Bandırma'da gelenekselleştirilen 8 Mart Dünya Emekçi kadınlar günü kutlandı.
İDO Terminali önünde toplanan kadınlar, ellerinde pankart-dövizler, ağızlarında güne dair sloganlar ile geldikleri Cumhuriyet alanında, güne dair mini bir dans-Show gösteri ve ardından Demokratik Kadın platformu üyeleri tarafından okunan bildiri ile son buldu.
BANDIRMA EMEKÇİ KADIN PLATFORMU 8 MART 2024 BASIN AÇIKLAMASI;
1. 166 Yıl öncesinden bugüne emek, hak ve eşitlik mücadelesi uğruna hayatını kaybeden işçi kadınların mücadelesini selamlıyoruz. Onların sesine sesimizi katarak ayırımcılığa, şiddete, eşitsizliğe, sömürüye, gericiliğe, baskılara ve savaşlara karşı sesimizi yükseltiyoruz.
2. 8 Mart, kadın sorunlarının özünde toplumsal cinsiyet ayırımcılığı olduğunun, kadınlara karşı yapılan her türlü ayırımcılığın ortadan kaldırılması, kadına yönelik şiddete son verilmesi gerektiğinin dillendirildiği gün olmaya devam etmektedir.
3. Kadınların yaşadığı sorunların temelinde önemli bir insan hakları konusu olan toplumsal cinsiyet uygulamaları yatmaktadır. Toplumsal cinsiyet ayırımcılığının dayattığı yaşam biçimine uygun davranarak, ailesinin ve toplumun yararı adına, değersizleştirilen emeği ve hakkı için çatışmaktan, görünür olmaktan vazgeçen kadınlarda oluşan duygusal çöküntü, çok ciddi ölümcül sağlık sorunlarına yol açmaktadır. Kadınlar kendi yaşamına değer vermeli, yaşamın her alanına erkeklerle eşit katılmalıdır.
4. Uçurum olarak nitelendirilecek toplumsal cinsiyet eşitsizliğini, sadece ayırımcılığın olumsuz sonuçlarını yaşayan kadınların çabaları ve basit düzenlemelerle gidermenin mümkün olamayacağı, özel ve eşitleyici sosyal devlet politikaları ve uygulamaları ile desteklenmesi gerektiği ortadadır.
5. Bunu yapmanın en etkili yolu yasal düzenlemeler ve geçici özel önlemlerdir. Unutulmamalıdır ki kadına yönelik şiddet sadece fiziksel şiddet değil, kadının özgürlüklerini kısıtlayan her türlü şiddet insan hakları ihlalidir.
6. 6 Şubat depreminin üzerinden bir yıldan fazla zaman geçti, ne acımız, yasımız dindi, ne öfkemiz bitti. Depremle sarsılan kentlerde yaşam hala çadırlarda, konteynerlerde, oldukça zor koşullarda sürüyor. Kış soğuğu, yağmuru, seliyle daha da zorlaşan koşullar, kadınların omuzundaki sorumluluklar, bakım emeğinin kadının görevi sayılması nedeniyle arttıkça artıyor. Depremin altından çıkıp ta ayakta nasıl kaldığına şaşırdığımız iktidar, depremin yıldönümünde gittiği Hatay’da “benden olmayana, benim gibi düşünmeyene ve benim gibi yaşamayana hizmet yok” anlamına gelen sözler söylüyor.
7. İmar afları ile sermayeye rant alanı açanlar, uluslararası sermayeye her türlü kolaylığı sağlamayı sürdürüyor. İktidarın gündemi ne doğa, ne emek. 13 Şubatta, bunun hangi boyutlara vardığını Erzincan İliç’te gördük, çevre örgütlerinin ve ilgili meslek odalarının raporları görmezden gelinerek, kapasitesi arttırılan altın madeninde toprak kayarak büyük bir göçük meydana geldi. Dokuz işçi hala devasa siyanürlü toprak yığını altından çıkarılamamışken, iktidar yeni altın rezerv alanlarına izin vermeye devam ediyor.
8. Birçok iş kolunda kamusal hizmetler, taşeron şirketler üzerinden çalışan işçilerle yürütülüyor. İstihdam edilen engelli emekçilerin çok büyük bir bölümü, diğer hizmet sınıflarına göre pek çok haktan mahrum bırakılan yardımcı hizmetler sınıfında istihdam ediliyor. Engelli kadın kamu emekçileri işyerlerinde sağlamcı ve cinsiyetçi söylemlerle katmerli bir ayırımcılık ve emeklerinin görünmemesi durumuyla karşı karşıya kalıyor.
9. Her geçen gün yoksullaşıyoruz. Türkiye’de ve Dünya’nın hemen her yerinde kadınlar herhangi bir sosyal güvence olmadan, kayıt dışı çalıştırılıyor, ucuz iş gücü olarak görülüyor ve eşit değerde eşit işe, eşit ücret verilmiyor, ücrette adalet uygulanmıyor.
10. Kamusal hizmet kapsamında devletlerin sorumluluğunda olması gereken çocuk, hasta, yaşlı, engelli bakımı; sosyal devlet politikalarının geliştirilmemesi, metalaştırılan hizmet fiyatlarının ortalama gelir düzeyinin çok üzerinde olmasıyla bakım yükü kadına aktarılıp, kadınlar çalışma hayatından koparılıyor, tüm bunlarla kadının hane içi emeği görünmez kılınıp, değersizleştiriliyor.
11. Kadın emeğinin görünür ve değerli olmasını sağlamaya yönelik herhangi bir düzenleme yapılmıyor. Kadınlar kamusal alandan, sosyal yaşamdan, üretimden uzaklaşmak zorunda bırakılıyor.
12. İktidar, dinin siyasallaştırılması, siyasetin dinselleştirilmesiyle, toplumsal cinsiyet ayırımcılığını normalleştirmeye, kadınları evlere kapatmaya çalışıyor. Bu politikalar cinsiyetçilik ve hâlihazırdaki eşitsizlikle birleştiğinde içinde bulunduğumuz koşullar daha da ağırlaşıyor.
13. Kesintili eğitim sistemi ve Milli Eğitim Bakanlığı mevzuatında yapılan değişiklikler, özellikle kız çocuklarının evlilik kisvesiyle istismara maruz bırakarak, eğitimden koparılıyor. ÇEDES gibi projelerle bilimsel eğitim yok ediliyor. Çocuklara çok küçük yaşlardan itibaren katı cinsiyetçi işbölümünü yeniden üretecek pratikler öğretiliyor. Diyanet’le, fetvalarla bu sistem destekleniyor. Erkek egemen sistemin daha da kuvvetlenmesi sonucu doğuracak cinsiyetçi politikalar müfredata giriyor.
14. İsrail’in Filistin’i işgali; en başta bölgedeki bütün etnik, dinsel/mezhepsel çatışmaların daha da şiddetlenmesinin ve başka soykırımların gündeme gelmesinin önünü açtı. Uzun süredir Ortadoğu’da, Suriye’de, Irak’ta, Yemen’de, Sudan’da ve Ukrayna’da devam eden çatışma ve savaş hali ekonomik krizleri derinleştirirken, halkın, emekçilerin, kadınların içinde bulunduğu yaşam koşulları daha da ağırlaşıyor.
15. Türkiye’de de kadınlar olarak, kazanılmış haklarımıza dönük yapılan saldırılar karşısında “susmuyoruz, korkmuyoruz, itaat etmiyoruz” diyerek alanlardayız. Emek sömürüsüne, yoksulluğa, şiddete, tacize karşı sesimizi örgütlü bir şekilde yükseltiyoruz.
16. Bizler, kadın mücadelesine dönük tüm baskı, şiddet politikalarına rağmen, kadınların yaşamın her alanına özgür ve eşit katıldığı, gerçek anlamda demokrasinin ve barışın, laik yönetim biçiminin inşa edildiği bir ülke yaratmanın mümkün olduğunu biliyoruz.
17. Binlerce yıllık erkek egemen zihniyeti ve pratiklerini; görünmeyen kadınlardan öngörülemeyen kadınlara, erkek egemen sistemin saldırılarına maruz kalan kadınlardan, öz savunma pratiğini yaşam sallaştıran kadınlara ve elbette örgütlenerek bir öz güce ulaşan kadınlara, birbirimizden öğrenerek, dayanışarak aşacağımızı biliyoruz. Türkiye’den, Filistin’e, Afganistan’a, İran’a, tüm Dünya kadınlarının sesini, sözünü, eylemini çoğaltarak, hep birlikte bu karanlığı aşacağız.
18. “Dünyada her şey kadının eseridir. Kadınlarımız eğer milletin gerçek anası olmak istiyorlarsa, erkeklerimizden çok daha aydın ve faziletli olmaya çalışmalıdırlar” “Kadınlar içtimai hayatta erkeklerle birlikte yürüyerek birbirinin yardımcısı ve destekçisi olacaklardır” “Kadınlarımız için asıl mücadele alanı, asıl zafer kazanılması gereken alan biçim ve kılıkta başarıdan çok; ışıkla, bilgi ve kültürle, gerçek faziletle süslenip donanmaktadır. “Dünyada her şey kadının eseridir.”
19. Evde, işte, tarlada; çalınan emeği ve hakları için mücadele eden tüm kadınların 8 Mart Kadınların Uluslararası Birlik Mücadele ve Dayanışma Günü’nü kutluyoruz.