Yine bir cumartesini pazara bağlayan gece ve gecenin ilk saatleri. Akrep yelkovanını bekliyor, zamana inat birbirlerini kovalıyorlar. Kalbimin paslı ayraçlarını çıkartıp takıyorum birer, ikişer çiçek kokulu saçlarının arasına. Dışarıda ufaktan, ufağa kar serpiştiriyor. Havadaki keskin ayazdan, sokakta neredeyse canlı kalmamış. Ne bir kedi, nede bir araba sesi hiçbir şey yok. Hayat burada kara kışların koynundan kendini alamamış. Dışarının dondurucu havası rüzgârla birleşip pencerelerimin pervazlarını hırpalıyor. Kavanoza koyduğum karanfil ve tarçın kokularının sindiği çaydan demlediğim, çaydanlık ben demimi aldım iç beni dercesine sesler çıkartıyor. Bir fincan koyup, yanan şöminenin yanındaki koltuğa oturuyorum. Terastan cılızda olsa yanan sokak lambasına bakarak yudumluyorum.
Sana emanet ettiğim bakışlarımı, benim için saklar mısın. Sensizlik akşam saatinde adresini bilmediğim ve içeridekileri de tanımadığım bir evin kapısını çalmak gibi. Kim çıkacak, evin sahibi neden kapıyı çaldığımı soracak belki de kızıp kapıyı yüzüme kapatacak. Ne söylesem ki, yanlış adres kusura bakmayın mı desem, yolumu kaybettim bu akşam tanrı misafiri olarak beni misafir eder misiniz mi desem. Ya da ne olur bakışlarımı al sakla, kaybolmasınlar hiçbir yere mi desem. Sonra başımı öne eğip kusura bakmayın, kimsesizliğimin son demindeyim değip uzaklaşsam…
Bir fincan daha çay koymak için oturduğum koltuğun kenarına, defterimi ve yeşil mürekkepli dolma kalemimi kapatıp kalkıyorum. Dışarıya bakıyorum kar lapa, lapa gökyüzünden dans ederek süzülüyorlar. İnsanoğlu sürekli bir mucize olsa diye öylece bekleyip duruyor. Oysa işte karlar, mucizenin en güzel örnekleri değiller mi? Yüzlerce metreden hiçbiri birbirlerine dokunmadan düşüyorlar yerlere. Aklıma Victor Hugo’nun hayatından bir anı geldi. Victor Hugo gündüzleri yatar, geceleri kalkar ve sürekli yazı yazmaya devam edermiş. Bir gün arkadaşları bu durumu izah etmesini istemişler. Ünlü Şair şöyle demiş “Geceleri yalnızlık ve sessizlik içimdeki hüznü yatıştırıyor ve beni özgür kılıyor”… Müthiş bir tanımlama olmuş gerçekten. Gecenin sessizliğinin verdiği iç huzuru bence insan birçok şeyde bulamıyor ya da bana öyle geliyor…
Sana emanet ettiğim hasretimi, benim için saklar mısın. Evet, hasret dedim, küçük bir kutunun içine koydum. Dünya’ya sığmayan sana olan hasretimi verdim ellerine. Mevsimin kara kışlara hapsolduğu günün gecesinde ölü bir şehrin gri, nemli sokaklarına atmak istiyorum kendimi bu akşam. Yine ellerine hasret kalıp, bir başıma sokakların dar kaldırımlarında yürümek istiyorum. Eksiliyorum sen uzaklara gittiğinde yok oluyorum. Bu gecede sensiz soluyorum kimsesiz sokakları. Zaman olanca hızıyla dönerken, birden duruyor ve sen anlayamıyorsun. İşte o an zaman hasretine hapsetmiştir seni. Hiç beklemediğin bir yerde, trafik çevirmesine benzer halin. Senin hangi hızla gittiğine bakmadan memur kesecektir cezasını bir kere. Şimdi zamansız yakalandığım yeşil gözlerine, asıyorum kendimi. Hasretimi vuruyorum her bir yerinden. Ne olur sakla hasretimi, koy başucuna ve bak ara sıra göz ucunla…
Sana emanet ettiğim kalbimi, benim için saklar mısın. Sana duyulmamış ezgilerden koca bir senfoni yazdım. Adımı unutmak için gittiğin bilinmez adreslerin evlerinde uyandığın sabah dışarı çıktığında, posta kutusunda ismimim yazdığı mektupları bulacaksın. Neydi bizi tutan, alıkoyan ya da ayaklarımıza prangalar vurup bizleri hapseden. Kalbimin parçalarını topluyorum yine bu gece lapa, lapa yağan karların kristalize olmuş yerlerinden…
Sana kokun gibi çam kokusu düşler hediye ediyorum, benim için saklar mısın. Gecenin son saatlerini yaşıyorum sensiz ve kimsesiz. Kar bir ara durdu dedim, ama nerede yine şiddetlendi. Yazıyı bitirdikten sonra, çıkıp dolaşacağım. Sokaklar bomboş ve beyaz örtü kapladı her bir yeri. Ne olurdu yanımda olsaydın, ellerini tutup kara ilk basan ayak izleri biz olsaydık ve sabahın ilk ışıklarına kadar dolaşsaydık. Bir kar tanesi konsaydı gamzenin üzerine, bir de benim nefesim. Bir ayaz çekseydi tenindeki çiçek kokusunu içine, bir de ben koklasaydım saçlarını…
Ve ömrümü bir çift güzel söze, bir keleme ve yarım sayfada olsa şiirlere adayarak göçüp gitmek istemiyorum sevgilim ve seni sen uykudayken gözlerinden öpüyorum…
Ömrüm yalnızca kara kışlara aitmiş gibi yok oluyor
Yavaştan ve hissettirmeden bedenim dökülüyor
En çokta umudum artık git, gide beni terk ediyor
Ah kara kışlarım bitmediniz ki, gelsin ilkbaharlarım…