Yollardan gide gide usanılır da yıllardan geçe geçe usanılmazmış. Yaprak yaprak önümüze düşen yıllar, onca beklenti, dilek yığar önümüze çünkü hayata doyum eşiğimiz hep yüksektir. Lakin çok da ulaşılmaz isteklerimiz olmaz bizim. Büyük imparatorluklar dilemeyiz mesela. Dört duvarımızda başımızın sağlığı… Nafile ki çok azı ile buluşuruz bu beklentilerimizin. Hele ki şu günlerde…
Yenidünyayı, yeni düzeni hiç sevmedim ben. Hastalıklarla başlayan, savaşlarla, afetlerle, yoksullukla devam eden bir umutsuzluk döngüsü içindeyiz. Hatırlarda giderek azaldı mutlu günlerin sayısı. Kahroluşlarından, hayal kırıklıklarından, acılarından başka neyini hatırlayacağız şu karabasan gibi üzerimize çöken hayatın?
Karanlık, soğuk kış geceleri bir gün biterdi.
Yağmur yüklü bulutlar giderdi.
Rüzgâr ansızın dinerdi.
Peki ya şu mutluluk hiç mi gelmezdi?
Stop desek, siyah beyaz bir filmden çıkıp renklerin içinde kaybolacağımız bir gök kuşağına tutunsak ve bir millî piyango bileti alsak çıkmayacağını bile bile. Sonra bir Kemal Sunal filmi açsak, “100 Numaralı Adam”
10 numara bir hayattan hayallere devam… Portakal soysak, mısır patlatsak, çekirdek çıtlatsak, ağız dolusu gülsek, eski günlerdeki gibi…
Keşke her şey bütün eksikliği ile sürüp gitseydi.
Keşke her gün birbirine benzeseydi. Bir gün mutlu iken olmasaydık diğer gün üzgün…
Bir rüya görmek istiyorum bu gece.
Annem, dört yapraklı yonca uzatıyor bana, “inanç, umut, sevgi ve şans” YENİ YILDA BİZİMLE OLSUN.