Bir başka kokardı evler Edincik’te
Bağımız eski Gönen yolu üzerinde “Karabayır” denilen alandaydı. Dedem, eşeğin iki yanında bulunan küfelerden birine beni, diğerine öğlende yiyeceğimiz nevale ile iş aletlerini koyar, bağa doğru ”deh çuş” yola koyulurduk.
1955’li yıllardı. Hiç unutamam dönüşte küfelerde üzümler ben ise semerin üzerinde yerimi alırdım. Edincik karası, misket, Çavuş üzümü, kabak üzümü, hüvez, muşmula, hınnap çeşitleriyle dolu bağımızın bir köşesinde geniş ağızlı kuyu, etrafı çiçeklerle donanmış bir kamelya vardı.
Salkımı 1-1,5 kilograma varan üzümleri, nazikçe, zedelenmeden toplamak, onları asma yapraklarıyla küfelere, sepetlere yerleştirmek, ayrı bir haz verirdi bana.
Akşam güneşi, asma yapraklarını arasından yeşilliğini üzerine Isparta halısı gibi yayılır, Ferik elması sarı-kırmızı rengi ile akşamın alaca karanlığında gece lambası edasıyla nur yağdırırdı.
İpekböcekçiliği, Edincik’te çoğu ailede meslek durumuna gelmişti. Onların bir kerevet üzerinde dut yapraklarını kemirişi, ninni gibi gelirdi bana.
Zeytin toplamak, ayrı bir bayramdı bu güzel beldede, Zaman zaman kar üzerinden, parmakların donarcasına siyah incileri ayıklamak cesaret isterdi. Ama Edincik karasından imal edilen pekmez ile yapılan kar helvası, içimizi ısıtırdı.
Yenice Mahallesi, Çerkez Çeşmesi çıkmazındaydı, anne annemin evi. Kışlık ürünler bu çeşmenin zerinde güneş ile buluşturulurdu.
Her evin girişi, depo ve çalışma alanı olarak kullanılırdı. Bu bölümde bulunan sarnıçlarda zeytinler salamura edilir, dinlenmeye bırakılırdı. Bu nedenle bir başka kokardı evler Edincik’te.