Mezun olduğu lisede münazara eğitimi veriyor

Mezun olduğu lisede münazara eğitimi veriyor

Bandırma’ya geldi mezun olduğu lisede münazara konusunda ilgi duyan öğrencilere ders veriyor.

Asya Arslantürk 18 yaşında bir münazır. 2019 Haziran’ın da Bandırma Yavuz Sultan Selim Anadolu Lisesinden mezun oldu. Lise yıllarında arkadaşı Önem ile birlikte profesyonel anlamda münazaralara ilgi duymaya başladı. İlçe birinciliği, Ege Bölgesi turnuvası ve Türkiye Finaline katılmaya hak kazandı. Halen Bilgi Üniversitesi Medya bölümünde okuyan Asya Arslantürk, ‘Argüman Fabrikası’nda kendini geliştirmeye devam ederken, fırsat buldukça Bandırma’ya geliyor ve mezun olduğu lisede münazara konusunda ilgi duyan öğrencilere ders veriyor.

Herkesin zihninde okul yıllarından kalma bir münazara anısı vardır. ‘Çok gezen mi bilir çok okuyan mı?’ ya da ‘Süt siyah mı yoksa beyaz mı?’ olduğu sorusu o yıllarda çoğumuzun kafa yorduğu konulardandı.

 Dünyada köklü bir geçmişe sahip münazara kültürünün Türkiye’de de yavaş yavaş profesyonel bir hale geldiğini görüyoruz. Üniversite takımları,  profesyonel ekipler ve bu konuda organizasyonlar düzenleyen şirketler münazaralar konusunda katılımcılara yeni ufuklar açıyor.

Asya Arslantürk 18 yaşında bir münazır. 2019 Haziran’ın da Bandırma Yavuz Sultan Selim Anadolu Lisesinden mezun oldu. Lise yıllarında arkadaşı Önem ile birlikte profesyonel anlamda münazaralara ilgi duymaya başladı. İlçe birinciliği, Ege Bölgesi turnuvası ve Türkiye Finaline katılmaya hak kazandı. Halen Bilgi Üniversitesi Medya bölümünde okuyan Asya Arslantürk, ‘Argüman Fabrikası’nda kendini geliştirmeye devam ederken, fırsat buldukça Bandırma’ya geliyor ve mezun olduğu lisede münazara konusunda ilgi duyan öğrencilere ders veriyor.

Münazaraya olan ilgin nasıl başladı?

Aslında çok yeni benim için de münazara. Kürsüde olmak, kendimi dinletmek her zaman hoşuma giderdi, münazara da bunun için ideal bir yol. İlk defa 11. sınıfta hepimizin münazara deyince aklında canlandırdığı “çok gezen mi bilir okuyan mı” tarzı konuların en az bir hafta önceden verildiği, sahneye oynamanın ön plana çıkardığı tipte münazarayla başladım. Burada ilçe birinciliğine eriştik. Daha sonra 12. sınıfta İngiliz parlamenter stili münazarayla tanıştım.

Daha sonra çeşitli başarılar geldi ama…

Evet… İzmir’de Ege Bölgesi turnuvasında final oynayarak İstanbul Türkiye Finali’ne katılmaya hak kazandık takım arkadaşım Önem ile birlikte. Daha sonra Türkiye finalinde de yarı finale kadar yükseldik. Münazara da sonuçta bir takım oyunu. Avantajımız çok yakın arkadaş olmamızdı belki de. O da şimdi ODTÜ münazarada devam ediyor.

Herkesin okul yıllarından aklında münazara ile ilgili bir fikir var ama profesyonel anlamda biraz açıklar mısın?

İngiliz parlamenter stili diye adlandırdığımız münazara formatı anlaşılacağı gibi İngiliz Parlamentosu’ndan esinlenen bir ikna oyunu. Bu oyunda, Hükumet Açılış-Kapanış, Muhalefet Açılış-Kapanış olmak üzere toplam 4 takım birbiriyle yarışıyor, her takım kendi politika ve fikrinin neden daha faydalı olduğunu öne sürdükleri argümanlarla kanıtlamaya çalışıyor. Parlamenter münazaradaki konular bizim alışkın olduğumuz, “Süt beyaz mıdır siyah mıdır ?” gibi tartışmalardan ziyade genellikle; dünyadaki aktüel olaylar, ekonomi, hukuk gibi çeşitli evrensel tartışma alanları üzerine oluyor. Turnuvalarda bu konuları hangi taraftan ele alacağınızı siz seçemiyorsunuz. Dolayısıyla zaman zaman kürsüde inanmadığınız bir fikri savunmak zorunda kalabiliyorsunuz. Bu “inanmadığını savunma” durumu başta göze korkutucu geliyor. Fakat bence münazaranın sizi inanmadığın konuda ikna etmeye iten doğası; empati yapabilmek ve olaylara farklı perspektiflerden bakabilmek adına harika bir deneyim.

MÜNAZARA LİDERLERİN OYUNU

Türkiye ile dünyadaki münazaralar hakkında nasıl bir kıyas yapabiliriz. Oradaki kültür daha köklü değil mi?

Bandırma’yı çok sevmeme rağmen bir dezavantajı var: küçük olması! Turnuvalar, eğitimler hep bizim küçük sınırlarımız dışında gerçekleşiyordu; istediğimiz aktifliği gösteremiyorduk. Dolayısıyla dışarıdan gözlemlediklerimle münazaranın bu denli önemli ve büyük bir topluluk olduğunun farkında değildim. İstanbul’a gittiğimde işin ciddiyeti daha net anlaşılır oldu. Her hafta sonu çeşitli liselerin ve üniversitelerin ev sahipliğini yaptığı, farklı şehirlerden öğrencilerin bile vakit ayırıp katılım sağladığı, yarışırken sosyalleştiği turnuvalar düzenleniyor. Sadece üniversite ve lise seviyesinde maçlarla sınırlı da değil, ortaokulların dahi münazaraya başlama motivasyonları var artık. Öğrencilerde bu motivasyon ve münazara kültürün oluşmasında, entelektüel birikimin ne kadar önemli olduğu farkındalığının yaratılmasında Argüman Fabrikası’nın payı çok fazla. Turnuvaların organizasyonu yanı sıra kendini kanıtlamış, belli dereceler almış üniversite öğrencileri de bilgilerini paylaşmak adına eğitimler düzenliyor. Yeni nesille aradaki bilgi akışını sağlamak ve tecrübe aktarımı açısından bu eğitimler münazırlar için çok faydalı. Dünyada ise münazaranın köklü ve ciddi bir gelenek olduğu okullar mevcut. Oxford, Harvard gibi saygın üniversitelerin kulüpleri de çok prestijli, geçmişi çok uzun senelere uzanıyor. Gerek ülkemiz gerek dünya siyasetine baktığımızda pek çok ünlü devlet başkanının yolunun gençlik yıllarında münazara kürsüsüyle kesiştiğini, bu kürsülerin onlara basamak olduğunu görüyoruz. Bu yüzden münazara için liderlerin oyunu da diyebiliriz.

Münazır olmanın yaşamda nasıl faydaları var?

Söylediğim gibi “inanmadığın bir savı da savunma” çok önemli bir nokta. Belki de şimdiye kadar hiç aklınıza gelmeyen insanların yerine kendinizi koyarak savunuyorsunuz argümanlarınızı. Bireysel düşünce veya değerlerinizin dışına çıkıp değişik pencerelerden de bakabiliyor olabilmek empati yeteneğinizi geliştiriyor. Karşınızdakini dinlemeniz gerektiğini öğreniyorsunuz rakibinizin konuşması esnasında. Süreyle yarıştığınız için hızlı düşünebilmek, hazır cevap olup çürütme yapabilmek temel. Farklı alanlarda yaptığınız okumalar sadece münazarada değil sizin kişisel yaşantınızda da önünüze çıkıyor çokça. Artık haberleri farklı bir gözle, sorgulayan bir gözle okuyorsunuz. Ve maç bittiğinde salondan çıkarken düşüncelerinizi özgürce ifade edebildiğiniz için daha dik duran, artık kabullenmeden önce sorgulayan bir birey olarak yürüyorsunuz.   Röportaj: Ozan Ertuğrul