242 yıllık işgal, 81 yıllık sürgün 'ün acı ve gözyaşını günümüze dek sürdüren Tatarlar yaşadıkları her yerde olduğu gibi 18 Mayıs 2025 Pazar bugün kırsal Orhaniye Mahallesinde bir kez daha aile büyüklerinden dinledikleri çaresizlik ve ıstırabın izlerini yaşadılar.
Orhaniye'de gerçekleştirilen mevlit sonrası önce camide, ardından köy kahvesinde gerçekleşen sohbette, daha önce Kırım'da, Tataristan'da, Özbekistan'da, Kazakistan'da görev yapan Bandırma Onyedi Eylül Üniversitesi İlahiyat Fakültesi dekanı Prof. Dr. Abdullah Hikmet Atan gerçekleştirdiği sohbet ile zulmün kol gezdiği acı ve ıstırabın insanlara nasıl reva görüldüğünü anlattı.
18 Mayıs 1944 KIRIK SÜRGÜNÜ ;
Kırım'ın 1783 yılında Rus Çarlığı tarafından işgalinden sonra artan zulüm ve baskılardan dolayı; dinini, dilini, can ve namusunu korumak için vatanlarını terk etmek ve Osmanlı topraklarına göç etmek zorunda kalan, bu meşakkatli göç yollarında veya yerleştikleri diyarlarda hayatlarını kaybeden atalarımızın ruhlarına,
Kırım'ın milli mücadelesinde müstesna yerleri olan; "Dilde, Fikirde, İşte Birlik" şiarı ile bütün Türk ve İslam âlemini bir araya getirme ideali uğruna ömrünü feda eden İsmail Gaspıralı'nın ruhuna,
Bolşevikler tarafından şehit edilerek, naaşı Karadeniz'e atılan, "Ant Etmişim, söz vermişim millet için ölmeye" mısrasının sahibi, Kırım Baş müftüsü, Kırım Tatar Halk Cumhuriyeti Başbakanı Şehit Noman Çelebi Cihan'ın ruhuna,
Yine, Sovyet canileri tarafından şehit edilen Kırım Tatar liderleri, aydınları ve nicelerinin ruhlarına,
Hayatlarını, Kırım'ın istiklâl mücadelesine vakfeden, Cafer Seydahmet Kırımer, Müstecip Ülküsal, Ahmed İhsan Kırımlı ve daha nice büyüklerimizin ruhlarına;
26 Şubat 2014'te Kırım'ın ve 2 yıl önce Şubat ayında da Ukrayna'nın Rus ordusu tarafından işgalinden başlayarak bugüne kadar yiğitçe mücadele eden, bu mücadele ve savaşlar sırasında şehit düşen kahraman Kırım Tatar kardeşlerimizin ruhlarına,
Ve bilhassa, bundan tam 80 yıl önce, 18 Mayıs 1944 günü tan vaktinde, Kırım'daki evlerinden silah zoruyla çıkartılarak, hayvan vagonlarında Ural Dağlarına, Sibirya'ya ve Orta Asya'ya sürülen; ve birkaç hafta süren bu çileli Sürgün yolculuğunda; havasızlıktan, açlıktan, hastalıktan dolayı can veren ve naaşları demiryolu kenarlarına bırakılarak vahşi hayvanlara yem edilen çoğu bebek, çocuk, kadın ve yaşlılardan oluşan on binlerce Sürgün şehidimizin ruhlarına bağışlandı.