Tarih: 12.11.2011 10:05

Hemşehrimiz Ünal Örnek Bandırma`yı Milliyet blog`daki köşesine taşıdı

Facebook Twitter Linked-in





      Ulusal`da bir Bandırmalı     Ünal ÖRNEK


Her şehirde yaşayan insanların yaşadıkları şehirle ilgili birçok anıları vardır. Hele yıllar ilerledikçe o yaşanmışlıklar insana çok daha anlamlı gelir. O sokaklar, o caddeler, o evler insana bambaşka gelir. Şehrin her yanını hep eski haliyle hatırlarsınız. Gördükleriniz yeni yapılar, yeni insanlar bile olsa hep yaşadığınız o anları eski insanları ile anımsarsınız. Zaten anıları büyülü kılan şey de budur. Yaşı genç insanlar bunu pek anlamlı bulmayabilir. Ancak yaşadığınız şehir geçmişin güzelliklerini kaybedip, tarihi taşıyan o evleri ve şehir düzenini yitirmeye ve size göre ruhunu kaybetmeye başlamışsa, geçmişin bayramlarındaki o sıcak ve sevimli havayı yitirmişse içinize bir hüzün çöker. Geçmişin resmini sözlerinizle çevrenizdeki genç insanlara anlatmak, geçmişte birlikte yaşadığınız insanlarla geçmişi yad edersiniz.

Bir bayram sabahında Bandırma’da kendimce şehrin geçmişinde yürümek istedim. İçimden geçmişte yaşadığım şehrin sokaklarını ve geçmişteki o insan portrelerini şöyle bir hayal ettim. Her yaşı ilerleyen ve anılarındaki o insanları ve o şehrin sokaklarındaki ruhun kaybolduğunu düşünen her Bandırmalı olarak nerede o eski bayramlar dedim içimden. Çocukluk günlerimin bana dev gibi görünen evleri ve geniş gelen o sokaklarında bir bayram sabahında insanların yeni elbiseleri ile şen şakrak bir oyana bir buyana koşuşturmaları gözlerimin önüne geldi.

O yıllarda nüfusun az olmasının avantajı ile birbirlerini tanıyan insanların birbirleri ile tatlı sohbetleri ile her bir karesi şehrin ruhunu yansıtan dostluk ilişkileri, maddi değerlerin bugünkü kadar ön planda olmadığı, insanların beyin donduran ve yıkayan televizyon programları ile boğulmadığı o günlerde her yer, her şey insan ile doluydu. Dostluklar ve aşklar çok içten yaşanıyordu.






Sabah ezanı ile şehrin her yanına yayılan o hoş ve manevi ses ile şehir uyanmaya başlıyordu. Büyükler bir heyecanla bayram sabahına hazırlanırken, Sabahın alaca karanlığında sabah namazı ve bayram namazı için tek katlı evlerinin kapılarını çat diye kapatan ahşap kapı sesleri duyulurdu. Kapı sesleri ile birlikte şehrin kaldırım taşı döşeli sokaklarında yeni iskarpin ayakkabıları ile namaza yetişmek isteyen insanların ayak sesleri sabahın sessizliğini bozardı. Bugün yok edilen birçok tarihi ev o günlerde şehrin cadde ve sokaklarını süslerdi. Tarihi taşıyan evler geçmişten gelen sıcak atmosferi ile yeni bayramlara şahitlik ederdi.


O günlerde yaşadığım mahalledeki Çınarlı cami, cadde ve sokaklar bana dev gibi gelirdi. Ne kadar büyük bir yapı, ne kadar büyük cadde ve sokaklar diye düşünürdüm. Camide sabah namazının ardından bayram namazına kadar geçen süre içinde insanları söyle bir süzerdim. Kimi dipdiri heyecanlı görünürken, kimi sabahın mahmurluğunu atamamanın verdiği bir yüz haliyle görünürlerdi. Ama herkesin yüzünde bayramın sevincini görebilirdiniz. Birbirini tanıyan şehrin yaşlısının, gencinin, çocuğunun, fakirinin, zenginin, bir kubbenin altında duran zamanın dini bir atmosferi içinde gönül birliği içinde olduğunu hissederdiniz.





Çocuklar caminin içinde her zamanki saflıkları ve sevimlilikleri ile enerji dolu olarak bayram namazının bitmesini beklerlerdi. Yeni elbiseleri içinde, yeni traşlı saçları ve yeni ayakkabıları ile büyüklerinin elini öpmeye giderek, şeker ve para toplamının hayalini kurarlardı. Çünkü o yıllarda bayram eğlenceleri çok zevkli ve farklı idi. Şehrin belirli yerlerine muhteşem bayram yerleri kurulurdu. O zamanın en önemli bayram yeri kurulan yerleri, sahildeki ortaokulun arkasındaki boş arsa ile Hacı Bekir caminin üstündeki boş arsa idi.  O büyük alana büyük büyük salıncaklar, dönme dolaplar, uçan sandalyeler kurulurdu.


Bayram yerinde motorlu akrobasi yapanlar ve sihirbazlar renkli çadırları ile yerlerini alırlardı. Her zamanki gibi bunların çevresinde seyyar satıcılar tezgâhlarını koyarlardı. Bugünün hazır gıdasının yerine geçen yiyeceklerini satarlardı. Şam tatlılar, muhallebiler, tulumba tatlıları, kâğıt helvalar, sucuk ekmekler, köfteler, şehirde yapılan gazozlar, limonatalar ve daha neler neler.  Etrafı kaplayan sucuk ekmek ve ızgara köfte kokuları içinde, dönemin hoparlörden yayılan meşhur şarkıları eşiğinde çadırlardan yapılan tanıtım anonsları ile satıcıların ve çocukların sesleri birbirine karışırdı. Başta çocuklar olmak üzere yetişkinler içinde bir panayır havasındaki bayram yerinde bulunmak bambaşka bir hazdı. Genelde çocuklar topladıkları bayram paralarını son kuruşuna kadar buralarda harcarlardı.

 Bayram yerleri kadar o zamanlar araba sayısının çok az olması nedeniyle bir iki taksi ve kamyon dışında cadde ve sokaklar insanlarla dolardı. Aileler bayram ziyaretlerine tüm aile şehrin taş döşeli sokaklarında ayak sesleri birbirine karışarak yürürken, çocukların el öpme yarısı içinde sokaklarda koşturması görülmeye değerdi. Şehrin sanat yüzü olan sevimli, içten ve yetenekli roman kardeşlerim kimi zaman davul kimi zaman keman ve udu ile her yanı şenlendirirdi. Bir ailenin sıcaklığını hissederdiniz yürüdüğünüz her yanda. Küçük şehrin verdiği bir dostluk zinciri ile insanlar daha samimi ve cana yakın idi. İnanın şehirde kimin varlıklı kimin fakir olduğunu tanıyamazdınız. Birbirini tanıyan insanların dostça kenetlendiğini ve bayramın sevincini paylaştığını görürdünüz.

Şehrin sahilinin o günlerdeki haliyle dalgalar çay bahçelerini okşardı. Bir çay bahçesinde otururken, dalgaların sesinde kendinizi bir teknede zannederdiniz. Şehirdeki gerek tarihi tren istasyonu gerekse tarihi iskele o günlerde faaliyette iken bırakın şehrin insanlarını İstanbul’dan gelen yolcuların İzmir trenine binmek için koşuşturmalarına da şahit olurdunuz. Her yer insan seli gibi olurdu. O zamanlar o tarihi binalarda yankılanan yolcu sesleri duyulurdu. Bayram gezmelerinin ardından şehrin insanları sahildeki çay bahçelerini doldururdu. Eğer mevsim sıcaksa yada güneşli bir gün ise sahildeki insan sayısı daha da artardı. Çay bahçelerinde insanlar zamanla yarışır gibi çekirdek yerken bir yandan da çaylarını yudumlardı. Bayram gezmelerinin yorgunluğunu atarlardı.

Bugün yine bir bayram sabahındayım. Ama sokaklar insandan çok arabalarla dolu, tarihi binaların güzel görüntüsü yerine, o güzel evler ve çeşitli çiçek ve ağaçlarla süslü bahçeleri beton bloklarla dolu. Bayram yerlerinin yerini internet kafeler ve atari salonları almış. Sahil boyu doğal yapısını yitirmiş ve tarihi atmosferini kaybetmiş.  Livatya’daki tarihi yel değirmenleri yok olmuş. Çınarlı çeşmesi kurumuş. Tarihi ağaç yıllar önce yok olmuş. Şehir sanatsal yüzünü kaybetmiş, beton canavarına teslim olmuş.





Belki bazılarına göre bu süreç yaşanması gereken bir süreçtir. Ancak hiçbir şehir bandırma gibi geçmişini acımasızca katletmemiştir. Bugün şehrin geçmişi sadece tarihi birkaç fotoğrafta ve o günleri yaşayan insanların hayallerinde kalmıştır. Bugün geçmişe yanmak çözüm değildir. Zaten o günleri geri getirmek hiç de mümkün değildir. Arzumuz hiç değilse şehri yönetenler geçmişin bayramlarını da hatırlayarak kalan birkaç yapıya sahip çıkmaları, geçmişi yansıtan bir sokak yaratmalarıdır. Bu dilekler sadece Bandırma için değil birçok şehir içinde geçerlidir.


Şehirler geçmişin ruhuna sahip çıkmalı, tarihi dokuları korumalıdır. Gerek geçmişi yaşayanlara gerekse geleceğe yürüyecek insanlarımıza o günlerin hazzını sunmalıdır. Geleceği kuracak insanlara şehrin geçmişi, yaşanmışlıkları ve deneyimleri ile ışık tutmalıdır. İzlere bayramları tüm geçmişi ile elele yaşatmalıdır.

En güzel bayramlar hepimizin olsun.





Orjinal Habere Git
— HABER SONU —