SÖYLEŞİ: Önder BALIKÇI
Köşe yazarı Recai Çevik ile bugün, ?yazmak? konusunda söyleşi yapacağız.
Yazmak, Çevik için ne anlama geliyor, yazarken neyi hedefliyor.
***Kaç yıldır yazıyorsunuz?
-Çok uzun zamandan beri yazıyorum. 41 yıl olmuş. Hep, yerel gazetelerde yazdım, biliyorsun. Bu yazı maceramın birkaç durağında sen de varsın, birlikteliğimiz de oldu, değil mi?
***Hep sorulur ya, ben de sorayım, ?Neden yazıyorsun?? diye. Böylece de bu söyleşimizi ?yazmak? üzerine kurgulayalım, isterseniz.
-Yazmak, bir hasat mı? Okumak ve düşünmek eyleminin bilinç tarlamıza ektiği tohumların ürüne yatması mı, yazmak? Bu doygunluk ve dolgunluğun bilincimizdeki taşması mı, yazmak? Savrulup durmak mı, her yazı eylemiyle bilinmez kıtalara açılmak mı? Hani, bulutlar vardır, irili ufaklı, gökyüzünün maviliğine vurulmuş, poyrazın önüne kattığı bulutlar, nereye, niçin gittiklerini bilmezler. Yazı adamı da, bu bulutlar gibi savrulup gider mi, o gizemli satırlar arasında.
Yazmak, emeğe yatmak mı? Kitaplarla dostluğun sıcak sarmalında beslenen duyguların, yalnızlıkla olgunlaşmış o bilince sığmayan duyguların, ırmağın yatağını zorlaması gibi; bilinci zorlaması mı yazmak?
İnsandan insana ulaşan o en ilkel duyguların alışverişinde yüreklerin birlikte yanması, tutuşması mı, yazmak?
Nedir, yazmak üstat?
***Yazmak, sizin için büyük bir tutku öyleyse?
- Bizden biri, Cumhuriyet Gazetesi yazarı Celal Üster, anılarında anlattı: ?12 Mart´ta, Mamak Cezaevi´nde yatıyorum. Facit marka o eski daktiloma kavuşmak için dilekçe üstüne dilekçe verdim. Nihayet daktiloma kavuştum. Yazmak, o güzel eylem beni koğuş penceresinden alıp, gökyüzünün özgürlüğüne savuruyordu. Ah, yazmak!
Yazmak, nasıl bir güç, ne sevinç, ne tutku, nasıl bir zafer tacı.
Üstat, bir de Çek komünist yazarı Julius Fucik vardır. Prag´da, Nazi zindanında tutukludur. Yazmak, bilincinde oluşan isyanı dışarı, insanlara, sokaklara taşımak ister. Bir gardiyanın getirdiği kağıtlara yazar, düşüncelerini. Sonra bu yazılar, biliyorsun, ?DARAĞACINDAN NOTLAR? ismiyle kitaplaşır. Ne kitap ama!
Bir örnek daha vereceğim.
Kenyalı yazar Ngugi Wa Thiong, ilk romanını hapiste, tuvalet kâğıtlarına yazar. Ne der, bak: ?Yüreğim coşku dolu. Saat yediden beri durmadan yazıyorum. Altı saat olmuş. Elim güçsüz düştü. Ama bir ses, o ses ısrarlı. Yazmaya devam et.?
Üstat, nedir yazmak? Bir haykırış mı, bir direniş mi, bir var oluş belgesi mi, taşmak mı, isyan mı?
Nedir, zalimleri, egemenleri, soysuzları, hırsızları bu kadar korkutan, onların karabasanı olan yazının gücü? Bu engellenemeyen güç, nedir? Tanrılara başkaldırma mı? Şeytanın kendisi mi? Nedir, yazmak üstat?