EMEK Partisi Bandırma İlçe Başkanı Recep Gökdeniz, ?Ekonomik krizin faturasını krizi çıkaranlar ödesin? dedi.
Gökdeniz, ülkemizin içinde bulunduğu ekonomik krizle ilgili olarak şu yazılı açıklamayı yaptı:
?Bugün gelinen durum sadece döviz karşısında değer kaybeden Türk Lirası çerçevesinde açıklanamaz. Yaşananlar da gösteriyor ki ekonomi bir kriz sürecine girmiştir ve sanayiden tarıma, finanstan ticarete tüm sektörler krizin etkisindedir. Döviz stokları erirken iç ve dış borçlarla bütçe açığı ve cari açık sürdürülemez bir noktaya gelmiş ve ülkemiz mali krizin eşiğine dayanmıştır. Sanayi üretimi düşerken iç ve dış pazar giderek daralmaktadır. Sadece otomobil sektörüne rakamlarla baktığımızda, 2017 yılında bir önceki yıla göre % 2,8 daralan otomobil ve ticari araç toplam pazarı, 2018 yılı ocak-haziran döneminde, bir önceki yılın aynı dönemine göre % 11,37, eylül ayında ise geçen yılın aynı ayına göre % 67,73 gibi yüksek bir oranda daralma gerçekleşmiştir. Kimyasal madde üretimi, beyaz eşya, mobilya ve inşaat sektöründe de durum benzerdir. Borçlanarak büyüme ve düşük kur yüksek faiz bu dönemin ana politikası olmuş; her geçen gün artan dışa bağımlılık ve borçlanma ülke ekonomisini dış etkenlere karşı daha çok istikrarsız duruma getirmiştir. Dış borç 2002´de 130 milyar dolar civarındayken, 2017´de 453 milyar dolar seviyesine gelmiştir. ?Bunca borç kimler için, neden kullanılmıştır, neden işçi ve emekçiler bu borcu ödemeye mecbur kılınmaktadır?? gibi soruların cevapları bu politikaların kimler için uygulandığını da göstermektedir. Bunun somut bir ifadesi de ekonomideki kötü gidişatı durdurmak adına hükümet tarafından açıklanan 3 yıllık ?Yeni Ekonomi Programı? bir kriz sürecine girildiğinin açık ilanı ve bu krizin faturasını işçi, emekçi halk kitlelerine yıkmanın somut bir planıdır.
AKP yıllardır büyüyen ve kıskanılan ekonomiden söz ediyor. Ancak asıl soru şu; bu büyümeden kimler nasıl yararlandı, kim nasıl büyüdü? İşçi ve emekçileri gözeten bir ekonomi asla olmadı. Tam tersine sendikal örgütlenme, grev, kıdem tazminatı gibi en temel haklara göz dikildi. Vergi borçları silinenler ve teşvik paketleri ile desteklenenler ise Uluslar arası tekeller ve işbirlikçileri olmak üzere hep sermaye sahipleri oldu. Milli gelir, ithalat ve ihracat arttı denilirken, ekonomi tamamen dışa bağımlı duruma getirildi. Özelleştirmeler son hızla sürdürülerek demir-çelik, alüminyum ve gıda sanayi, enerji üretim ve dağıtımı, ulaşım hizmetlerindeki işletmelerin büyük bölümü yabancı sermaye sahiplerine peşkeş çekildi. Yabancı ortağı olmayan banka neredeyse yok. Yatırımlar ?betona? yapılmış, halkın geçmediği köprü ve otoyolların kullanım ücretleri için hazineden karşılama garantisi verilmiştir. Bir zamanlar tarım ve hayvancılıkta kendi kendisine yeten ülkeler arasında sayılan Türkiye artık buğday, mercimek, fasulye, saman, koyun ve dana eti ithal eder hale gelmiştir. Üretici köylülük bitirilmiş, tarımda daha fazla dışa bağımlı duruma gelinmiştir. Yani ekonomide dışa bağımlılığın daha da arttırılması, borçlanmaya ve sıcak paraya dayalı büyüme oranları, yap-işlet-devret modeli yabancı ve yerli tekellere yönelik kaynak aktarımı, rüşvet çarkı, kaynakların silah sanayisine yatırılması, örtülü ödenek harcamaları, eldeki bütün varlıkları satma vb. politikalarla sömürü ve yağma düzenini sürdürenler bu durumun esas sorumlularıdır.
Örgütlenme, grev hakkı, kıdem tazminatı, parasız eğitim, basın ve ifade özgürlüğü gibi demokratik haklara yönelik saldırılar, dış politikada izlenen yayılmacı, savaş kışkırtıcısı ve çelişkilerle dolu siyaset de ülke ekonomisinin bu hale gelmesini etkileyen diğer faktörlerdir.
Yeni ekonomik programa göre önümüzdeki 3 yılın özeti; yüksek işsizlik ve ağırlaşan yoksulluk olacak. İşçi ve emekçiler için kemer sıkılırken patronlar için kesenin ağzı yine açık. Açıklanan programa göre; ücretlerin gerçekleşen enflasyona göre değil, asla gerçeği yansıtmayan, beklenen enflasyon tahminlerine göre belirlenmesi. Kıdem tazminatı hakkının ?fon? adı altında gasp edilmesi ve patronlara kaynak olarak aktarılması. Sosyal Sigortalar Sistemi´nin yeniden düzenlenmesi ve Bireysel emeklilik Sistemi´nde uzun kalmayı zorlayan düzenlemeler. Kamu çalışanlarının iş güvencesinin kaldırılması ve esnek çalıştırmanın yaygınlaştırılması.
Kadınları ?iş ve ev yaşamının uyumluluğu? adı altında esnek çalıştırma. Patronlara nakdi, vergisel ve ihracat teşvik düzenlemeleri. Özelleştirmelerin sürmesi. Şirketlerin borçlarının yapılandırılması. Tapu harçları ve emlak vergilerinde artış. Yatırımların durması. ?Yeni Ekonomi Programı?nın içeriği şunu açıkça gösteriyor. Kriz sürecinin daha başındayız ve süreç ilerledikçe, işçiler ve emekçilerin çalışma ve yaşam koşulları daha da ağırlaşacak ve kötüye gidecektir. Bu program Uluslar arası tekelerin, onların işbirlikçilerinin ve özellikle ?tek adam hükümetiyle? arkasındaki patronların çıkarlarını koruma, zararlarını en aza indirme programıdır. Sermaye çevrelerinin programı ´kutsal metin´ ilan ederek alkışlaması boşuna değildir. Ancak işçi ve emekçiler kendilerinden başka kurtarıcılarının olmadığını bilerek örgütlendikleri ve krizin faturasını reddettiklerinde onların bu sevinçleri kursaklarında kalacaktır. Durum gayet açık; bireysel bir kurtuluş yolu mümkün değil. Patronlar ve hükümet kendi çıkarlarını savunmak için nasıl birlik olup, örgütlenmişse; işçi ve emekçilerde kendi sınıf çıkarları için birlik olup örgütlenmek zorundadır. Krizin faturası ancak böyle reddedilebilir. Bu gidişata dur demeden faturanın daha da ağırlaşacağı bellidir. Bugün acil olan işçi ve emekçilerin bulunduğu her yerde ortak talepleri etrafında yan yana gelmeleri, kendilerine ve birbirlerine güvenmelerinden başka çareleri, çıkış yolları yoktur. Tarihten öğrendiğimiz gerçek şudur; işçi sınıfı başta olmak üzere sömürülen ve ezilen halk kitleleri kendi talepleri için birleşip, mücadele ettiklerinde haklarını elde edebilmişlerdir. Ya kapitalist düzende hiç bitmeyen krizlerin bir parçası olacağız ve sürekli bunun ağır faturasını ödemek zorunda kalacağız, ya da kendi geleceğimiz için mücadele ederek kapitalistlerin üzerimize yıkacağı her türden faturayı reddedeceğiz.