 

Bu kapsamda iktidara Türkiye'nin içinde bulunduğu krizden ve badireden çıkışı için acil ve zorunlu gördüğümüz uyarılarımızı bir kez daha yapmak istiyoruz.

Başbakan acilen, kibirli ve dayatmacı söylemi bırakarak, gerilimi yumuşatmalıdır.”

• Sayın Başbakan acilen, kibirli ve dayatmacı söylemi bırakarak, gerilimi yumuşatmalıdır.
• Önümüzdeki seçimlere kadar, seçim kanunu ve siyasi partiler kanunu başta olmak üzere, siyasal sistemi topluma umut verecek ve gerçek anlamda demokratik bir yapıya kavuşturacak şekilde öne alınarak değiştirileceğinin ilan edilmesi ve bunun gerçekleştirilmesi gerekir.
• Bugünkü tablonun oluşmasında büyük etkisi bulunan %10 seçim barajının önümüzdeki seçimden önce makul bir seviyeye çekileceğinin ilan edilmesi ve bunun gerçekleştirilmesi lazımdır.

• Önümüzdeki seçimlere kadar olan dönemde, TBMM'den geçecek olan yasalar, gece yarısı operasyonları ile ya da dayatma ile değil, uzlaşma ile kabul edilmelidir.

• Siyasi iktidar, farklı kesimlerin, sesini duyurabileceği ve dikkate alındığı bir iklim ve atmosferi oluşturmalıdır. Güvenlik güçleri ile vatandaşın karşı karşıya gelmesine yol açmayacak ve şiddetten uzak bir ortamın sağlanacağını ilan etmelidir.

• Medyanın üzerindeki baskının kalkması ve toplumun ifade, haberleşme ve yorum hürriyetinin gerçek anlamda teminat altına alınması şarttır. 

• Türk gençliği başta olmak üzere, vatandaşların yaşam biçimleri üzerine, onlar adına iyinin ne olduğuna karar veren ve bunu dayatan, tep tipleştirici siyaset anlayışından vazgeçilmesi gerekir.

Sağduyulu olmaya davet ediyoruz”

Bu düşüncelerden hareketle, siyasi iradenin sert yaklaşımına rağmen polis teşkilatımızı sorumlu ve vicdanlı davranmaya, tüm milletimizi bir kez daha sağduyulu olmaya davet ediyor, hukuk devleti sınırları içerisinde ve demokratik olgunlukla, bu badirenin bir an evvel atlatılarak, toplumsal barışımızın sağlam bir biçimde tesisini, milletimizin bir kez daha böylesi hassas badirelerle ve kendi içinde bölünme ile karşılaşmamasını temenni ediyoruz.







Orjinal Habere Git
— HABER SONU —