Tarih: 25.11.2013 12:43

Eğitim-sen`den basın açıklaması

Facebook Twitter Linked-in

        Bundan yarım asır önce Dominik Cumhuriyeti’nde 25 Kasım 1960 tarihinde 3 kız kardeş öldürüldü… Bu tarihi aklımızın ve yüreğimizin bir köşesine yazalı nerdeyse 50 yıl oluyor. Oysaki yüzyıllardan beri süregelen kadının kadın olmasından kaynaklı şiddet, sınıfsal, etnik, kültürel vb. farklılıklarla eklenerek artmaya devam ediyor ve bizler bugün alanlarda, sokaklarda, evimizde ve işyerlerimizde kadına, kendimize, kız kardeşimize, annemize, iş arkadaşımıza, kız çocuğumuza yönelik her türlü şiddete bir kez daha hayır diyoruz.

         Evimizde, işyerimizde ve sokakta maruz kaldığımız şiddetin hiçbir türünün bir değerinden bağımsız olmadığını biliyoruz. Erkek egemen sistemin savunucuları tarafından “münferit” olaylarmış gibi gösterilmeye çalışılsalar da şiddetin her türünün ideolojik olduğunu bugün bir kez daha görüyoruz. Bunun belleklerden silinmeyecek en son örneklerinden sadece biri, İstanbul’da işverenlerin sorumsuzluğu sonucu hayatlarını kaybeden 8 kadının ölümünün sel felaketi perdesiyle örtülmeye çalışılmasıydı. Aynen Bursa`da yangın çıkışları kilitli fabrikada yanarak, Ceylanpınar`da kamyon kasasında taşınırken devrildikleri ırmakta boğularak yaşamını yitiren kız kardeşleri gibi.

         Başbakanın en az 3 çocuk talebini devlet politikası haline getirmeye çalıştığı ülkemizde, AKP Hükümetinin iktidara geldiği 2002 yılından bu yana kadın cinayetlerinde yüzde 1400 artışa rağmen 15 bin sanıktan ancak üçte birinin cezalandırılmıştır. Bugün dünyada cinayete kurban giden kadınların % 70’i kocaları tarafından öldürülmektedir. Töre ve namus cinayetleri yaftasıyla sürdürülmesine izin verilen kadın katliamlarının önüne geçilmesi devletin en temel sorumluluklarından biri olması gerekirken, bu cinayetler mevcut yasalarla âdete teşvik etmektedir.

         Çatışma ve savaş koşullarında tecavüz, sakat bırakma ve cinayet şekline bürünerek silah olarak kullanılan kadına yönelik şiddet, en temel insan haklarını hiçe sayarak devam etmektedir. Biz KESK’li kadınlar, militarizmin ve savaşın, erkek egemenliği pekiştirdiği bilinci ile barışın bir an önce demokratik yollarla sağlanmasını istiyoruz.

         Bugün dünyada hiçbir geliri olmayan 1.250 milyar yoksulun yüzde 70’i kadınlardır. Diğer taraftan, kadınların yoksullaşmasını önlemek bir yana, AKP hükümetiyle beraber dayatılmaya çalışılan sözleşmeli, esnek, güvencesiz ve sağlıksız koşullarla birlikte ancak özellikle kadınların hakları gasp edilerek, emek güçlerinin ikincil konumlarının pekiştirildiğine şahit oluyoruz. Kadınlar siyasi iktidar ve sermaye tarafından kriz öne sürülerek meşrulaştırılmaya çalışılan insan onuruna yaraşmayan çalışma koşullarında tutularak denetlenmeye çalışılıyor. Evi asıl geçindirenler olarak görülen erkeklerin işsiz kalmasındansa, kadınların eve kapatılması uygun görülmekte, erkek çalışanların işten çıkartılmaması adına kadınlar, ücretlerinde kesintiye gidilmesine, güvencesiz çalışmaya, kreşlerinin kapanmasına, servislerinin kaldırılmasına, yemeklerinin kesilmesine razı edilmek istenmektedir.

         Bir yandan emekçi kimlikleriyle diğer yandan cinsiyetçi işbölümünün yarattığı sonuçlarla ezilen kadınlar için sosyal güvenlik, sağlık, eğitim, çocuk ve yaşlı bakımı gibi sosyal hizmetlere ayrılan bütçenin daralması ise kadın istihdamı önünde büyük bir sorun oluşturmaktadır. Piyasaya terk edilmesi öngörülen eğitim, sağlık ve sosyal güvenlik gibi alanlar özellikle yoksul emekçi kesimlerden kadınları etkileyecektir.

         Biz KESK’li kadınlar emek mücadelesini kadının kurtuluş mücadelesinden ayırt etmedik, birbirini önceleyen değil birbirini tamamlayan mücadeleler olarak gördük. Bu nedenle kadına yönelik şiddetle mücadele konfederasyonumuzun sendikal mücadele anlayışının her zaman bir bileşeni olmuştur. Bu amaçla sadece 25 Kasım’ı sadece görünür kılmak için değil aynı zamanda kadına yönelik şiddeti besleyen tüm siyasi, ekonomik, kültürel, askeri politikaları, yasal düzenlemeleri, topluma sirayet eden zihniyeti değiştirmek için de mücadele ediyoruz.

         Bu amaçla:

•             Emeğimizin yok sayıldığı bir dünyada daha fazla şiddete maruz kaldığımızı gördük, gösterdik

•İşyerimizde, evimizde, sendikamızda erkek egemen zihniyeti açığa çıkardık

•İktidarın her türlü şiddetini kınadık

•Devlet şiddetini babamızdan, kocamızdan, abimizden gördüğümüz şiddetten ayırmadık

•Şiddete şiddetle cevap vermedik

•Savaşlarda maruz kaldığımız şiddeti, göç ederken yaşadık, yatak odamızda yaşadık

•Paşa dayağına, koca dayağına, hoca dayağına hayır dedik

•Kadına yönelik fiziksel, cinsel, ekonomik, psikolojik şiddete hayır dedik

•Kadına yönelik şiddetin ne ırkı, ne dini, ne ulusu, ne devleti, ne kültürü, ne coğrafyası olduğuna inandık.

       Çünkü biz KESK’li kadınlar,

        Tıpkı Marcos’un ünlü sözünde dediği gibi Amerika’da siyah bir kadınız, Fransa’da gece yarısı metroda bir kadınız, Etiyopya’da AIDS’li bir kadınız, Türkiye’de bir Kürt kadınıyız, İran’da Nida’yız, Afganistan’da sokakta pantolon giyen bir kadınız, Irak’ta kimliksiz bir kadınız, Çin’de tekstil fabrikasında 12 yaşında bir kadınız, Tayland’da sokak kadınıyız, Bursa’da yanan kadınlarız, Ceylanpınar’da derede, İstanbul’da selde boğulan kadınlarız, Güldünya’yız, Lice’de 14 yaşında Ceylan’ız, İstiklal caddesinde cinsel yönelimiz farklı bir kadınız, kaçak göçmen kadınız, Cumartesi annesiyiz, Arjantin’de Plazo de Mayo annesiyiz...

 

KADINA YÖNELİK ŞİDDETE SON!

 YAŞASIN KADIN DAYANIŞMASI!                                                        25.11.2013

  SELÇUK UKŞAL- EĞİTİMSEN BANDIRMA TELSİLCİSİ

 

 

 




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —