Birleşmiş Milletler ´in 20 Kasım 1959´da Çocuk Hakları Sözleşmesi´ni kabul etmesinin 56. yılını geride bıraktık. Taraf ülkeler bu sözleşmeyi hazırlarken çocuğun kişiliğinin tam ve uyumlu olarak gelişebilmesi için mutluluk, sevgi ve anlayış havasının içindeki bir aile ortamında yetişmesinin gerekliliğini kabul etmişlerdir. Ayrıca çocuğun toplumda bireysel bir yaşantı sürdürebilmesi için her yönüyle hazırlanmasının ve özellikle barış, değerbilirlik, hoşgörü, özgürlük, eşitlik ve dayanışma ruhuyla yetiştirilmesinin gerekliliğini savunmuşlardır.
Türkiye bu sözleşmeye taraf olmasına rağmen çocukları koruyamamakta tersine devlet eliyle çocuklar katledilmektedir. Bu süreç içerisinde Cemile, Muhammed, Diyadin´de öldürülen çocuklar? Öte yandan Ceylan Önkol ve Uğur Kaymaz davalarının sonuçları da çocuk ölümleri karşısında yargının tutumunu açıkça göstermektedir.
Diğer yandan AKP Hükümeti döneminde operasyon, yaralanma, ölüm, linç, şiddet, etkisiz hale getirmek söylemi günlük yaşamın bir parçası haline getirilmiş durumda. Öfke, nefret, kin ve intikam almaya dayalı kutuplaştırıcı, ayrıştırıcı politika ve uygulamalar çocuklar arasında duygusal kopuşların, şiddet ve nefretin yaygınlaşmasına neden olmaktadır. Yaşanan gelişmeler çocukların ruhsal gelişimlerini, eğitim ve sosyal yaşamlarını doğrudan etkilemektedir.
MEB´in 2014-2015 istatistiklerinde net okullaşma oranları; okul öncesi eğitimde 5 yaşta %53,78, ilkokulda 98,30, ortaokulda 94,35, liselerde 79,37 oranında olduğu bilgisi yer almaktadır. Bütün okul türlerinde 5-17 yaş yüzde yüz okullaşma için okul dışında görülen %18.5´lik çağ nüfusunun eğitim sistemine dahil edilmesi gerekmektedir. Bu sayısal olarak 1,7 milyon çocuk anlamına gelmektedir. Açık öğretime devam eden 1,8 milyon çocuğu bu sayıya eklediğimizde yaklaşık 3,5 milyon çocuğun okul ortamlarında öğretmenler ile yüz yüze eğitim olanaklarından yoksun olduğu sonucuna ulaşıyoruz.
Yine MEB 2014-2015 istatistiklerinde özel eğitime ihtiyaç duyan ve bu eğitimin verildiği çocuk sayısı toplamı 259 bin 232 olarak saptanmıştır. Bu sayılar okul öncesi eğitimde 1935, ilkokul ve ortaokullarda 215 bin 515, ortaöğretimde ise 41 bin 780´dir.
Türkiye´de eğitim sisteminin müfredat, ders kitapları ve uygulama alanları itibari ile çocukların, renk, etnik köken, dil, din ve inanç ayrımcılığına uğratıldığını biliyoruz. Özellikle Kürt, Alevi, Roman ve yoksul çocuklar ile diğer etnik ve inanç kökenine sahip çocuklar ayrımcılık hal ve uygulamalarını açık veya örtük tutumlara maruz kalarak yoğun bir şekilde yaşamaktadır.
2014 yılında yaşamını yitiren 1886 işçinin 54´ü çocuk işçidir (19´u 14 yaş ve altı, 35´i 15-17 yaş arası). Yine 2014 yılında ölen işçilerin yüzde 3,4´ü çocuk işçilerden oluşuyor. Hayatını kaybeden her 30 işçiden birisi yoksulluktan dolayı çalışan çocuk işçilerdir. Çocuk işçiler güvencesiz işçi havuzunun önemli bir kaynağıdır ve çocuk işçi cinayetleri oranının artacağı da aşikârdır.
Ortaya çıkan tablo Türkiye´de çocuk haklarının sadece kağıt üzerinde yazılı olduğunu ortaya koymaktadır. Başta yaşam hakkı olmak üzere ne yazık ki Türkiye´de çocuklar en temel haklardan yoksunlar.
Ülkemizde sığınmacı olan Suriyeli çocukların büyük çoğunluğu okula gidemiyor ve ucuz işgücü görülüp,her işte çalıştırılmaktadır.Yüzlerce çocuk cinsel istismara maruz kalmaktadır.
Aradan geçen onca yıla karşın dünyada ve ülkemizde çocukların ?hak?lar bakımından en fazla mağdur edilen kesim olduklarını bilmenin burukluğu ile tüm çocukların ?Dünya Çocuk Hakları Günü?nü kutluyorum.
Mustafa Kocataş
Bandırma eğitim sen başkanı