Tarih: 15.11.2019 00:09

İSLÂM’IN BEŞ ESÂSI ÜZERİNE…

Facebook Twitter Linked-in

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurdular ki:

                “İslâm dini beş temel üzerine kurulmuştur:

* Allâh’tan başka ilâh olmadığına ve Hz. Muhammed Mustafâ’nın (s.a.v.) Allâh’ın kulu ve Peygamberi olduğuna şehâdet etmek,

                * Namaz kılmak,

                * Zekât vermek,

                * Ramazan orucunu tutmak.”

                Bu esâslardan herhangi birini inkâr eden bir şahıs Müslümanlık şerefinden mahrum olur, dinden çıkar!

                Bir kimsenin Müslüman olabilmesi için, evvelâ Allâhü Teâlâ’nın varlığına ve Hz. Muhammed Mustafa’nın (s.a.v.) Allâh’ın kulu ve Peygamberi olduğuna kalbi ile imân etmesi ve -Müslüman olduğuna hükmedilmesi için- İmânını dili ile ikrâr etmesi, söylemesi lâzımdır. Bu şehâdet İslamiyet’in ilk ve en büyük şartıdır.

                Îmân, kalbe âit bir hâl olduğundan, dil ile şehâdet edip ikrâr da bulunmayanın dünyâda Müslümanlığına hükmedilmez.

                Namaz, zekât, hac, oruç da İslâmiyet’in birer şartıdır. Bunların Farz olduğuna kalbi ile îmân etmek ve şartları bulundukça yerine getirmek lâzımdır.

                Bunların farz olduğunu inkâr eden bir şahıs, Müslüman olamaz!

                Bunları tasdîk etmekle berâber ifâ etmeyen, yapmayan bir şahısda kâmil bir Müslüman sayılamaz, son nefeste îmânını zâyi etmesinden, kaybetmesinden korkulur, azâba müstehak olur.

                Bunların farz olduğuna kalb ile îmân ederek yerine getiren zât ise, kâmil bir Müslümandır.

                Bunları dil ile kabul ve itiraf ettiği hâlde, kalb ile inkâr eden bir şahıs ise, zâhirde Müslüman görülürse de hakikatte münâfıktır, en feci bir küfür ve dalâlet içindedir!

                Ef’âl-i Mükellefin..

                Mükellef ne demektir?

                Mükellef, dinî hitapla yükümlü tutulan, düşünce söz ve davranışlarına birtakım dünyevî- uhrevî, dinî-hukukî sonuçlara bağlanan insan demektir.

                Allah (c.c.)’ın emir ve yasaklarından sorumlu olan ve O’nun emirlerine teslim olan kimseye denir, Mükellef insanların işleri sekiz kısımdır:

                1- Farz: Allaha (c.c.) kesin olarak, yapınız diye emrettiği görevlerdir. Dinen yapılması kesin delillerle emredilen şey.

                a) Farz-ı Ayın: Her mükelefin yapması gereken Farz Namaz kılmak gibi.

                b) Farz-ı Kifâye: Bazı mükelleflerin yapmasıyla diğerlerinin yapması gerekmeyen Farz, Cenaze namazı gibi.

                2- Vacip: Farz kadar kat’i delile dayanmamakla beraber yapılması farz gibi mecburî olan Allah (c.c.) emrine denir. Delil yönünden farz kadar kesin olmamakla beraber, yapılması istenen şey. Vitir ve Bayram namazları gibi.

3- Sünnet: Farz ve vâcibin dışında Efendimiz (s.a.v.)’in söz, fiil ve davranışlarıdır. Peygamberimizin farz ve vâcip olmayarak yaptıkları ve yapılmasını tavsiye ettikleri gibi;

                a) Sünnet-i Müekkede: Peygamberimizin çoğu zaman yaptığı, bazen de terk ettiği sünnet. Sabah ve öğle namazlarının sünnetleri gibi.

                b) Sünnet-i Gayr-i Müekkede: Peygamberimizin ara sıra yaptıkları sünnet. İkindi ve yatsının ilk sünnetleri gibi.

                4- Müstehap: Yapılmasında sevap, terk edildiğinde ise günah olmayan ibadetlere denir. Peygamberimiz (s.a.v.) bazen yapıp bazen yapmadığı gibi. Nafile namazı, Kuşluk namazı kılmak ve Nafile oruç tutmak gibi.

                5- Mübah: Yapılıp yapılmamasında günah olmayan şeylerdir. Mükellefin yapıp yapmamakta serbest olduğu şey. Yemek yemek, su içmek, uyumak, oturmak, kalkmak ve yürümek gibi.

                6- Haram: Allah (c.c.)’ın kesin olarak ‘YAPMAYIN’ diye emrettiği işlerdir. Dinen yapılmaması kesin delil ile emredilen şey. İçki içmeyin, kumar oynamayın, faiz almayın, vermeyin, cinayet ve hırsızlık yapmayın gibi.

                7- Mekruh: İbadette sevilmeyen şeyler. Delil yönünden haram kadar kesin olmamakla beraber, yapılmaması istenen şey. Mesela, Abdest alırken konuşmak gibi.

                a) Tahrîmen Mekruh: Harama yakın olan mekruhtur. Vâcip olan bir şeyi yapmamak…

                b) Tenzihen Mekruh: Helâle yakın olan mekruhtur. Sünnet ve müstehap olan şeyleri yapmamak gibi.

                8- Müfsit: Başlanmış bir ibadeti bozan işlere denir. Namaz kılınırken gülmek ve konuşmak gibi.

                             İlmihâl Öğrenmek Her Müslüman’a Farzdır…

                Ehl-i sünnet mezhebini ve îtikâdını ehlinden öğrenip, inandıktan sonra, kötü huy ve ahlâklardan sakınacak, güzel ahlâk ile ahlâklanacak kadar ilim sâhibi olmak, erkek, kadın bütün Müslümanlara lâzımdır.

                Her Müslüman, çoluk çocuğuna ve eşine ilmihâlini öğretip, onları dine uymayan şeylerden korumalıdır. Emri altında bulunanlara da ilmihâllerini öğretip, onları korumalıdır.

                Önce ehl-i sünnet îtikâdını, inancını, sonra amel bilgilerini, sonra ahlâk ilmini, daha sonra da alış-veriş vb. muâmelât bilgilerini öğretmelidir. Bu bilgilere “İLMİHÂL” denir. Bunları bilmek herkese Farz-ı ayındır.

                Çocukları daha küçükken sünnet ettirmeli, ehl-i sünnet îtikâdını, inancını ve Kur’ân-ı Kerîm okumasını öğretmelidir. Çocuğa üzerine farz olan amellerin farzlarını ve vâciblerini yerine getirecek ve haramlardan sakınacak kadar ilim öğretmek farzdır.

                Meselâ abdest, namaz, oruç, zengin ise zekât ve hac bilgilerinin öğretilmesi farzdır. Bundan sonra geçimini temin edeceği bir iş, bir sanat öğretmelidir. Bir sanatla uğraşıyorsa, mesleğinde harâma düşmeyecek kadar ilim öğrenmesi farzdır. Alışveriş bilgilerini öğrenmek, çünkü bir kimse, bu bilgileri öğrenmeden alışveriş ve ticâret yaparsa şüphesiz harâma düşme tehlikesi vardır.

                Eğer bir şey farz veya harâm ise onun ilmini öğrenmek farzdır.

                Eğer vâcip veya kerâhet-i tahrîmiye ile mekruh ise onun ilmini öğrenmek vâcipdir.

                Eğer sünnet veya kerâhet-i tenzîhiye ile mekrûh ise onun ilmini öğrenmek sünnettir.

                Müstehab ise onun ilmi de müstehabdır. Mübâh ise ilmini öğrenmek de mübâh olur.

                İlmi ile amel eden âlimlerin meclisinde bulunmalıdır.

                Ebû Hüreyre (r.a.) buyurdu ki: “BİR SAAT İLİM MECLİSİNDE BULUNUP, DÎNİMDE LÂZIM OLANLARI ÖĞRENMEK, BANA KADİR GECESİ’Nİ İHYÂ ETMEKTEN DAHA SEVİMLİDİR.”




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —