N.Kemal Zeybek, 28 Şubat'ta, Kuran-ı Kerim sanık sandalyesine oturtulmak istendi”

N.Kemal Zeybek, 28 Şubat

Kanlı bir darbe hazırlanıyordu. Bu darbenin temelinde de İslam düşmanlığı vardı. Başbakan Erbakan'a düşmanlık, sadece siyasi düşmanlık değildi. 28 Şubat'ta, Kuran-ı Kerim'i sanık sandalyesine oturtmak isteyen bir anlayış vardı. Hem hükümete, hemde Sayın




28 Şubat'ta Devlet Bakanı ve Hükümet Sözcüsü olan Demokrat Parti (DP) Genel Başkanı Namık Kemal Zeybek, 28 Şubat'la ilgili bir açıklama yaptı:


28 Şubat'ta, Kuran-ı Kerim sanık sandalyesine oturtulmak istendi”

Kanlı bir darbe hazırlanıyordu. Bu darbenin temelinde de İslam düşmanlığı vardı. Başbakan Erbakan'a düşmanlık, sadece siyasi düşmanlık değildi. 28 Şubat'ta, Kuran-ı Kerim'i sanık sandalyesine oturtmak isteyen bir anlayış vardı. Hem hükümete, hemde Sayın Erbakan'a karşı sadece haksızlık değil, vicdansızlık yapılmıştır, hukuksuzluk yapılmıştır.``


Sayın Demirel, rejimi kurtarmak için partisini feda etti.”

Sayın Demirel, rejimi kurtarmak için partisini feda etti. Hükümeti kurma görevini Tansu Hanıma değil, Mesut Yılmaz'a verdi. Birden bire her şey bitti. Ne irtica kaldı, ne mürteci kaldı. Bunların hepsi tiyatro…”

28 Şubat AKP'yi doğurmuştur. 28 Şubat AKP'nin anasıdır. Bu yüzden analarına dokunmuyorlar. 28 Şubat, aslında derin düşündüğünüz zaman bugünkü iktidarı hazırlamıştır. O sebeple 28 Şubat'a pek dokunulmuyor. 28 Şubatçılar yargılanmıyor.”

28 Şubat sürecinde Devlet Bakanı ve Hükümet Sözcüsü olan Demokrat Parti (DP) Genel Başkanı Namık Kemal Zeybek, 28 Şubat'la ilgili yaptığı açıklamada, 28 Şubat'ta, Kuran-ı Kerim sanık sandalyesine oturtulmak istendi” dedi.

Zeybek, Kanlı bir darbe hazırlanıyordu. Bu darbenin temelinde de İslam düşmanlığı vardı. Başbakan Erbakan'a düşmanlık, sadece siyasi düşmanlık değildi. 28 Şubat'ta, Kuran-ı Kerim'i sanık sandalyesine oturtmak isteyen bir anlayış vardı. Hem hükümete, hem de Sayın Erbakan'a karşı sadece haksızlık değil, vicdansızlık yapılmıştır, hukuksuzluk yapılmıştır.” diye konuştu.

DP Lideri açıklamasında şu görüşlere yer verdi:

 

28 Şubat darbesini yapanlar yargılanmalıdırlar”

28 Şubat, aslında derin düşündüğünüz zaman bugünkü iktidarı hazırlamıştır. O süreçte, Refah Partisi'nde bir yol ayırımı başlamıştı. Refah Partisi milli görüşü savunurken, kendi içindeki bir grup tam teslimiyeti savunarak AKP'yi kurdu.

AKP bir projedir. AKP'li Türkiye ile bölge üzerinde bir takım oyunlar meydana getirmek, Türkiye ile Orta Doğu'da bir takım dönüşümler meydana getirmek için böyle bir parti lazımdı. O da Refah'tan ayrılan AKP oldu. O nedenle 28 şubatçılar yargılanmıyor. 28 Şubat'ı gerçekleştirenler için açılan bir dava yok. Bu hükümete soruyorum, ‘28 Şubat darbesini yapanlardan, darbe yapmayı planlayanlardan neden hesap sorulmaz, neden onlar yargılanmaz?'

 

28 Şubat süreci bitmedi”

28 Şubat süreci bitmedi. Bu süreç devam ediyor. Bu süreci sadece bir müdahale olarak alırsak 28 Şubat süreci çoktan bitti. 28 Şubat ile tanzim edilmek istenen bir Türkiye meydana geldi. Türkiye'de yeni liberalizmin dayatmaları uygulanıyor. Türkiye talan ediliyor, cumhuriyetin bütün kazanımları haraç mezat dışa satılıyor. Bu süreç bitmeden ve 28 Şubat'ı gerçekleştirenlerden sembolik bile olsa hesap sorulmadan, bu süreç bitmiş sayılmaz ve 28 Şubat sürecinin amaçları itibarı ile bugün de devam ettiği görüşündeyim.

 

Darbeler, hem orduya hem de ülkeye zarar vermiştir.”

Tarihimizde ordu ne zaman siyasete müdahale etmişse, hem orduya zarar vermiştir, hem de ülkeye zarar vermiştir. Yani ordumuzu milletimiz sever, ordumuz çok önemlidir, bu coğrafyada ordumuzun değeri küçümsenemez, kimse aksini iddia edemez. Halkımız orduyu çok sever ama siyasete karıştığı zaman da nasıl belalara sebep olduğunu hep birlikte biliriz.

Atatürk, Cumhuriyeti kurduğu zaman en çok üzerinde durduğu noktalardan birisi; ordunun siyasete karışmaması ve siyasetin ordu içine girmemesi konusu olmuştur. O yüzden de kumandanlara ya ordu ya da siyaset, ikisinden birini tercih edin” demiştir. Çok da doğru yapmıştır.

Ancak, 27 Mayıs'ta bu gelenek bozulmuş ve ondan sonra da bir türlü düzelememiştir. 27 Mayıs bir felakettir. Ondan sonraki bütün darbeler de Türkiye'ye darbedir. Yani sadece hükümetlere değil, sadece halkın iradesine saygısızlık değil, Türkiye'nin beline indirilmiş darbelerdir.


28 Şubat'ta kanlı bir darbe hazırlanıyordu”


28 Şubat ta bunların en tehlikelilerinden ve en tahrip edicilerinden birisidir. Ben 28 Şubat'ın bizatihi ordunun bir müdahalesi değil, bir takım uluslararası çıkar gruplarının ve onların uzantılarının çıkarlarının bozulması, basın yayın organlarının silahlı kuvvetlerimizi tahrik ederek yanlış yönlendirmesi sonucunda ortaya çıkmış olan bir felaket olduğunu söylüyorum.

Kanlı bir darbe hazırlanıyordu. Bu darbenin temelinde de İslam düşmanlığı vardı. Başbakan Erbakan'a düşmanlık, sadece siyasi düşmanlık değildi. 28 Şubat'ta, Kuran-ı Kerim'i sanık sandalyesine oturtmak isteyen bir anlayış vardı. Hükümeti yıkmak için hedef olarak sayın Erbakan ve onun partisi alındı. Hem hükümete, hem de Sayın Erbakan'a karşı sadece haksızlık değil, vicdansızlık yapılmıştır, hukuksuzluk yapılmıştır.

Demokrasi ile seçilen, halkın iradesi ile seçilen ve halkın iradesi ile gideceği tabii olan bir siyasi kişiye karşı onun İslami kimliği, inancı ve İslami hayat bahane edilerek vicdansızca saldırılarda bulunulmuştur.


10 milyon insanın öldürülmesinden
bahseden dinleme notları geliyordu”

O günlerde en meşru işler bile suç olarak gösterildi. Bütün bunlardan istifade eden, ordumuz içine konuşlanmış olan ateist, antidemokratik ve demokrasiye inanmayan bir çete, darbe planları yapmaya başladı. Darbe için gün saymaya başladılar. Bu darbeciler eğer muvaffak olsalardı bir daha gitmemek üzere Türkiye'ye bir rejim gelecekti. Bu Türkiye'nin felaketiydi. 10 milyon insanın öldürülmesinden bahseden dinleme notları geliyordu bize.

Bu darbe teşebbüsünü önlemek için ben şahsen üzerime düşen ne varsa onu yapmaya çalıştım. Sayın Süleyman Demirel'e gittim anlattım.. Sayın Necmettin Erbakan'la görüştüm. Sayın Çiller'le hatta Marmaris'e gidip Sayın Kenan Evren'e dahi bu tehlikeyi anlattım. O da devreye girsin bu işi önleyelim diye. Bu iş önlenildi ama bu iş önlenirken olan da bize oldu.

 

Demirel rejimi kurtarmak için partisini feda etti

Susurluk kazası da Doğru Yol Partisi'ne yüklenildi. Bu yolla Refah Partisi'nden kopacağı düşünüldü. Fakat Refah Partisi o dönem kopmadı. Onlar irtica meselesinden koptu. Kamuoyuna sanki Türkiye İran oluyormuş gibi bir intiba verildi. Bu orduyu tetikledi. Ordu içinde zaten bir cunta vardı. Bunlar 28 Şubat'a gelinceye kadar darbe yapacak güce erişemediler. 28 Şubat'a gelinince güçlerini büyüttüler. Bunlar darbe için gün saymaya başladılar.

Böyle bir durum karşısında biz bir çözüm bulduk. Dedik ki, bunların derdi ne? İrtica. O zaman Erbakan ayrılsın yerine Tansu çiller başbakan olsun dedik. Böylece bu darbe belasını defedelim istedik. Erbakan hoca bunu kabul etti. Bilen kişi olarak söylüyorum Türkiye o zaman çok büyük bir tehlike atlatmıştır. Biz o zaman DYP ve RP milletvekilleri olarak Tansu Çiller'in Başbakan olması için gerekli olan imzayı ve desteği de verdik. Fakat sayın Demirel, bunun problemi çözmeyeceğini düşündü ve rejimi kurtarmak için partisini feda etti. Çok ciddi bir karardır onun için. Bunu benden başka da anlatan yok. Böylece ne yaptı? Hükümeti Tansu Hanıma değil, Mesut Yılmaz'a verdi. Birden bire her şey bitti. Ne irtica kaldı, ne mürteci kaldı. Bunların hepsi tiyatro…”



Emeklilere yüzde 120 zam yapıldı”

28 Şubat, yani 54. hükümet döneminde DYP ve RP'nin birlikte hükümet ettikleri dönemde, Türkiye'de milli bir siyaset, dış siyaset ve milli bir ekonomi siyaseti uygulandı. Dışarıdan borç alınmadı, borçlar ödenmeye devam etti. Milli kaynaklar toparlandı. Memurlara, işçilere ve emeklilere yüzde 120 zam yapıldı. Bunun yanında esnafa ve tarım kesimine çok ciddi destekler verildi. Yeniden milli sanayiye destekler verilmeye başlandı.