GAZİ ATATÜRK’ÜN ANLATILAMAMASININ SİYASİ, SOSYAL SEBEPLERİ…

GAZİ ATATÜRK’ÜN ANLATILAMAMASININ SİYASİ, SOSYAL SEBEPLERİ…

Türkiye’de Gerçek Atatürk’ü Anlamamız Maalesef Bugüne Kadar Hiç de Mümkün Olmadı!

Günümüz Türkiye’sinde maalesef hastalıklı bir tarih anlayışı ile pek çok şey çarpıtılmakta, imanımızın özellikle gençlerimizin kafaları karıştırılmaktadır. Bu hastalıklı zihniyet sahipleri, tarihimize ait ne varsa tamamını günlük siyasi menfaatlerinin birer parçası haline getirmişler ve yalan yanlış bilgilerle kullanılmaya başlamışlardır.

                Ne tarih biliminin kural ve kaidelerine uyulmakta, ne de en basitinden insan olmanın gerektirdiği asgari değerlere itibar edilmektedir.

                Tarihimize, kültürümüze, inançlarımıza kısaca Türk Milletini millet yapan ne kadar değer varsa tamamı siyasi çıkar uğruna heba edilmiştir. Ve halende mevcut günümüzde de edilmektedir. Elbette Cumhuriyet ve esasları ile onu kuran iradeyi temsil eden, kurucu kahramanımız Gazi Mustafa Kemal Atatürk de bu hastalıklı zihniyetin hedefi durumuna getirilmiştir.

                Belgesiz veya masa başında uydurulan sahte belgelerle Gazi Atatürk ve ailesi saldırı altına alınmış, Türk milletinin önemsediği değerler bakımından Atatürk yıpratılmaya çalışılmıştır.

Bir atasözümüzde belirtildiği gibi “YEL KAYADAN NE ALIR?” denilebilir. Evet! Yel kayadan bir şey eksiltmez. Fakat bu hastalıklı zihniyetin ürettiği yalanlarla mücadele edilmesi de şarttır. Mücadeledeki strateji, doğruların insanımıza anlatılması olmalıdır. Daima gerçekler olduğu gibi hiçbir oynama tahribat ilave edilmeden anlatılmalıdır!

                Gerçek belgelerle Atatürk’ün ailesi açıkça ortaya konulmalıdır.

Son yıllarda çıkan bazı kitaplarımızda ve eserlerimizde “SAKLANAN” kavramını kullanıyoruz. Burada kastedilen Atatürk’le ilgili belgelerin, bilgilerin “GİZLENMESİ” değildir. Tarihi bir kişilik olarak önümüzde duran Atatürk’ün olduğu gibi anlatılmasına veya anlatılamamasına bir vurgu yapabilmektir. Gerçek amacımız şu olmalıdır, bu hastalıklı anlayışa hizmet eden mevcut olan anlatımına tepki göstermektir.

                Gerçek Gazi Atatürk’ü anlatma gereğine güçlü bir vurgu yapmaktır. Gerçek Atatürk’ün Türk milletinden saklanmamasına işaret etmektir!

                Ya bilgisizlikten ya da bilinçli bir şekilde yıllarca tarihi kişilik olarak kendi geçmişinden, kültürel çevresinden ve milletinden koparılmış başka bir ATATÜRK, adeta “SANAL” bir Atatürk olarak anlatılmıştır. Gelinen sonuç ortadadır!

                Atatürk’ün anlatılamamasının siyasi, sosyal sebepleri..

                Türkiye’de gerçek Atatürk’ü anlamamız maalesef bugüne kadar mümkün olmadı. Bunun birçok nedeni var elbette. Fakat özellikle iki kesim ve onların tutumu Atatürk’ü anlamamızı zorlaştırmış ve engellemiş görünüyor. Bunların bir kesimi “ATATÜRÇÜ” geçinerek, kendi kafalarında ürettikleri bir başka Atatürk’e sahiplendiler, milletimizin önüne “İŞTE ATATÜRK BUDUR” diyerek çıktılar. Bunların anlattığı ve dayattıkları Atatürk, “soyca Türk olmayan bir aileden gelen, dinsiz, ateist çizgide inançsız, ayyaş, militarist, diktatör, en yakın arkadaşlarını bile öldürtmekten çekinmeyen gözü dönmüş bir katil” şeklinde tasvir edilir.

                Son yıllara kadar medya, sinema, tiyatro, müzik, moda sektörlerinde tek egemen olan bu kesim mensupları genellikle gerçek Türk Milli Kültürünün değerlerinden çok uzakta dururlar. Bunlar/kendi ideolojik görüşlerini ve yazdıkları tarihsel sayıklamalarını Gazi Atatürk’ün üzerine giydirerek yıllarca bunun pazarlamasını ve tüccarlığını yaptılar, Gazi Atatürk’ün üzerinden İslam/Din konusunda yüzeysel, sıradan çarpık ve maksatlı düşüncelerini empoze edip yaymaya çalıştılar!

                İkinci kesim ise baştan beri Gazi Atatürk’ün, düşüncelerine ve onun yaptığı devrimlere eserlerine karşı olan, ideolojik bakımdan kendilerini “İSLAMCI” diye tanımlayan kesimdir. Esasında bunlar; ağırlıklı olarak gerçek olan son Peygamber Hz. Muhammed (s.a.v.)’in insanlığa tebliğ ettiği Kur’ân İslamı’nı değil; değerli hocalardan Prof. Dr. Nedim Macit’in ifadesiyle küresel güçlerin politikalarını ve stratejik çıkarları doğrultusunda “ÜRETİLEN” Osmanlı Devleti’nin çöküşünde İngiliz destekli TEÂLİ İSLÂM CEMİYETİ’NİN mevcut günümüzde ise “AYARLI İSLAM’IN (MODERATE İSLÂM)” (*) (Bu konuda geniş bilgi için bakınız: Nedim Macit, ÖTEKİ DİN, ÜRETENLER VE YÖNETENLER, 2. Baskı, Berikan Yayınları, Ankara, 2010, I, XI., 1-412 Sf.) sözcüleridir.

Bu grupta yer alanlar diğerlerinin tersine “DİNİ/İSLAM’I” referans aldıklarını ifade etmelerine rağmen gerçekte “DİN/ İSLAM ÜZERİNDEN ve DİNİ/İSLAMÎ DEĞERLER VE SEMBOLLER ÜZERİNDEN SİYASET YAPANLAR”DIR.

                Bunlar; Gazi Atatürk’ün çağdaşlaşma faaliyetleri ile birlikte “YERALTINA” inmiş, çok partili hayatla birlikte tekrar “YERÜSTÜNE” çıkmış ve son yıllarda bunlar diğer kesimin egemenliğindeki bazı alanları da ele geçirmişlerdir. Bu ikinci kesim mensuplarının Türk milletine anlattıkları Gazi Atatürk’ü hakkında yalanlar iftiralar bunlardan bazıları; “annesi genelev kadını, neseb-i gayri sahih, dinsiz, imansız, ayyaş, uçkuruna düşkün, zalim bir diktatör, deccal, paraya düşkün” şeklinde ağızlarda dolaşan saçma sapan hepsi uydurma yalanlardır!

                Bu iki kesimin Gazi Atatürk ve Atatürkçülük konusundaki yaklaşımları birbirlerine ters imiş gibi görünse de; esasında bunlar daima birbirlerini zıt kutuplarda olsa bu yıpratma zedeleme çalışmalarında birbirlerini hem büyütmüş bir güzelde beslemişlerdir. İşin özüne bakarsak; Birinin varlığı, söylemleri ve eylemleri diğerinin de varlık ve varoluş nedeni olmuştur!

                Zıt gibi görünen bu iki kesim, tersinden birbirine çok güzel komşudur. Tarihi, siyasi ve fikri duruşları farklı gibi gözükse de aynı emel ve amaca hizmet etmektedirler.

                Türk milleti özellikle bu iki kesimin dayatmaları arasında sıkıştırılmış ve kendi öz evladını tanımaktan çok uzak kalmıştır. Bunların elinde Gazi Atatürk, zamanla “TÖRESEL BİR META” haline getirilmiş, Onun büstlerini dikerek, On Kasımlarda selam durup, ağlayarak, Atatürkçü olacağımız bile zannedilmiştir. Çocuklarımıza yıllarca Atatürk çocukluğunda dayısının tarlalarından kargaları nasıl kovaladıysa; yurttan işgalci düşmanları da kargalar gibi kovaladığı anlatılmıştır. Mesela cenaze namazının kılınıp kılınmadığını veya annesinin ikinci evliliğini anlatmak; Atatürk’ün bir insan olarak manevi dünyasının nasıl olduğunu belgelerle ve anılarla ortaya koymak hiç kimsenin aklına ve hayaline gelmemiş; bu konular kargalar kadar hiç ilgi ve alaka görmemiştir!

                Belirtilen kesimler yıllarca hem “YAVUZ HIRSIZ” hem de “EV SAHİBİ” rolünü çok güzel oynamışlardır. Bir taraftan millete gerçek olmayan bir Atatürk ile içi boşaltılmış bir Atatürkçülük anlatılmış; bir taraftan da “RESMİ İDEOLOJİ GERÇEKLERİ SAKLIYOR” denilerek devlet suçlanmıştır. Çelişkili vizyona dayanan bu yönetimin tarafları bazen “MİLLET DEĞERLERİ ADINA ATATÜRK’E KARŞI ÇIKTIKLARINI” söylemiş; bu yöntem eskiyince “CUMHURİYETİN BATICI OLDUĞUNU” ileri sürülerek “DEVLETİ BAGIMSIZLIKTAN KURTARMAK GEREKTİĞİ” yalanını ortaya atılmıştır. Herhangi bir zeminde ve siyasi alanda etkin olunca da reddettiklerini özgürlüğün ve kurtuluşun temeli ve esası olarak sunma yolunu tercih etmişlerdir!

                Sonuç olarak sözün özü, hem sözde “ATATÜRKÇÜLER” hem de “ATATÜRK KARŞITLARI” dünyadaki siyasi ve ideolojik gelişmelere bağlı olarak kurgulanmış, sanal, hayali bir ATATÜRK yaratmışlar ve küresel egemen gücün ideolojik değerlerini ATATÜRKÇÜLÜK olarak pazarlamışlardır; gerçek Atatürk’ü, düşüncelerini ve eserlerini, Türk milletinden “SAKLAMIŞLARDIR.”

                YARATTIKLARI SANAL ATATÜRK’Ü VE ATATÜRKÇÜLÜĞÜ DE TÜRK MİLLETİNİN BENİMSEMESİNİ İSTEMİŞLERDİR.

Halbuki, gerçekte ne! Gazi Mustafa Kemal Atatürk bunların anlattığı gibi birisidir; ne de bunlarının anlattığı gibi Gazi Atatürk’ü Türk Milletinin benimsemesi hiçte mümkün değildir!

                Gazi Atatürk’ü bu duruma düşürüp şekil vermeye çalışanların Türk milletinin huzurunda psikolojik durumlarının akıl sağlıklarının dikkatli bir şekilde incelenmesi ve halkımıza zararlarının anlatılması ve ortadan kaldırılması gereklidir. Bu gibi yapılar; gerçeklerin “GERÇEK ATATÜRK’ÜN“ tanınmamasında tanıtılmamasında bir fiil aralıksız yıkım faaliyetlerini sürdüreceklerdir..!