Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC) Başkanı Turgay Olcayto, “Değişim üstüne” isimli köşe yazısında medyamız hakkında da gerçekçi ve çarpıcı değerlendirmelerde bulundu. Olcayto, “Gazeteciliği ruhuna Fatiha okumak isteyenler, gazetecilik yerine iktidarlara PR yapan, mesleği iktidar bültenlerini halka okutmakla karıştıran, halktan haber gizleyen, haberleri maniple eden bir yeni medyadır.
Gazetecilik dün olduğu gibi bugün de bağımsızlığını koruduğu sürece sağlıklı bir biçimde yaşayacak ve bunu önlemeye kimsenin gücü yetmeyecektir. Ülkede iktidarıyla muhalefetiyle, 21 yılda kimsenin kimseyi sevmediği, hak aramanın, eleştirel gazetecilik yapmanın suç olduğu, yoksulluğun her gün biraz daha arttığı, kadın cinayetlerinin çoğaldığı, dış politikada yalnızlaşan ülke olmayı nasıl becerebildiklerini anlamak hiç de kolay değil.
Hiç eğip bükmeyelim. Ülkemde düşünceyi ifade etme özgürlüğü devlete bağlı iletişim kurumlarının, hatta yargının marifetiyle engellenmiştir. Haberler, halkların okuması için değil, iktidarlara övgü yağdırmak için düzenlenmektedir. Hoşa gitmeyenleri karartılmakta. Eleştirel haber yapanlara önlerine koydukları cezalardan hangisini seçebilecekleri söylenmekte. ” değerlendirmesinde bulundu.
TGC Başkanı Turgay Olcayto’nun, 29 Kasım 2023 günü, “EVRENSEL” Gazetesi’nde, “Değişim üstüne” başlığıyla yayınlanan köşe yazısı şöyle:
“Her doğan gün ne getirir, bir yenisini mi hüznün?”
Sunullah Arısoy böyle başlar bir şiirine. Sanki çağımızın insanını anlatır gibidir dizelerinde. Artık bu topraklarda yaşantısını sürdüren insanlar için hüzünle gözünü açmadığı bir sabah yoktur. Ana muhalefet partisinin bir bölümünün sloganı vardı: ‘Değişim.’
Sahi o emekten arıtılmış baskının, zulmün çevrelediği bir ülkede siyaset yapıyorsanız, bireylere soluk aldırabilecek nasıl bir değişim yapacağınızı da anlatmanız gerek. Düzen partilerinin bu ülkede birbirinden farkı yok. Yok, çünkü tümü emperyalist sisteme göbekten bağlı. Değişimin adı konmalı, iyi ama siyasetin bu denli çapsız insanlarla dolduğu bir ortamda hangi gücü arkanıza alabilirsiniz. Siyasetçilerin pek sevdiği bir dille, dış mihrakları mı yoksa içerideki yer altı mafyasını mı? Kamuoyunun haber alma kaynaklarından bilgi edinebilmesi sağlıklı bir medya ile mümkündür ancak.
Şimdilerde yeni medya dedikleri internet gazeteciliğinin birbirini izleyen çeşitli görünümleri var. İnternet haber, internet köşe yazısı, internet röportaj, internet video gibi. Şu sıralarda en çok kullanılan da You Tube’den yürütülen haber mecraları. Bu arada o mecraların sokak röportajlarını es geçmemek gerek. Yapay zekayla birlikte gazeteciliğin de artık başka boyuta evrileceğini söyleyen gazeteci dostlarımız da var. Sanıyorum yapay zekanın da sonunda insan aklının olduğunu unutuyorlar. Düşünüyorum da bu gazeteciliğin kaçıncı ölümü.
Hiç eğip bükmeyelim. Ülkemde düşünceyi ifade özgürlüğü devlete bağlı iletişim kurumlarının, hatta yargının marifetiyle engellenmiştir. Haberler, halkların okuması için değil, iktidarlara övgü yağdırmak için düzenlenmektedir. Hoşa gitmeyenleri karartılmakta. Eleştirel haber yapanlara önlerine koydukları cezalardan hangisini isterlerse seçebilecekleri söylenmekte. Daha da can sıkıcı olan internet mecrasında video furyasının varlığıdır. Ekonomisinden sporuna kadar önüne gelenin uzman kisvesi altında konuştuğu bu videoların çoğu belden aşağı sözcüklerle, sataşmalarla başlayan sözüm ona “tartışma programları”dır.
Aslında görünen o ki ölen, halkın haber hakkını koruyan dürüst gazetecilik değildir. Gazeteciliğin ruhuna Fatiha okumak isteyenler ise gazetecilik yerine iktidarlara PR yapan, mesleği iktidar bültenlerini halka okutmakla karıştıran, halktan haber gizleyen, haberleri maniple eden bir yeni medyadır.
Gazetecilik dün olduğu gibi bugün de bağımsızlığını koruduğu sürece sağlıklı bir biçimde yaşayacak ve bunu önlemeye kimsenin gücü yetmeyecektir. Ülkede iktidarıyla muhalefetiyle, 21 yılda kimsenin kimseyi sevmediği, hak aramanın, eleştirel gazetecilik yapmanın suç olduğu, yoksulluğun her gün biraz daha arttığı, kadın cinayetlerinin çoğaldığı, dış politikada yalnızlaşan ülke olmayı nasıl becerebildiklerini anlamak hiç de kolay değil.
Yazıyı, Ahmet Muhip Dıranas’tan bir güzel şiirle sonlayalım. Umarım biraz soluk almamıza yardımcı olur:
YAĞMUR, GÜL VE ELLER
Yel yapraklarını savurur,
Dört yanım yağmurla örtülü;
Güz vaktim gerçek ya, ne yağmur!
Kafamda hep bir uykusuzluk
Ve masamda bir düşler gülü,
Gecenin içinde, soyunuk
Ve bir düşünce arasında
Ellerim; beyaz, boş ve bencil,
Bu gül’le gece arasında,
Kopmuş gidiyor dallarımdan…
Hayır, başımdan yana değil
Uykusuzluğum, ellerimden”