(DEVAM) Uzun, uzun konuştuğumuz gündüzlerden şimdi sessiz akşamlara kulaç açıyorum. Belki bir umut diye açıyorum balkonun kapısını. Saksıya diktiğim sardunyalar karşılıyorlar beni. Aklıma sen geliyorsun. Kopartıp, saçlarına iliştirdiğim renklerden hiç biri solmamış. Sardunyalar bile seni bekliyorlar. Nasıl bir kader bu Allah aşkına, bir kere aldı bir daha vermiyor…
Avutsun bahaneler beni bu akşam.
Zaman ziyan olup gidiyor burada, yalnız ve tek başıma. Bırakmamak için direniyorum, sonra diliyorum ki acaba beklemek için çok mu geç kaldım bu kahrolası zamanı. Günler baş döndürücü hızla geçerken, ben oturup tamda hayatın göz ardı ettiği bu yerde, zamanın seni umursamadığı bu yerde beklemek yada zamanın geçip gitmesini izlemek istemiyorum. Bardak yine boşaldı arkadaş. İçmeden de yazılmıyor. Mutfaktan soğuk bir su ve yine sıcak bir çay, dengelerler kendilerine…
Sonsuza kadar beklerim yeşil gözlerini cennetimin son prensesi. Ancak beklemek değil de, yeşil dolma kalemle kağıda bunları yazmak yıpratıyor beni. İnsan özlerken susup oturduğunda acıtmıyor aslında.
İnansaydın bir gün…
Telefon tellerine asıyorum, saçlarının her bir kahvesini
Tek kaldığımda söylediğim Müslüm şarkılarını mırıldanıyorum
Hani diyor ya, eğer seni kırdıysam darıl bana
Ama bir gün beni ararsan, bak ne olur bana
Birden gecem tutarsa, güneşi çevir bana
Ve sevgilim bağışla biraz zor olsa da, affet beni akşamüstü…