Günün Duası..
Allah’ım! Bu günde oruç tutup ibadete durmam için bana yardımcı ol; bu günün sürçme ve günahlarından beni uzaklaştır; bu günde sürekli olarak seni zikretmeyi bana nasip eyle; yolunu erenlerden eyle!
Kur’ân Ne Diyor..
“Olur ki, bir şey sizin için hayırlı iken, siz onu hoş görmediniz. Yine olur ki, bir şey sizin için kötü iken, siz onu seversiniz. Allah bilir, siz bilmezsiniz.” (2. Bakara Sûresi, Ayet/216)
Hadis-i Şerif..
Kimin vasıtasıyla bir adam Müslüman olursa, ona cennet vacip olur.
Esmaü’l -Hüsna..
Es-Semi: “Her şeyi en iyi işiten.”
Hadis-i Şerif..
Namaz, insan ile şirk ve küfür arasında bir perdedir. Namazı terk etmek, bu perdeyi kaldırmaktır.
Bir Güzel Söz..
Midenizi tıka basa doldurmayın. Zira namaza karşı tembellik yapar, vücudunuza zararlıdır ve hastalıklara sebep olur. (Hazret-i Ömer Radıyallahü anh)
Bir Soru Bir Cevap..
Oruçlu Kimse Diş Tedavisi Yaptırabilir mi?
Orucun bozulması için yeme, içme ve cinsel ilişki ya da bu anlamları ifade eden bir fiilin İşlenmesi gerekir. Bu sebeple sırf diş tedavisi sebebi ile oruç bozulmaz. Tedavinin ağrısız gerçekleşmesi için yapılan enjeksiyonlar da beslenme amacı taşımadığı için orucu bozmazlar.
Ancak tedavi sırasında yapılan başka başka işlemler sebebi ile –mesela ağız su ile çalkalanırken-
boğaza su, kan veya tedavide kullanılan maddelerden biri kaçarsa oruç bozulur ve kaza edilmesi gerekir.
Bir Menkıbe..
KUYU SAHİBİ
Resûlullahın (s.a.v.) vefâtından 10 gün sonra yüzü kapalı bir köylü mescide gelip selâmdan sonra dedi ki:
- Resûlullahın yakını kimdir?
Hazret-i Ebû Bekir (r.a), Hazret-i Ali’yi (r.a.) gösterdi.
Hazret-i Ali (r.a) buyurdu:
- Söyle ey Madar! Ey kuyu sahibi!
- İsmimi ve kuyu sahibi olduğumu nereden bildin?
- Resûlullah (s.a.v.) haber verdi. Sen Arabi köyündensin. Adın Madar’dır. Babanın adı Darim’dir. 360 yaşındasın. Sen 100 yaşında iken şöyle söyledin: “Bir Peygamber çıkar yüzü güneşten nurlu, sözü şekerden tatlı, kokusu miskten güzel, yetimlerin ve miskinlerin babası, adam öldürmekten ve faiz (riba) men eder, Peygambelerin sonuncusudur. Ümmeti 5 vakit namaz kılar, Ramazanda oruç tutarlar. Beytullah’ta hacc ederler. Ey kavmim, ben ona îman ettim.”
Sen böyle söyleyince üzerine yürüyüp seni dövdüler. Bir kuyunun içine bıraktılar. Bu zamana kadar orada mahpus idin. Resûlullah ahirete intikal edince, Allahü teâlâ bir sel gönderip kavmini helâk etti. Sana bildirdi ki: “EY MADAR! Peygamber vefât etti. Git kabrini ziyaret et!”
Sen de geceyi gündüze katıp buraya geldin.
-Bunları da kim söyledi sana?
- Resûlullah (s.a.v.) haber verdi. “MADAR, vefâtımdan sonra gelir, ONA SELÂMIMI SÖYLE!” buyurdu.
Madar bunu duyunca mesrur oldu. Hazret-i Ali (r.a) yüzündeki örtüyü kaldırmasını rica etti.
Kaldırınca mescidin içi nurla doldu. Madar dedi ki:
- Ey Ali! Beni Resûlullahın mübârek kabrine götür!
Hazret-i Ali (r.a) onu götürdü. Madar Resûlullahın kabrine göğsünü dayayıp yüzünü sürdü. Az sonra da bu hâlde iken vefât etti.
RAMAZAN’IN DUYGULARA ETKİSİ…
Elbette oruç ayı Ramazan geldiğinde, Müslümanın kişiliğinde bazı değişiklikler hissederiz. Bu hissediş, insanların iç dünyalarına âdeta bir kapı açar. Ramazan’ın getirdiği temiz duygularla çoşan hayrat ve iyilik yansımaları, diğer oruç tutan Müslümanlar tarafından da açıkça fark edilir.
Bu duygu dünyası, sadece fertleri etkilemez; TOPLUM, DEVLET, KURUMLAR ve hattâ EKONOMİK hayatımız bir başkalık arz eder.
Diğer aylara göre, işlenen cürümler, suçlar, cinayetler, gasp, içki tüketimi, kumar ve benzeri kötü alışkanlıklar asgariye iner. Âdeta kötülük, kendisini durdurur. İnsanlarda İlâhî bir set oluşur.
Tüm bunlar oruç tutmanın verdiği manevî güçle, gerekse insanların duygu dünyalarına nasipleri kadar
tesiri sebebiyle meydana gelir. O duygularda pek kavranamayan oluşumlar. İzah edilemeyen başkalaşımlar âdeta öne çıkar.
Resûl-i Ekrem (a.s.v.), insanların en cömerdi idi. Bilhassa Ramazan’da Cebrail’le karşılaştığı zaman cömertliği son dereceyi bulurdu. Cebrâil, Ramazan’ın her gecesinde Peygamber Efendimizle
(s.a.v.) buluşup nöbetle Kur’ân okurlardı. İşte böylece Resûlullah, Cebrail’le buluştuğunda insanlara rahmet getiren rüzgârlardan daha cömert, daha faydalı olurdu.”
Hayırlı Ramazanlar!
Eski tarihli olan ramazanlar da filanca belediyenin sokak iftarlarında en uzun iftar masası rekoru kırılırdı.
Falanca belediyenin ramazan etkinliğinde en çılgın dans yarışmaları yapıldı!
Bilmem nerede 10 bin kişi aynı anda iftar açarak Guinness rekorlar kitabına girmişti.
Paraşütle atlarken iftar keyfi, yerin şu kadar metre altında iftar…
Falanca hayırsever fakirlere kumanya dağıtırken kameralara yakalanmıştı.
Evet… Durum o zamanlar buy du!
Yurdun birçok bölgesinden haber merkezlerine bu ve benzeri haberler akıyordu!
İHLAS MI, SAMİMİYET Mİ; O DA NE?
Yetmedi;
Bir de iftarlık ve sahurluk reyting hocaları vardı.
Her biri yıl boyunca ve hatta MİLLİ MANEVİ DEĞER TANIMADAN YAYIN YAPAN TELEVİZYONLARI MESKEN TUTAN BU HOCA EFENDİLER (!) yine o günlerde salya sümük iş başındaydılar!
Rejinin alttan verdiği müzik eşliğin ne çok edebiyat parçalıyorlar dı; “VAY EFENDİM O ŞÖYLE AĞLIYORDU, BU ŞÖYLE OTURUYORDU, ŞU ŞÖYLE AÇLIK ÇEKİYORDU…”
VE DAHA NELER NELER!
Anlattıkları din, anlattıkları peygamber, anlattıkları sahabe sanki Kaf dağının arkasındaki masal diyarından.
İslâm’ın yaşayan ve yaşanan bir din olduğundan haberleri yok. Dün sahabeyi bağlayan her ayetin bugün kendilerini ve hepimizi bağladığından bihaberler ya da işlerine gelmiyordu ondan.
Tek hedef var; o da reyting idi. Vıcık vıcık istismar, tiksindirici bir üslup du.
Zira reyting para demek, şöhret demek!
Peygamber Efendimizin (s.a.v.), dört halifenin, Ehl-i Beyti’nin ve sahabesinin çektikleri binbir çile bugün onlar için ise PARA ve ŞÖHRET KAYNAĞI OLMUŞ DURUMDAYDILAR!
İHLAS MI; SAMİMİYET Mİ; O DA NE?
Yetmedi;
Şu televizyon kanalları meselesini biraz açalım;
Önce eski olan tarihlerde evlilik adı altındaki pazarlama programı ve arkasından İFTAR PROGRAMI!
Önce ahlaksız yaşam tarzını normal gösteren diziler sonra SAHUR PROGRAMI!
Önce kadın erkek çıplaklar kampını andıran falanca adadaki yarışma programı ardından SAHUR PROGRAMI!
Ha bu arada iftar ve sahur programlarının reklam aralarındaki “EN UYGUN FAİZ (RİBA)” reklamlarını da işin başka bir cabası!
Neden böyleydi?
Çünkü bunlar rağbet görüyordu. Yüzde 99”u MÜSLÜMAN olan bu ülkemizde RAMAZAN GÜNÜ bile bu programlar reyting listelerinin en üstünde yer alıyorlardı!
Alın size yüzde 99’u Müslüman olan ülkemizden bir başka manzara daha;
CAMİLER BOŞ, LOKANTALAR DOLU. HABERLERİNİ ÇOKCA YAŞADIK!
Sokakta ORUÇ yok, sokakta ORUCA SAYGI YOK!
Başörtülü/başörtsüz bayanlar bile sokak ortasında YİYİP İÇMEKTEN GERİ DURMUYOR ARTIK!
Ne diyelim… Nerede O ESKİ RAMAZANLAR diye soruyorlar ama şahsen ben “NERDE O ESKİ MÜSLÜMANLAR” diye sormak istiyorum!
Mevcut günümüzde ve o günümüzde de RAMAZAN AYNI RAMAZAN, ilk günkü hükümlerine tabi yani değişen hiç bir şey yok. Peki ya ZAMANIN MÜSLÜMANLARI HANGİ HÜKÜMLERE TABİ?
İşte işin orası BİRAZ KARIŞIK GİBİ GÖZÜKÜYOR!
Neyse! Hayırlı Ramazanlar!
