İNSANIN VE EVRENİN YARATILIŞI…

İNSANIN VE EVRENİN YARATILIŞI…

"Var olan her şeyi (yöneten), çekip çeviren de O’du!.

Gökleri görünebilir herhangi bir destek, dayanak olmadan yükselten ve sonra da kudret ve hükümdarlık tahtına kurulan Allah’tır; her biri – (O’nun tarafından) belirlenmiş bir süre için – kendi seyrini sürdüren güneşi ve ayı (koyduğu yasalara) tabi tutan O’dur; var olan her şeyi (yöneten), çekip çeviren de O’du!.

                Bütün bu mesajları açık açık dile getiriyoruz ki, (yargı günün’de) Rabbimizin huzuruna çıkacağımıza yürekten kesin bir biçimde inanasınız. Yeryüzü yayıp genişleten ve onun üzerinde yerinden oynatılmaz dağlar yerleştirip vadilerden nehirler akıtan ve orada her türlü bitkiden iki cins yaratan ve gündüzü geceyle örtüp bürüyen O’dur. Doğrusu, bütün bunlarda, düşünen insanlar için mutlaka (çıkarılacak) dersler vardır! (13. Ra’d Sûresi, Âyet: 2-3.)

                Tatlı ve Tuzlu Su Kütleleri..

                (O’nun için benzerlik ve farklılık da kolaydır:) O halde, (yeryüzündeki) iki büyük su kütlesi aynı olmaz; biri tatlı, susuzluğu gidereci, içimi güzel iken ötekisi tuzlu ve acıdır: Fakat her ikisinden de taze et yersiniz ve (ikisinden de) süs takıları çıkarırsınız; ikisinden de üzerinde Allah’ın lûtfundan nasibinizi aramanızı ve böylece şükredenlerden olmanızı sağlayan gemilerin dalgaları yararak, ilerlediklerini görürsün. (35. Fâtır Sûresi, Âyet: 12.)

                Arı ve Bal..

                Bir de Rabbinin arıya! “Dağlarda, ağaçlarda ve (insanların) hazırladıkları kovanlarda kendilerine yuva edin “diye vahyetti(ğini) ve (ona)“ sonra her türlü üründen ye; ve Rabbinin senin için öngördüğü yolları mutlak bir boyun eğmişlikle izle “(diye buyurduğunu düşün!” İşte bunun içindir ki,) onların karınlarından, içinde insan sağlığına yarayışlı unsurlar bulunan değişik renklerde/tatlar da bir sıvı çıkar. Şüphesiz bunda da, düşünen kimseler için mutlaka bir ders vardır! (16. Nahl Sûresi, Âyet: 68-69.)

                Sinek..

                Ey insanlar! (İşte) size bir misal veriliyor; onu dinleyin şimdi; Sizin Allah’tan başka yalvarıp-yakaracağınız bütün o (düzmece) varlıklar, hepsi bir araya gelseler dahi, bir sinek bile yaratamazlar (değil mi?); hatta bir sinek onlardan bir şey kapcak olsa, onu bile geri alamazlar! başvurup isteyen de, başvurulan ve istenende ne kadar güçsüz!.. (22. Hac Sûresi, Âyet: 73.)

                İnsanın Yaratılışı..

                Allah’tır gökleri ve yeri ve ikisinin arasında bulunan her şeyi altı devrede yaratan ve sonra kudret ve hakimiyet tahtı’na oturan; (hesap günü)’ne sizi O’ndan koruyacak ne de size şefaat edecek birini bulamazsınız: Hâlâ düşünüp ders almaz mısınız?

                Göklerden yere kadar bütün mevcudatı O düzenleyip yönetir; ve sonunda tümü sizin hesabınızla bin yıl (kadar) süren bir günde (yargılanmak üzere) O’na yükselir. Yaratılmışların kavrayış alanının ötesindeki şeyleri de, duyuları ve akıllarıyla kavrayabildiklerini de bilen O’dur; O, kudret sahibidir, rahmet kaynağıdır. O, yarattığı her şeyi en mükemmel şekilde yapandır.

                Nitekim Allah, insanın yaratılışını, balçıktan başlatır; sonra basit bir sıvı özünden soyunu sürdürür; sonra ona (yaratılış) amacına uygun bir şekil verip KENDİ RUHUNDAN ÜFLER; ve (böylece, ey insanoğlu,) sizi hem işitme ve görme (melekeleri) hem de düşünce ve duygularla donatır: (Buna rağmen) ne kadarda az şükrediyorsunuz! (32. Secde Sûresi, Âyet:  4-9.)

                O, insanı çömlek gibi pişmiş çamurdan yarattı, halbuki görünmez varlıkları, garip bir ateş alevinden yaratmıştır. Öyleyse, Rabbinizin hangi nimet ve kudretini inkar edebilirsiniz? (55. Rahmân Sûresi, Âyet: 14-16.)

                Doğrusu gerçek şu ki, Biz insanı balçığın özünden Yaratıyoruz; ve sonra onu döl suyu damlası halinde (rahminde), özel bir koruma altında tutuyoruz; sonra bu döl suyu damlasından döllenmiş hücreyi yaratıyoruz; Sonra bu döllenmiş hücreden de cenin ve ceninden kemikleri yaratıyoruz; ve sonra da kemiklere et giydirip onu yepyeni bir yaratık halinde var edip ortaya çıkarıyoruz: Öyleyse, yaratanların en iyisi en ustası olarak Allah ne yücedir! (23. Müminûn Sûresi, Âyet: 12-14.)

                Sizi (hepinizi) bir tek candan yaratan, ve (sevgiyle) kadına meyletsin diye ona kendi özünden eş var edip çıkaran O’dur. Öyle ki, o eşini kucaklayınca, eşi (ilkin) hafif bir yük yüklenir ve bir süre taşır o yükü, sonra (kadın) gün gelip (çocuğun yüküyle) iyice ağırlaşınca, her ikisi birden Allah’a Rablerine yalvarırlar: “Bize gerçekten kusursuz bir çocuk) bahşedersen, muhakkak ki sana şükreden kimselerden olacağız!”

                Ama ne zaman ki, kendilerine kusursuz bir (çocuk) bahşeder, hemen tutup O’nun bahşettiği şeyin dünyaya gelmesinde O’ndan başka güçlere’de bir paye yakıştırmaya kalkarlar! Oysa, Allah, ulûhiyetinde O’na ortak koştukları her şeyden, herkesten çok yücedir. Peki, bunlar hiçbir şey yaratmayan, tersine kendileri yaratılmış bulunan varlıklara mı Allah’la birlikte tanrılık yakıştırıyorlar? Ne onlara ne de kendilerine bir yardımda bulunamayacak olan varlıklara mı? Yol göstermeleri için yakarırsınız size cevap vermek durumunda olmayan varlıklara mı? Onlar ister yakarın, ister karşılarında susun, sizin için fark eden bir şey olmaz. Allah’tan başka çağırıp, sığındığınız şeylerin hepsi hiç şüphe yok ki tıpkı sizler gibi yaratılmış varlıklardır: Eğer doğru sözlü kimselersiniz, haydi onları çağırın da dualarına icabet etsinler!

                Yürüyecek ayakları mı var peki onların? Tutacak elleri mi? Görecek gözleri, işitecek kulakları mı var? De ki: “Haydi, Alllah’a ortak olarak gördüğünüz bütün o varlıkları çağırın, bana karşı elinizden geleni ardınıza koymayın ve böylece bana göz açtırmayın!” (7. A’râf Sûresi, Âyet: 189-195.)

                İnsan/Allah’ın Yeryüzündeki Halifesi..

                İşte o zaman Rabbin meleklere: “Bakın, Ben yeryüzünde ona sahip çıkacak birini yaratacağım!“ demişti. Onlar: “Seni övgüyle yüceltip takdir eden bizler dururken, orada, bozgunculuğa ve yozlaşmaya yol açacak ve kan dökecek birini yaratacaksın?” dediler.

(Allah:) “Sizin bilmediğiniz (çok şey var, onları) Ben bilirim” diye cevaplardı.

                Ve O, Âdem’e her şeyin ismini öğretti, sonra onları meleklerin önüne koydu ve “Dedikleriniz doğruysa haydi bu (şeylerin isimlerini bana söyleyin bakalım!” dedi. Onlar: “Sen kudret ve egemenlikte kusursuz ve eksiksizsin! Senin bize bildirdiğin dışında bir bilgimiz yoktur. Doğrusu yalnız Sensin her şeyi bilen, gerçek hikmet sahibi! Diye cevap verdiler. O: “Ey Âdem, bu (şeylerin isimlerini Onlara bildir!” buyurdu.

                (Âdem) isimleri onlara bildirince (Allah): “Size,” göklerin ve yerin gizli gerçekliğini, açıkladıklarımızın ve gizlediklerimizin tümünü yalnız Ben bilirim” dememiş miydim?” dedi. (2. Bakara Sûresi, Âyet: 30-33.)

                Evet, gerçekten de sizi yarattık, sonra size biçim verdik; ve sonra meleklere: “Âdem’in önünde secde edin!” dedik. Bunun üzerine, İblis’in dışında onlar(ın hepsi) secde ettiler; (bir tek) o secde edenlerin arasında yer almadı.

                (Ve Allah): “Sana emrettiğim zaman“ dedi, “Seni secde etmekten alıkoyan neydi?” (Ben ondan üstünüm,” diye cevap verdi. (İblis), “(Çünkü) beni ateşten yarattın, onu balçıktan.” (Allah): “Madem öyle haydi in o bulunduğun (konum)’dan; çünkü orada (o bulunduğun konumda) büyüklük taslaman yakışık olmaz! Çık git artık; gerçekten aşağılanmış kimselerden oldun Sen!”

                (İblis): “Bana, herkesin ölümünden kaldırılacağı gün’e kadar zaman ver” dedi. (Ve Allah): “Tamam, sen artık mühlet verilen kimselerden oldun” diye buyurdu. (Bunun üzerine İblis):

“Madem ki, benim yoldan çıkmamı istedin” dedi, “ben de, gidip senin doğru yolun üzerinde onlar için pusuya yatacağım, ve hem açıktan açığa, hem de akıllarının ermediği yol ve yöntemlerle sağlarından sollarından sokulacağım onlara: Ve sen onlardan çoğunu nankör kimseler olarak bulacaksın.”

(Ve Allah): “Defol (bulunduğun) o yerden, gözden düşmüş ve kovulmuş olarak! (Ve) onlardan sana uyacak olanlara gelince hiç şüpheniz olmasın, cehennemi topluca sizinle dolduracağım!

                Ve (Sana gelince) Ey Âdem, sen ve eşin, yerleşin bu bahçede; ve yiyin, neyi gönlünüz çekerse; ama sakın şu ağaca yaklaşmayın, yoksa zalim kimselerden olursunuz! “Bunun üzerine, şeytan, onlara, (o kadar) farkında olmadıkları çıplaklıkları göstermek amacıyla fısıldayıp: “Rabbinizin sizi bu ağaçtan uzak tutması, yalnızca, siz ikiniz melekler (gibi) olmayasınız ya da sonsuza kadar yaşamayasınız diyedir” dedi. Ve onlara: “Ben gerçekten sizin iyiliğinizi isteyen biriyim” diye de and verdi.  Ve böylece onları yanıltıcı düşüncelere yönlendirdi.

                Fakat o ikisi, sözü geçen ağacın meyvesinden tadar tatmaz birden çıplaklıklarının farkına vardılar, ve bahçeden topladıkları yapraklarla üzerlerini örtmeye koyuldular.

                Bunun üzerine Rableri onlara (şöyle) seslendi: “Ben sizi o ağaçtan men edip de, “ŞEYTAN SİZİ GERÇEKTEN APACIK DÜŞMANINIZDIR” dememiş miydim?” O ikisi: “Ey Rabbimiz! Biz kendimize yazık ettik; bizi bağışlamaz ve bize merhamet etmezsen, hiç şüphesiz. Kaybedenlerden olacağız!” dediler. (Allah): “İnin, bundan böyle birbirinize düşman olarak!” dedi, “Yeryüzünde bir süre için kalacak bir yurt ve geçiminizi sağlayan şeyler bulacaksınız: Orada yaşayacak ve öleceksiniz” diye ekledi, “Ve (Kıyâmet günü) oradan diriltilip çıkarılacaksınız!”

                Ey Âdemoğulları! Size yücelerden, hem çıplaklığınızı örtesiniz diye, hem de bir görkem-güzellik nesnesi olarak giyim-kuşam (yapma bilgisini) bahşettik; ama Allah’a karşı sorumluluk bilincinin (sağladığı) örtü her şeyin üstündedir. İşte bunda (da) Allah’ın Âyetlerin’den biri var ki, insanoğlu belki ders alır. (7. A’raf Sûresi, Âyet: 11-26.)

                Şeytanın Kovulması..

                (Nitekim) o zaman, Rabbin meleklere demişti: “Ben balçıktan bir insan yaratacağım; ona en uygun biçimi verip Kendi ruhumdan kattığım zaman onun önünde yere kapanın!” Bunun üzerine bütün melekler yere kapandılar, yalnız İblis kapanmadı: O küstahça böbürlendi ve (böylece) hakikati inkar edenlerden oldu.

                (Allah): “Ey İblis!” dedi, kendi ellerimle yarattığım şu (varlığın önünde) yere kapanmaktan seni alıkoyan nedir? (Başka bir yaratık önünde boyun eğmeyecek kadar) kibirli misin, yoksa (yalnız) kendisini üstün görenlerden misin?” (İblis): “Ben ondan daha üstünüm“ diye cevap verdi, “Ben ateşten, onu ise balçıktan yarattın.“ (Allah) “öyleyse” dedi, “bu meleklik konumu’ndan git; çünkü sen artık gözden düşmüş/kovulmuş birisin. Ve Benim Lânetim Hesap günü’ne kadar senin üzeride olacaktır!”

                (İblis ) “Ey Rabbim” dedi, “O halde her kişinin dirileceği güne kadar mühlet ver!”

(Allah) “peki, (öyle olsun)!” dedi. “Sen mühlet verilenlerden oldun, zamanı (yalnız Benim tarafımdan) bilinen güne kadar”.

                (Bunun üzerine İblis): “Senin kudretine and olsun ki, onların tümünü şiddetli bir sapıklığa sürükleyeceğim!” dedi. “Senin ihlaslı kullarının dışında (tümünü)!”

(Allah,) “O zaman gerçek şudur!” buyurdu, “Ve Ben bu gerçeği söylüyorum: Cehennemi seninle ve sana uyanlarla dolduracağım!” (38. Sâd Sûresi, Âyet: 71-85.)

                Gerçek şu ki, biz Âdem’e önceden buyurduğumuzu ulaştırmıştık; ne var ki o bunu unuttu; O’nu, yaratılışındaki amaçla azimli ve gayretli bulmadık.

                (Şöyle ki:) Biz meleklere, “Âdem’in önünde yere kapanın!” dediğimiz zaman İblis’in dışında, onların hepsi yere kapandı; (İblis bunu yapmaya) yanaşmadı; ve bunun üzerine Âdem’e: “Ey Âdem!” dedik, “Gerçek şu ki, bu senin ve eşinin düşmanıdır; öyleyse, dikkat edin, sizi (bu) has bahçeden çıkarıp da seni bedbaht kılmasın. (O has bahçe ki,) orada acıkmaman ve kendini çıplak hissetmemen sağlanmıştı; keza, orda susamaman ve güneşin sıcaklığından etkilenmemen de sağlanmıştır.”

                Ne var ki, Şeytan o’na sinsice fısıl’dayarak: “Ey Âdem!” dedi, “Sana sonsuzluk ağacını ve dolayısıyla hiç çökmeyecek bir hükümranlığı(n yolunu) göstereyim mi?” Ve böylece ikisi de o Ağaç(ın meyve’sin)den yediler; bunun üzerine çıplaklıklarının farkına vardılar ve bahçeden topladıkları yapraklarla üzerlerinin örtmeye çalıştılar. Ve (böylece) Âdem Rabbine karşı geldi ve dolasıyla bir hataya düşmüş oldu.

                Ama sonra Rabbi (yine de) O’nu (rahmetiyle) seçip ayırdı; O’nun tevbesini kabul etti ve O’na doğru yolu gösterdi; (yani onlara şöyle dedi: “Birbirinize düşman olarak hepiniz topluca inin bu (safiyet/arınmışlık) makamından! Bununla birlikte, muhakkak ki, size Benden doğru-yol bilgisi gelecektir: Kim ki Benim doğru-yol öğretimini izlerse yoldan sapmayacak ve bedbaht olmayacaktır.

                Ama kim ki Beni anmaktan yüz çevirirse, bilsin ki, onun dar bir hayat alanı olacaktır; ve kıyâmet günü onu kör olarak kaldıracağız. “(Böyle biri, kıyâmet günü’nde: “Rabbim, ben gören biriyken beni niçin kör olarak kaldırdın?” diye soracak. (Allah da ona: “Şunun için,“ diye cevap verecek, “Sana masajlarımız gelmişti de Sen onları göz ardı etmişsin; ve bugün de aynen öyle göz ardı edileceksin!” (20. Tâhâ Sûresi, Âyet: 115-126.)

İnsanın Doğası..

Allah yüklerinizi hafifletmek ister; zira insan zayıf yaratılmıştır. (4. Nisâ Sûresi, Âyet: 28.)

İnsan tez canlı bir yaratıktır; (fakat yakında) mesajlarımı(n işaret ettiği gerçeği) size göstereceğim; şimdi (bunu) Benden acele istemeyin! (21. Enbiyâ Sûresi, Âyet: 37.)

Gerçek şu ki, insan tatminsiz bir tabiata sahiptir. (Kural olarak) başına bir kötülük geldiği zaman sızlanmaya başlar, bir iyilik ile karşılaşınca da onu bencilce (sahiplenip başka insanlardan) uzak tutar.

Ancak namazda bilinçli olarak Allah’a yönelenler böyle değildir, (ve) namazlarında devamlı ve kararlı olanlar; ve şunlar: Malları üzerinde (başkasının) hak sahibi olduğunu kabul edenler, (yardım) isteyenlerin ve (hayatın güzel şeylerden) yoksun bulunanların.

                Ve hesap gününü(n geleceğini) tasdik edenler; ve Rablerinin azabına karşı korku ve saygı içinde bulunanlar, zaten Rabbinin azabına karşı hiç kimse kendini (tam) bir güven içinde hissedemez. Ve iffetlerine karşı duyarlı olanlar, eşleri; yani (nikah yoluyla) meşru şekilde sahip oldukları dışında (istediklerini firenleyenler:) Çünkü ancak o zaman hiçbir kınamaya uğramazlar, ama o (sınır)ın ötesine geçmek isteyenler, gerçek haddi aşanlardır; emanetlere ve ahidlere riayet edenler; ve şahitlik yaptıkları zaman kararlı duranlar; ve namazlarını (bütün dünyevî endişelerden) uzak tutanlar. İşte bunlardır (cennet) bahçeler(in) de ağırlanacak olanlar! (70. Meâric Sûresi, Âyet: 19-35.)

                (Artık son pişmanlık fayda etmez:) Çünkü yaşadığı sürece) hakikati kabul etmedi ve aydınlığa kavuşmak için) namaz kılmadı; tam tersine, hakikati yalanladı ve (ondan) uzaklaştı ve sonra böbürlenerek geldiği yere döndü. ”Ama ey insan, akibetin geliyor her dakika) yakınına, daha da yakınına, yakına, daha da yakınına!

                İnsan, başıboş bırakılacağını ve dilediği gibi hareket edebileceğini mi sanır? O, bir zamanlar (sadece) akıtılan bir meni damlası değil miydi, ve sonra döllenmiş hücre; bu safhada Allah (onu) yaratmış ve olması gerektiği gibi şekil vermişti, ve ondan iki cinsi, erkeği ve dişiyi var etmişti? Öyleyse, Allah, ölüyü hayata yeniden döndürmez mi? (75. Kıyâmet Sûresi, Âyet: 31-40.)

                Gerçek şu ki, insanı yaratan Biziz ve onun iç-benliğinin ona ne fısıldadığını Biz biliriz: Çünkü Biz ona şah damarından daha yakınız.

                (Ve böylece,) ne zaman (tabiatında mevcut) iki eğilim, sağdan soldan çatışarak karşı karşıya gelseler, insanın söylediği her şeyde yanı başında mutlaka bir gözetleyici bulunur. (50. Kâf Sûresi, Âyet: 16-18.)

                * “İnsana en güzel sıfatı (ölümü) diyen vermiştir.”

                * “Yılların yüklediği yaş yükü dışında, her yük omuzdan indirilebilir.”

                * “Yoksulluk rüzgârın her tozdan önce iyi ahlakı süpürür,”

                * “Ey iman edenler! Yakıtı insanlar ve taşlar olan cehennem ateşinden kendinizi ve ailenizi koruyun…” (66. Tahrîm Sûresi, Âyet: 6.)

                * “Allahım! Tefrikadan, iki yüzlülükten ve kötü ahlâktan sana sığınırım!” (Hadis-i Şerîf)

                “DÜŞÜNEN BİR TOPLUMA“ ithaf olunur…