* Kalbin aydınlığı helâl yemekle olur. Hazret-i Ali (Radıyallahü anh)
* Ya Rab! Alçak kişiye itibar sağlama. Hafız
…HACI HOCA OLMUŞSUN
Ya bunak bir ihtiyarsın ya da eşeğin biri
Alçakları besler, yoksulları ezer durursun:
Sana düşer azapların, tövbelerin beteri.
Ey zaman, bilmez misin ettiğin kötülükleri?
Elinde bir fenerle gelen
Her şafak bir hırsız gibidir
Bir gün de eksilir ömürden;
Her sabah yeni bir gün doğarken,
Ama ALLAH kanar mı bunlara?
Hırka, Tesbih, Post, Seccade güzel:
Hacı Hoca olmuşsun, kaç para!
İçin temiz olmadıktan sonra…
Orhan Orgarun
ÖMÜR KAÇ GÜN ? (1)
Hak yolcusu olan bir kimse şöyle düşünmelidir: Üç günlük ömrüm var. Biri geçmiş, diğeri de henüz gelmedi, öyleyse gerçekte şimdi yaşadığım bir günlük ömrüm var. Onun için vakte çok kıymet
vermeli, O anı çok iyi değerlendirmelidir. Çünkü kişi gelecekten, yaşamadıklarından hesaba çekilecek değildir…
Bu kapıya gelmiş, azda olsa yol almış kişi ise ömrüm üç saattir diye düşünmelidir. Biri yaşadığı saat, diğeri yaşayacağı saat, ötekisi ise yaşamakta olduğu saattir. Büyüklerin manevi terbiyesinde yetişmiş olgun bir mü’min ise hem böyle düşünmeli hem de yaşadığı her anı çok iyi bir şekilde değerlendirmelidir…
Hayat Ve Ölüm..
Var oluşumuz bize hayatı, hayat ise ölümü hatırlatmaktadır. Kur’ân-ı Kerîm, hayatı ve ölümü yaratanın, her şeyi var eden Allah olduğunu ilan eder. Yüce Allah dünya da insanların güzel işler yapma hususunda birbirleriyle rekabet etmelerini sağlamak, kimlerin kendi emir ve yasaklarına uyararak daha güzel işler yapacağını ortaya çıkarmak için hayatı ve ölümü yarattığını bildirmektedir. “O, HANGİNİZİN DAHA GÜZEL İŞ YAPACAĞINIZI DENEMEK İÇİN ÖLÜMÜ VE HAYATI YARATTI. O, ÜSTÜNDÜR BAĞIŞLAYANDIR.” (67. Mülk Sûresi, Âyet/ 2) âyet-i kerîmesi, bize bahşedilen hayatın anlamsız bir var oluş olmadığını, ölümün ise sonu hiç olan bir yok oluş anlamına gelmediğini, aksine hayatın, hayırlı faaliyetlerin yapıldığı bir alan, ölümün ise bu faaliyetlerimizin karşılığını bulacağımız ebedi varlık sahasına geçişi sağlayan bir dönüm noktasını ifade ettiğini hatırlatır.
Hayat ve ölüm imtihan için yaratılmıştır; imtihan yeri ise dünyadır. Ölüm mü’minlere hayatın sorumluluğunu hatırlatır, onları iyi işler yapmaya teşvik eden en iyi bir uyarıcıdır…
“HER NEFİS ÖLÜMÜ TADICIDIR. KIYAMET GÜNÜ ELBETTE ECİRLERİNİZ EKSİKSİZCE ÖDENECEKTİR. KİM ATEŞTEN UZAKLAŞTIRILIR VE CENNETE SOKULURSA, ARTIK O GERÇEKTEN KURTULUŞA ERMİŞTİR. DÜNYA HAYATI, ALDATICI METADAN BAŞKA BİR ŞEY DEĞİLDİR.” (3. Âl-i İmrân Sûresi, Âyet/ 185).
“DE Kİ: ŞÜPHESİZ BENİM NAMAZIM, KURBANIM HAYATIM VE ÖLÜMÜM HEPSİ ALEMLERİN RABBİ ALLAH İÇİNDİR.” (6. En’âm Sûresi, Âyetler/ 162-163).
İhtiyarlık Ve Ölüm..
Doğmak, büyümek, yaşlanmak ve ölmek, insan hayatının kader çizgisinde yer alan ve hiç değişmeyen kanunlardır. Çünkü insan dünya için yaratılmamış, dünya-hayat yolu üzerinde insan için yaratılmıştır.
İkinci hayatın yolu buradan geçer ve hazırlık devresi anlamındadır. Ruh eskiye elbiseyi atar, yeni verilinceye kadar BERZAH âleminde bekler…
İnsan belirli bir çağdan sonra organlarında düşkünlük görülmeye başlar. Vücudun madde ve enerji alış-verişi yetersiz bir hale gelir. İhtiyarlama sırasında organizmada meydana gelen değişikliklerin başlıcaları şunlardır: Dokularda bozulma, kansızlık, kemiklerde kireç birikmesiyle kemiklerin sertleşmesi ve gene kemiklerdeki değişiklikler sebebiyle boyun kısalması, kan hücrelerinin mukavemetinin azalması, kafanın küçülmesi kalp de büyüme, damar esnekliğinin azalması, karaciğerin ufalması, beyin ağırlığının azalması…
Ölüm..
Hayat iki kapı arasındaki bir yolculuk gibidir. İlk kapı doğum, ikinci kapı ise ölümdür. Bu iki kapıdan da geçme vakti bizim tarafımızca tayin edilemez. İkisinden de geçince, bir daha geri dönüş yoktur.
(3. Âl-i İmrân Sûresi, Âyet/ 185. âyetin de bildirildiği üzere “HER CANLI ÖLÜMÜ TADACAKTIR.” Yani yaşayan her canlı, ne kadar uzun yaşayacak olursa olsun en sonunda canları alan AZRAİL ile karşı karşıya gelecektir.
Ölüm; dünyanın bütün telaşları, sevinçleri, üzüntüleri gibi insana tanınan süreyi de bitirmiş olur. İnsanın ailesi ve malı kabre kadar gelir ama geriye döner. Onunla kabre giren sadece amelleridir. Bütün amellerin karşılığı ise mahşer gününde ödenecektir…
Dünya süsüne dalıp ahiretteki ebedi hayatın unutulmaması için ölümün anılması teşvik edilmiştir. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) “ZEVKLERİ YOK EDEN ÖLÜMÜ, ÇOKÇA ANIN” (Tirmizi, Zûhd. 4) buyurmuştur.
Ölüm bir yok oluş değildir. Fani dünya hayatının sonu, ebedi ahiret yurdunun başlangıcıdır.
Ölünün arkasından yas tutmak, bağırıp çağırarak ağlamak men edildiği gibi, Allah’ın hoşuna gitmeyecek sözler söylemeden, sessizce ağlamakta bir beis yoktur. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) de oğlu İbrahim’in ölümünden sonra ağlamış ve şöyle buyurmuştur: “GÖZÜMÜZ YAŞ DÖKER, KALBİMİZ HÜZÜN ÇEKER, FAKAT RABBİMİZİ RAZI ETMEYECEK SÖZ SARFETMEYİZ. EY İBRAHİM! SENİN AYRILMANDAN BİZLER ÜZGÜNÜZ!” (Buhari, Cenâiz, 44).
Kur’ân Ne Diyor?
“İnsan iyiliğin gelmesine dua ettiği gibi, kötülüğün gelmesine de dua eder.” (17. İsrâ Sûresi, Âyet/ 11)