(DEVAM) Aslında kalsaydın uzakta dursaydın ama yine kalsaydın avuturdum kendimi. Uyuşamadık bir kez olsun seninle. Sen benimle uyuşamadığın her günün akşamında, ben tutuşturdum kendimi bir mum gibi. Kalsaydın bir akşam otursaydın oturduğum koltuğun karşına ve baksaydım gözlerine sabahın ilk ışıklarına kadar aydınlatsaydın karanlığımı…
Kalsaydın bir gün…
Otursaydın iki göz bu evin bir odasında silerdik tüm hasreti
Dinleseydin bir gün olsun beni, öpüşlerimin tadı kalırdı gözlerinde
Şimdi bu şehirde bakışlarının değdiği her yer canımı acıtıyor
Sen gittin ve ben kaldım ve yüz yıl geçti hala buradayım
Öpseydin bir gün…
Onlarca yıldır ellerinden uzak mesafeyi hasret saydığım ben
Aramıza Çin seddini örüp, saraylara gizlenen sen
Söker atarım, içimden yaralı yanlarımı her gece birer, ikişer
Yastığa koyduğumda başımı, belki gelir bir gün gözlerimden öper diye…
Şahını kaybetmiş satranç taşları gibiyim, çaresiz ve kifayetsiz. Babasını kaybetmiş çocuk gibiyim, öksüz ve mutsuz. Gülüşleri tükeniyor insanın, buz kesip soğuyor derin dondurucuya atılmış kurban etleri gibi. Ben senden habersiz kalbinin sıcaklığını elime aldığım günlerin hasretini yaşıyorum yine senden habersiz... (DEVAMI VAR)