
Bandırma’da, Erdek’te, Kapıdağ’ın köylerinde ve Edincik’te hemen her evde sardalye istiflenir, çiroz kurutulur, lakerda kurulurdu.
Bandırmalılar, mavi hareli küçük gözlü uskumru ile yeşil hareli koca gözlü kolyozu uzaktan bile kolayca ayırabilirdi. Balıkçılar, bahtı kara bir martıdan kopardıkları tüyleri, kırmızı ipek iplikle kancaya dolayıp sıkıca düğümlerlerken, usta ellerini gözle takip edebilmek zordu.
Aynı çabuklukla, köstekleri, oltanın bedenine ardı ardına bağlarlar, misinayı tahta kanellere sararlar, kancaları gergin bir biçimde kenarlarına geçirirlerdi.
Özellikle şubat aylarında, mangal kömüründe yapılan uskumru ızgarasına mutlaka maydanozlu soğan piyazı eşlik ederdi. Marmara’da yumurtalarını döken uskumru, yağını kaybedip, zayıflayınca, lezzetini kaybederek çiroza dönüşürdü.
Uskumrunun bu haline Rumlar çiiros (tsiroz) derlerdi. Taze yenmeyen iri ve yağsız çirozlar kurutulur, çiroz salatası yapılırdı. Çirozlar kurutulmadan önce, fıçı içlerinde 8-9 saat kadar tuzda yatırılır, çıkan kanlı ve tuzlu salamura dökülür, sonra fıçıdan çıkartılırdı.
Solungaçları ve bağırsakları çıkartılan çirozlar kuyruklarından kırnabla çifter çifter bağlanıp ipe dizilirdi. 5-6 saat kadar deniz suyunda bekletildikten sonra havadar bir yere asılarak kurutulurdu. En güzel çirozlar 5-6 günde kurutulabilenleriydi.
Ancak bir açıp, bir kapayan havada on beş günde ancak kuruyabilen çirozlar pek güzel olmazdı. Erdek’te ve Bandırma’da hevenk hevenk çiroz asılıydı. Akşamları bol tere otuyla hazırlanan sıcak sıcak çiroz salatası ile boşalan rakı veya şarap kadehlerinin diplerinde hayaller kurulurdu

